İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında “Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret ettiği” iddiasıyla açılan davanın duruşması bugün İstanbul Anadolu Adliyesi 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülüyor. İmamoğlu'nun 'kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı görevlerinden dolayı alenen zincirleme hakaret' suçundan 4 yıl 1 aya kadar hapisle cezalandırılması talep ediliyor. Öte yandan İmamoğlu hakkında Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 'siyasi yasak' içeren 53. maddesinin de uygulanması da isteniyor.
Duruşma öncesi iç ve dış kapılara polis barikatı kuruldu. Avukatlar girmeye çalışırken sıkıntı yaşandı. Birçok basın mensubu 'içeride yer yok' gerekçesiyle duruşma salonuna alınmadı.
Polislerin 'Talimat gelmeden barikatı açamayız' dediği belirtildi.
Duruşmada reddi hakim talebi reddedilirken, İmamoğlu'nun avukatı Kemal Polat'ın usule ilişkin talebi de reddedildi. Öte yandan Polat, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun tanık olarak dinlenmesini talep etti.
Tanıklar dinlendi
Polat hazırda bulunan tanıkların dinlenmesi talebinde bulundu. Kabul edilen talebin ardından İmamoğlu'nun basın danışmanı Murat Ongun dinlenmeye başlandı. Ongun'un şunları söylediği öğrenildi:
"Gazeteciler, Soylu’nun İmamoğlu’na ‘ahmak’ dediğinden bahisle görüşmek istedi. Ben de başkana ilettim ve gazetecileri davet ettim. Gazeteciler bu beyanı sordu, başkan da buna binaen cevap verdi. Açıklamanın ardından toplantılara devam ettik. Ben Ekrem İmamoğlu’na acaba sayın bakana çok mu ağır konuştunuz dedim. O da 'Az bile dedim' dedi"
Ongun'un ardından İmamoğlu'nun kampanya direktörü Necati Özkan dinlendi. Özkan, "Olay günü toplantıdaydık. Soylu'nun yakışıksız ifadeleri bize iletildi. Ekrem Başkan, Soylu'ya karşılık verilmesi gerektiğini söyledi. Toplantı çıkışında Ekrem Başkan ahmak sözünü söyleyen kişiye iade etti" dedi.
Avukat Polat, tanık beyanlarına ilişkin beyanda bulunmak için süre ve mahkemeye sunulan uzman raporlarının, tanıkların ve çözülmemiş CD’lerin incelenmesini talep etti. Soylu'nun konuşmalarının yer aldığı CD izlendi. Öte yandan Soylu'nun bir önceki duruşmadan sonra sosyal medyada yayınladığı video da dinlendi.
Bilirkişi raporu okundu
Prof. Dr. İzzet Özgenç, Prof. Dr. Ahmet Gökçen, Prof. Dr. Adem Sözüer tarafından kaleme alınan ve 36 sayfadan oluşan bilirkişi raporu okundu. Avukat Polat, "Okunan raporda eleştiri konusu yapılan ve mütalaayı düzenleyen uzman tanıkların dinlenmesini talep ediyoruz" dedi.
'Tevsii tahkikat talebimiz yoktur'
Savcı taleplere ilişkin 'Bilimsel görüşte aynı ifadelere ilişkin değerlendirmelerin bulunduğu görülmekte tevsii tahkikat talebimiz yoktur' dedi.
Avukat Polat ise, tanık beyanlarına ve iddia makamının beyanlarına karşı yazılı beyanda bulunmak için süre istedi.
Mahkeme 'Uzatmaya yönelik' dedi
Mahkeme, süre talebini, 'Davayı uzatmaya yönelik olduğu anlaşılmakla bu husustaki taleplerin reddine karar verildi' ifadesiyle reddetti.
Savcı mütalaasını yineledi
Cumhuriyet Savcısı söz alarak, geçen celse İmamoğlu’nun “kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı görevlerinden dolayı alenen zincirleme şekilde hakaret” suçundan 4 yıl 1 aya kadar hapis ile cezalandırılmasını talep ettiği mütalaayı tekrar etti.
16.00'ya kadar ara verildi
İmamoğlu'nun avukatlarının savunma için istediği ek süre reddedildi. Reddin ardından avukatlar 'Oturuma ara verin savunma hazırlayalım' talebi sundu.
Hakim duruşmaya 16.00'ya kadar ara verdi. Aranın ardından avukatlara ayrı ayrı mütalaaya karşı son savunmaları soruldu. Avukat Kemal Polat tüm yazılı ve sözlü beyanlarını tekrar etti.
SEGBİS talebi
Polat, “Sözlerimi daha fazla uzatmayacağım ancak bir talebim de olacak. Duruşmanın bundan sonra SEGBİS ile kaydedilmesini istiyorum çünkü detaylı savunmalar yapılacak. Ben çok fazla konuşmaya ihtiyaç duymuyorum. Umarım beni mahcup edersiniz” dedi.
Hakim, SEGBİS ile kayıt alınması için ilgili kişileri çağırttı. SEGBİS kaydı açıldı.
'Lehimize olan 7 delilden bahsedilmiyor'
Avukat Sercan Polat’a esas hakkındaki savunması soruldu. Polat, kendilerine savunma için yeterli süre tanınmadığını belirterek özetle “Esas hakkındaki mütalaada bizim lehimize olan 7 delilden bahsedilmiyor. Neden 7 tane delile üstünlük tanınmadığı anlaşılmamıştır. Neden suç unsuru düşünüldüğü kanıtlanmamıştır. Bu sözlerin Süleyman Soylu’ya söylendiği açıktır” dedi. Polat, delillerin İmamoğlu’nun beraatine yettiğini belirterek İmamoğlu'nun beraatini talep etti.
'Bilimsel mütalaa sunuldu'
Polat'tan sonra söz alan avukat Turan Taşkın, "Israrla bu salonun küçük olduğunu söyledik. Israrla burada savunma yapmaya çalışıyoruz. Bugün bir bilimsel mütalaa sunuldu. Sayın savcı mütalaasını değiştirme gereği bile duymadı” dedi.
'Mahkemenin vicdanıyla hareket etmesini talep ediyorum'
Taşkın, hakaret suçu unsurlarının oluşmadığının açık olduğunu vurgulayarak, “Öne sürdüğümüz her delil tarafınızca duruşmayı uzatmak olarak nitelendirildi. Yerel mahkeme kararları kwsin değildir. İstinaf süreci var. Neden böyle bir niyetimiz olsun? Davayı uzatmak olsa amacımız dosyayı bırakabilirdik. Bu somut olayda mahkemenin vicdanıyla hareket etmesini ve adil bir karar vermesini talep ediyorum” dedi ve İmamoğlu’nun beraatini istedi.
'Bu bir hak ihlalidir'
Avukat Gökhan Günaydın da savunmasında şu ifadeleri kullandı:
“Çağdaş bir ülkede kolluk kuvvetleri duruşmanın alenileşmesi için çabalar. Buraya bir bakın, basın mensupları yerlerde. Bu adliyede daha rahat bir salon yok mudur? İçeri insanlar giremiyor. Duruşmada olanı biteni anlatmaya devam edeceğiz. Bu bir hak ihlalidir."
Duruşma mütalaasının iddianamenin aynısı olduğunu belirten Günaydın “Dördüncü celseden bu yana bir sürü şey oldu. Tanıklar getirdik. İmamoğlu’nun sözlerinin ne olduğunu söylediler. Öğretim üyeleri verdikleri mütalaalarda yazılanlar iddia makamının mütalaasında bir cümle değişikliğe neden olmaz mı? Ben hukukçu olarak diyebilirim ki ortada bir dava mı var? Ortada bir dava olsaydı ahmak sözcüğünü söyleyene açılmaz mıydı o dava?” diye sordu. Günaydın “Türk yargısına güveniyoruz” dedi.
'Tek bir YSK üyesi bile şikayetçi olmadı'
İmamoğlu’nun sözlerinin Soylu’ya yanıt olarak basına yansıdığını anımsatan Günaydın özetle şöyle devam etti:
“Sonuçta YSK üyelerine hakaretle açılan bu davada bir tane YSK üyesi bile hareket edildiği iddiasıyla davaya katılmamış, şikayetçi olmamıştır. Hem Türkiyenin hem de İstanbul’un geleceği etkilenmek istenmektedir. Türkiye’yi yöneten bu kişiler, Türkiye’de yaşayan her gruptan insana hakaret ve aşağılama hakkını kendilerinde görüyorlar ve bunu yargı korumasına almış durumdalar. Bu tahakkümcü ve düşmanlaştırıcı yaklaşım sadece siyasetle sınırlı kalmıyor. Devlet kurumları, sivil toplum, meslek odaları ve vatandaşlara da yayılıyor. Bu adaletsizlik toplumun tüm alanlarına sirayet etmiş durumda. Bu gidişat, hem toplumsal yaşama hem de kurumlara ve adalete güveni derinden sarsıyor. İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde süregelen yargılamada, adil yargılama hakkının ve doğal hakim ilkesinin açık ihlalleri yaşanmaktadır.
'Hukukun açık ihlali'
Öncelikle söylemeliyiz ki, ortada unsurları ile ortaya çıkmış bir suç yoktur. İçişleri Bakanı’nın kendisine ilişkin sözünü, aynı sözcükle iade eden Ekrem İmamoğlu’na hapis cezası ve siyasi yasak istemli dava açılıp yürütülüyorken, yargı merciileri tarafından Süleyman Soylu’ya yönelik herhangi bir işlem gerekli görülmemektedir. Bir kere daha ifade edelim: Ekrem İmamoğlu her ne kadar sanık sıfatıyla yargılanıyor olsa da, gerek Türk Ceza Kanunu’nda tanımlanan suç tipi, gerekse manevi ve maddi unsurları açısından işlenmiş bir suç ortada yoktur. Dolayısıyla bizler, savunma avukatları olarak, Ekrem İmamoğlu’nun masumiyet karinesinden neden yararlandırılmadığını sorguluyor değiliz. Ancak biz, aynı sözü söyleyen iki kişiden biri ayrıksı tutulurken, diğerine yönelik ağır bir soruşturma/kovuşturma sürecinin yürütülüyor olmasını, siyaseten anlıyor ancak hukukun açık ihlali olarak görüyor ve kabul etmiyoruz.
Diğer taraftan, İddianameyi kabul eden ve davayı 5 inci Celseye kadar yürüten Hakim’in, 2022 Yaz Kararnamesi ile, kendi talebi olmaksızın ve hatta kendi rızası hilafına, hakkında yürütülen bir soruşturma bulunmaksızın, teamüllere tümüyle aykırı olacak biçimde, daha 2.5 yıl gibi bir süresi varken geldiği bölge olan Karadeniz’e tayin edilmesi, açıkça doğal hakim ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
'Eski hakime yönelik iddialar soruşturulmalı'
Bu kanımızı güçlendiren bir başka etmen, sözü edilen hakimle ilgili basına yansıyan iddialardır. Köşe yazılarından öğrendiğimize göre, davanın eski hakimi, İmamoğlu’na hapis cezası ve siyasi yasak vermesi durumunda ödüllendirileceği, aksi durumda cezalandırılacağına yönelik söylemlere muhatap olmuş, buna karşın ceza vermek yerine tevsii tahkikat taleplerimizi kabul etmesi üzerine tayini çıkarılmıştır. Bu iddiaların doğru olup olmadığını şüphesiz bilmiyoruz. Ancak şunu biliyoruz ki, Türkiye’nin siyasal yaşamının dış müdahalelere kapalı olması ve yargı bağımsızlığının sağlanarak sürdürülmesi açısından çok önemli bir gösterge olacak bu davanın eski hakimine yönelik bu iddialar, HSK tarafından soruşturulmalı, Hakim’in ifadesi alınmalı, konu aydınlatılarak kamuoyunun vicdanı tatmin edilmelidir. HSK’nın tüm bu gereklere karşın herhangi bir adım atmıyor olması, doğal hakim ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlaline yönelik kanaatleri güçlendirmektedir.
Bu ortamda tarafsızlığını yitirmiş Mahkeme Hakimine yönelik “reddi hakim” talebimiz anında reddedilmiş, hukuka aykırı olarak usuli işlemlere devam edilerek duruşma bugüne bırakılmıştır.
Yukarıda ifade ettiğimiz üzere, kamuoyunda AHMAK DAVASI olarak kodlanan duruşma, doğal hakim ilkesinin ve adil yargılanma hakkının açık ihlalinin örnekleri verilmek suretiyle bugüne kadar getirilmiştir.
Buna karşılık; iç hukukun, evrensel hukukun yüzyıllar boyunca birikmiş temel ilkelerinden sapmayacak şekilde oluşturulması, Devlet’in egemenlerin isteğine göre şekillenen bir kanun devletine değil herkesin kendisini adalet içinde ve güvenceli olarak hissedeceği hukuk devletine uygun bir işleyiş içerisine alınması, yargı mensuplarının teminata kavuşturulması, yargının nereden gelirse gelsin emir, talimat, telkin ve yönlendirmelere kapalı olması, yargı kararlarının olaylar olgular arasında bir nedensellik bağı kuran, delillere ve tanık beyanlarına dayanan, bağımsız bir gözlemciyi tatmin edebilecek kararlar vermesi, Türkiye’nin bugününe ve geleceğine gönülden bağlı her yurttaşın açık talepleri arasındadır.
'İmamoğlu aleyhine açılmış davalar oyun planının parçası'
Sonuç olarak; İstanbul seçimlerinin yenilenmesi kararı karşısında yurttaşın verdiği dersi almamakta direnenlerin, yargı kararları ve idari kararlar üzerinden siyaseti dizayn etme çabalarının farkındayız.
Gezi kararı, Kaftancıoğlu kararı, HDP’nin kapatılma davası, muhalif liderlere yönelik “ensenizdeyiz” açıklamalarıyla şekillenen izleme-dinleme faaliyetleri, muhalefet seçimi kazanınca İBB’nin denetlenmesi gerektiğini anımsayan ve onlarca müfettiş gönderen, buna karşın geçmişte ve bugün yolsuzluklarıyla yurttaşın diline düşmüş AKP’li belediyeler ve başkanları ari tutan, CHP’li belediyelere yönelik peş peşe itibarsızlaştırma operasyonları yürüten, CHP Genel Başkanı’na yönelik linç girişiminin görüldüğü davanın basit yaralama kararıyla geçiştirilmesi ve İmamoğlu aleyhine doğrudan veya dolaylı olarak açılmış davalar, bütün bu oyun planının parçaları olarak önümüzde durmaktadır.
Bu davanın bir tane gerçeği vardır. Süleyman Soylu İmamoğlu’na hakaret etmiş, İmamoğlu da ona karşılık vermiştir. Ancak bu gerçeği görmezden gelip, İmamoğlu’nu siyasi yasaklı hale getirmeye çalışmanın yargının siyasete kurban edilmesinden başka bir anlamı yoktur.
'Gerçek yürüyor, onu hiçbir şey durduramaz'
Bu dava İmamoğlu’nun yargılandığı değil adalete güvenin sınandığı bir davadır. Yargı bir hata yapmış, 31 Mart seçimlerini iptal etmiştir. Yurttaşlar siyasetin gölgesinde oluşturulan bu yargı kararına karşı yanıtlarını 23 Haziran’da vermişlerdir. Adalete güven ilk hatada sınanmış ve kaybetmiştir. Şimdi yargıya düşen ilk sınanmadan dersini çıkarmak ve adalete güveni tesis etmektir. Yargının gerçeği değiştirme değil hakkı teslim etme görevi vardır.
Deneyimli hakimler, savcılar, avukatlar, kısaca saçlarını adliye koridorlarında beyazlatmış, hukuk – siyaset ilişkisine dair çok şey görmüş geçirmiş yargı mensupları tarafından bilinen ve dile getirilen bir gerçeklik vardır: Dosyayı karar verene kadar yargıç takip eder, karardan sonra dosya yargıcı takip eder.
Hepimizin kendimize, çocuklarımıza ve ülkemizin geleceğine ilişkin görevleri ve sorumlulukları vardır. Bu kapsamın, mahkemenizin vereceği karara yansıması da, kendi adımıza değil ülkemiz adına bir dilektir.
Bu çerçevede, atılı, mesnetsiz, unsurları oluşmayan suç isnadıyla yürütülen yargılamaya son verilmesi ve Müvekkili’mizin beraatine karar verilmesini talep ederiz. Emile Zola’nın dediği gibi: Gerçek yürüyor, onu hiçbir şey durduramaz!"
Son sözleri sorulan avukatlar İmamoğlu’nun beraatini talep etti. Hakim savunma için yeterince süre verildiğini belirterek, karar için yarım saat ara verildiğini söyledi. Mahkeme, karar için verilen yarım saatlik aranın ardından tekrar başladı.
Hapis cezası ve siyasi yasak
Mahkeme heyeti, 2 yı1 7 ay 15 gün hapis cezası verildi. Madde 53 uygulandı. Eğer karar temyizde kesinleşirse İmamoğlu, belediye başkanlığından alınacak.
TCK Madde 53 nedir?
"(1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak (1);
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden (2),
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,
Yoksun bırakılır.
(2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.
(3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezası infaz edilen ya da koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezası infaz edilen ya da koşullu salıverilen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir.
(4) Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz. (3)
(5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet halinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet halinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adlî para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar.
(6) Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet halinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar.
(1) Anayasa Mahkemesi’nin 8/10/2015 tarihli ve E.: 2014/140, K.: 2015/85 sayılı Kararı ile; bu maddenin birinci fıkrasında yer alan “Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;…” bölümü, aynı fıkranın (b) bendinde yer alan “…seçilme ehliyetinden…” ibaresi yönünden, yine aynı fıkrada yer alan “…hapis cezasına…” ibaresi ise (b) bendinde yer alan “Seçme ve…” ibaresi yönünden iptal edilmiştir.
(2) Anayasa Mahkemesi’nin 8/10/2015 tarihli ve E.: 2014/140, K.: 2015/85 sayılı Kararı ile; bu maddenin birinci fıkrasında yer alan “…ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibaresi ile aynı maddenin ikinci fıkrası, birinci fıkranın (b) bendinde yer alan “Seçme ve seçilme ehliyetinden…” ibaresi yönünden iptal edilmiştir.
(3) Anayasa Mahkemesi’nin 8/10/2015 tarihli ve E.: 2014/140, K.: 2015/85 sayılı Kararı ile; bu fıkrada yer alan “Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya…” ibaresi, aynı maddenin birinci fıkrasında yer alan “…seçilme ehliyetinden…” ibaresi yönünden iptal edilmiştir."