Taşlar yavaş yavaş yerine oturuyor. Diyanet İşleri Başkanı’nın neden Osmanlı’nın Akıncıları gibi öne fırlayıp kılıç sallamaya başladığı anlaşılıyor.
Cumhuriyet’ten Mustafa Balbay göre iktidarın söylemi değişiyor.
Yerli ve milli rafa kalkıyor…
Dini ve milli geliyor!
Milliyi kaldırıp neden yerli ve dini demiyorlar acaba. AKP ümmeti savunduğuna göre, ümmete daha çok önem verdiğine göre yerli ve dini söylemi AKP’ye daha çok uyardı.
Herhalde MHP’yi kırmamak için, Cumhur İttifakı’nı korumak için yerliyi atacaklar yerine diniyi koyacaklar.
Anlaşılan o ki; dini ve milli söyleminin veya sloganının dini kısmını AKP, milli kısmını MHP temsil edecek.
Bu makas değişikliği bir günde olmadı. Dini ve milli sloganını kullanırlar mı, hayata geçirirler mi bilemem ama önümüzdeki dönem dini söylemi ön plana çıkaracakları, din üzerinden tartışma alanları açacakları kuşkusuz.
Din eksenli gündem oluşturulacak.
Bunun hazırlığı Ayasofya’nın bir anda camiyi dönüştürülmesiyle başladı. Yerel seçim öncesi ‘Ayasofya’yı ibadete açmayı düşünüyor musunuz’ sorusu üzerine…
“Bunları da aşmak bizim için sorun değil ama getirisi götürüsü nedir? Bunun bir götürüsü var. Onun faturası çok daha ağır. Dünyanın çeşitli yerlerinde bizim binlerce camimiz var. Bunu söyleyenler acaba o camilerin başına ne gelir düşünüyor mu? Bunları düşünmeden söylüyorlar. Bunlar dünyayı tanımıyorlar. Muhataplarını bilmiyorlar. Ben bir siyasi lider olarak bu oyuna gelecek kadar istikametimi kaybetmedim.”
Diyen Cumhurbaşkanı yerel seçimde ağır yenilgi alınca, özellikle Ankara ve İstanbul’a kaybedince çıkış yolu aradı.
Kurtuluşu din kozunu oynamakta buldu. Bir yıl önceki sözlerini yutup Ayasofya’yı şaşalı törenle ibadete açtı.
Salgının en şiddetli döneminde 300 bin kişiyi Ayasofya’ya getirerek gövde gösterisi yaptı.
Bu başlangıçmış!
Meğer yeni politikanın, yeni söylemin açılış töreniymiş.
Diyanet İşleri Başkanı Ayasofya’nın açılış günü Cuma hutbesine elinde kılıçla çıkmasının nedeni şimdi anlaşılıyor.
Kılıcını göstererek kendini akıncı birliğinin komutanlığını ilan etmiş!
Sonrasını biliyorsunuz. Cumhurbaşkanı’nın katıldığı hafızlık töreninde konuşma yaptırılan eski bir imam Ayasofya’yı müze yapan Atatürk için ‘bunlardan daha zalim daha kafir kim olabilir’ dedi.
İktidar cenahından bu kadarı da fazla diye tek bir ses yükselmedi.
Peşine İstanbul Sözleşmesinin iptali geldi.
AKP emek verdiği, birçok ülkeyi ikna ettiği, koordinasyonunu yaptığı sözleşmeyi cumhurbaşkanı kararıyla yürürlükten kaldırdı.
Bu da yeni dönemin ikinci işaretiydi.
Peşine AKP Genel Başkanı’nın Saadet Partisi’ni Millet İttifakı’ndan koparmak için Oğuzhan Asiltürk ile yakınlaşması geldi.
Asıltürk AKP iktidarının 20. yılında hatırlandı, devlet protokolüne alınarak Kıbrıs’a götürüldü. Daha önce kimsenin aklına gelmemişti. Çünkü o zaman ihtiyaçları yoktu.
Şimdi var…
Niye var?
Çünkü; Saadet Partisi Millet İttifakı içinde kalırsa ‘dini ve milli’ söylemini hayata geçirmeleri zor. Diğer muhalefet partilerini yaftalayabilirler ama hala Milli Görüş’ü savunan Saadet’i nasıl yaftalayacaklar.
Nasıl damgalayacaklar!
Akıncı olmayı üstlenen Diyanet Başkanı bir adım daha ileri gitti. İnancın insanla Allah arasında olmayacağının mahallede, sokakta, siyasette, ticarette yaşanması gerektiğini söyledi.
Suudi Kralı da aynı görüşte…
Taliban da…
İŞID de…
Onlar da inancın insanla Allah arasında olmayacağını sokakta da yaşanması gerektiğine inanıyorlar. Kendi din anlayışları sokağa yansıtıyorlar.
Silah zoruyla, ölüm tehdidiyle zorunlu kılıyorlar.
Diyanet başkanının peşine başka akıncılar da katılacak. Biri hemen ortaya atıldı bile. Eski AKP’li vekil laiklik ilkesinin Anayasa’dan çıkarılmasını istedi.
Devamı gelecek.
Seçime doğru asıl güç sahnedeki yerini alacak ‘din merkezli’ hararetli tartışma başlatılacak. Muhalefet sürekli tahrik edilerek tartışmanın içine çekilmeye çalışılacak.
Nerden biliyorsun derseniz.
Kokusu geliyor…
Yerli ve milli kalkıyor, dini ve milli geliyor!
Taşlar yavaş yavaş yerine oturuyor. Diyanet İşleri Başkanı’nın neden Osmanlı’nın Akıncıları gibi öne fırlayıp kılıç sallamaya başladığı...