Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı'nın (IARC) 2020 yılı verilerine göre dünyada her 5 kişiden biri kansere yakalanıyor. Meme kanserinin de yaygın kanser türlerinden biri olduğunu ve ölüme sebep olan kanser türleri arasında 2’nci sırada yer aldığını vurgulayan Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Fatih Ağalar, Meme Kanseri Bilinçlendirme ve Farkındalık Ayı’na özel bilgilendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Fatih Ağalar, hastaların elle meme muayenesi yapmasının tedavideki önemli silahlardan biri olduğunu vurguladı.
Hastaların yüzde 70’inde kemoterapi gereksiz
Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunun altını çizen Prof. Dr. Fatih Ağalar, “Meme kanseri eğer erken fark edilir ve düzgün tedavi edilirse oldukça önemli sonuçlar elde edebiliyoruz. Son senelerde moleküler genetikteki gelişmelere bağlı olarak meme kanserinin birçok türü olduğunu anladık. Her tipe özgün de kişiselleştirilmiş tedavi metotları var. Meme kanseri tedavisi multidisipliner ortamda yapılması gereken bir tedavidir. Temel tedavisi ise hala cerrahidir ama ona ek olarak kemoterapi ve radyoterapi gerekir. Hastaların neredeyse yüzde 70’inde kemoterapi gereksizdir. Tabi hangi hastaya verilip hangisine verilmeyeceği de ayrı bir problemdir. Artık birtakım testler ile kemoterapi verildiğinde gereksiz olabilecek hastaları anlayabiliyor ve o hastaları kemoterapinin zararlı etkilerinden koruyabiliyoruz. Mesela bu bir yeniliktir” dedi.
‘İnsanlar memelerindeki kötü urları tanıyabiliyor’
Gelişen teknolojiler ışığında meme kanserinin erken tespit edilmesi için her türlü avantajın oluştuğunu vurgulayan Prof. Dr. Fatih Ağalar, “Şu an meme kanserinde tarama programları ile erken tanı konulduğu için neredeyse 100 meme kanseri hastasının 70’ine kemoterapi gerekmiyor. Amerikan Kanser Derneği mamografiyi tarama programında 2 senede 1’e çıkarmıştı. Bu sene yeniden senede bire indirdiler. Kadınlara rutin olarak 40 yaşından sonra senede bir defa mamografiyi öneriyoruz. Onun dışında kadınların her ay adet bitiminden sonra memelerini tanımak için elle muayene yapması elimizdeki önemli silahlardan biri. Biz kadınlara memelerini tanımalarını söylüyoruz. Bunun çok geçerli bir yöntem olduğunu da belirtmem gerekiyor. İnsanlar memelerindeki kötü urları tanıyabiliyor. Hastalar, 25 yaşından sonra her sene 1 kere olmak üzere doktora gelip muayene olurlarsa, 40 yaşından sonra senelik mamografilerini ihmal etmezlerse erken tanı için yeterli süre oluşur” şeklinde konuştu.
‘Kanserden korkma, geç kalmaktan kork’ mesajları verildiğini ama bazı hastaların doktorun söylediği her şeyi yapmış olmasına ve kontrollü davranmasına rağmen kemik metastazı ile doktora başvurduğunu belirten Medicana Ataşehir Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Fatih Ağalar, “Hasta geç kalmamış, kendisini muayene etmiş, elinden gelen her şeyi yapmış. Bu yüzden en başta metastazla gelmiş önemli bir hasta grubu mevcut. Onlara da şöyle bir mesajımız var; meme kanseri artık şeker hastalığı gibi kronik bir hastalıktır. Bazen düşüşler olabilir ama bizim amacımız onu tekrar eski haline döndürmek. Bugün her iki pozitif metastatik meme kanserinde tamamen kür olabilen hastalar var” dedi.
‘Önümüzdeki senelerde ameliyatlar azalacak’
Gelişen teknolojiler sonucunda meme kanseri tedavisinde önemli yol kat edildiğini belirten Prof. Dr. Ağalar, önümüzdeki yıllarda kanser tedavisinde kullanılan cerrahi işlemlerin akıbetiyle ilgili de aşağıdaki bilgileri verdi:
“Şu an ‘Acaba bazı hastalara kemoterapi vermeden sadece akıllı ilaçla gidebilir miyiz?’ deniliyor. Biz ameliyatlardan önce ilaç ile tümörü küçültüyoruz. Böylelikle hastanın tümörü varken bizim dışardan verdiğimiz araç etki ediyor mu etmiyor mu onu görüyoruz. Kılavuzlar doğrultusunda tümör, uygulanan tedaviler sonrası yok olsa bile tümörlü alanı ameliyat etmemiz gerekiyor. Bu kapsamda yapılan çoğu ameliyatlarda hiç tümör bulamıyoruz. Patolog ‘tümör kalmamış, hepsi ölmüş’ diyor. Buna patolojik tam yanıt diyoruz. Patolojik tam yanıt olan hastaların sağ kalım oranları normal insanlarla aynı. İşte bu noktada ‘Sadece hedefe yönelik tedaviyi versek, ameliyat etmesek hastalara bir şey olur mu?’ sorusu gündeme geliyor. Büyük ihtimalle olmaz ama hangi hastada tam yanıt aldığımızı hangisinde alamadığımızı bilmediğimiz için hala ameliyat işlemlerini gerçekleştiriyoruz. Öyle zannediyorum ki önümüzdeki 5-6 sene içinde ameliyatlar yavaş yavaş azalıp, yok olacak.”