CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğu dün ‘Türkiye’ de bir yol ayrımına geldik’ demiş. Yani 2023 kader seçimi olacak.
Yol ayrımında kasıt buysa evet 2023 yol ayrımı olacak. . Seçmen hangi parti, hangi lider tarafından yönetilmek istediğinin ötesinde nasıl bir rejim istediğini söyleyecek.
Bu açıdan bakarsanız millet ittifakı için de cumhur ittifakı için de kader seçimi. Kararsız kalmak, seçimi boykot etmek ülkenin geleceği üzerine fikrin yok demektir.
Çek kuyruğunu gitsin bana ne anlamına gelir.
Şimdi denilecek ki Türkiye’de her seçim kader seçimidir. Türkiye’de her seçim fevkalade önemlidir.
Öyle denir ama öyle değildir. 1950 seçimlerinden başlayalım.
Rejimin/sistemin değiştiği seçim kabul edilse de karar seçimi değildir. Çünkü çok partili hayata/demokrasiyle geçilmişti. Seçmen rejimi değil ülkeyi kimin yöneteceğini oyladı.
Ülkeye yöneten kadro değişti ama son tahlilde yeni Cumhurbaşkanı Bayar da CHP elitiydi. Başbakan Menderes toprak ağasıydı. CHP içinde palazlanan siyasetçiydi.
Demokrat Parti yıllar içinde sertleşerek yarı istibdat düzeni kurdu ama o kadar; sistemle oynamadılar.
Sonraki yıllara bakıyorum. Türkiye’yi yol ayrımına getiren bir dönem olmadı. Hiçbir zaman kutuplaşma bu kadar keskin değildi.
1970’li yıllarda insanlar takım tutar gibi parti tutuyorlardı. Köylerde CHP’liler başka kahveye, AP’liler başka kahveye giderdi. Kahveler ayrılmıştı ama insanlar ayrışmamıştı. Partiler yine mevcut sistemin partisiydi.
Rejimle dertleri yoktu.
1970’li yıllarda Adalet Partisi gitti, CHP geldi. Bir sonraki seçimde CHP gitti, AP geldi hem de yanına iki partiyi katarak ‘Milliyetçi Cephe’ şemsiyesiyle geldi. Değişen bir şey olmadı. Son tahlilde ülke yönetimi konusunda hem fikirdiler…
Sağ/sol ayrımı, ülkücü/devrimci çatışması had safhadaydı. Gençler birbirini sokakta vuruyordu ama sonuçta kavga ülke kaynaklarının kullanılmasıyla ilgiliydi.
Küçük grupların dışında ne komünist düzen isteyen vardı ne faşist yönetim biçimini arzulayan. O yıllardaki seçmen tercihlerine bakın, oylar merkez sol ile merkez sağda toplanmıştır. Almanya’daki Hristiyan Demokratlarla, Sosyal Demokratlar gibi.
1980’li yıllar, 1990’lı yıllar sert siyasi polemikler oldu. Siyasi kavgalar çıktı. Zaman zaman milletvekilleri birbirine girdi. Ama sistemin/rejimin değişmesine yönelik bir talep olmadı.
Bu rejimi değiştirelim diyen parti çıkmadı.
2007 seçimlerinde ilk defa ciddi bir kutuplaşma yaşandı. AKP’li siyasetçinin daha doğrusu eşi türbanlı bir siyasetçinin (Erdoğan veya Gül) Çankaya’ya çıkıp çıkmaması tartışması büyük gerginlik yarattı.
Sadece siyaset değil seçmen de bölündü, cepheleşti. Türkiye 28 Şubat sürecinde de benzer hadiseyi yaşadı ama büyük fark vardı.
O dönem seçmen karşı karşıya gelmedi. Birbirlerine karşı yıkıcı, reddedici, dışlayıcı mitingler düzenlemediler.
2017 yılında referandumla rejim/sistem değişti ama yine seçmen tabanında çatışma olmadı. Evetçilerle/hayırcılar birbirine girmedi. Kavga etmedi. Çünkü evet diyenler nasıl bir rejimin geleceğini bilmiyorlardı. Hayırcılar tahmin ediyorlardı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dedikleri dünyada eşi benzeri olmayan rejimin/sisteminin neye benzediğini referandumdan sonra değil, 2018 yılının 24 Haziran günü Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilince öğrendik.
Eline kâğıdı kalemi aldı, rejimi kendine göre kurguladı… Dört yıl oldu. Herkes nasıl bir rejim olduğunu, Türkiye’ye ne getirdiği ne götürdüğünü gördü. Yaşayarak öğrendi.
Bu yüzden 2023 seçimi yol ayrımı. Çünkü herkesin artık fikri var. Herkes sandığa devam mı tamam mı diye gidecek?
Sadece ülkeyi kimin yöneteceğine değil rejimin nasıl olacağına da karar vereceğiz. Bu yüzden 2023 gerçekten kader seçimi.
Çok gergin geçecek. Gerginlik başladı bile. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu dün Düzce’deydi. Yalan bir haber yüzünden. Trollerin provokasyonu yüzünden. Bir grup saldırmak istedi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin yalanı grup konuşmasına taşıması da etkili oldu.
Dedim ya bu seçim çok gergin geçecek.