Türkiye’de demokrasinin tasfiyesiyle beraber duymaya alıştığımız bir önerme var; “Böyle ülkeye yabancı sermaye gelmez”. İlk bakışta doğru gibi gelen bu önermenin temelleri pek de sağlam değil. Evet, yabancı sermayenin demokratik işleyişin kurumsal olduğu ülkelere daha rahat ve çok geldiği ortada. Ancak demokrasinin tümüyle tasfiye edildiği, hatta sokaklarında çatışmaların olduğu ülkelere yabancı sermaye gelmez mi? Gelir elbette… Ancak beklentisi artar, aldığı riske paralel ölçüde getiri hedefler. Yüksek faiz ister, egemenlik haklarından pay ister, imtiyazlar iste vs. vs.
Her şey insani…
1960’ta bağımsızlığını kazanmış, 1991’den bu yana yoğun veya düşük ölçekli bir iç savaşı yaşayan, 15 milyonu aşkın nüfusu ile dünyanın en yoksul ülkelerinden biri Somali. Doğu Afrika’da Aden Körfezi ile Hint Okyanusu’nun birleştiği kıyı şeridini topraklarında barındıran bu ülke şu sıralar yaklaşan seçimlerin gerginliğini yaşıyor. Ancak Ankara, kendisinden 7 bin km uzakta olan bu ülkenin seçimleriyle olağandışı şekilde ilgili.
O kadar ki, hükümet, bütçenin rekor düzeyde (46 milyar TL) açık verdiği temmuz ayında Somali’ye 30 milyon dolar parayı hibe edebildi. Yetmedi, geçen hafta 22 zırhlı aracın Somali’ye gönderildiğini öğrendik. O kadar ki, Somali’nin IMF’ye olan borcunu dahi koronavirüs salgınının ekonomiye darbe indirdiği Kasım ayında ödedik. Son 10 yılda Somali’ye Türkiye’den gönderilen yardımlar 1 milyar doları buluyor. Bu haliyle Somali hükümetinin en önemli destekçisi konumunda Türkiye. Hükümete soracak olursanız yardımların nedeni insani.
Deyim yerindeyse zenginliğimizin zekatını Somali’ye veriyoruz. Ancak, sadece parasal yardım değil, aynı zamanda Somali hükümetini askeri olarak da destekliyoruz. Türkiye’nin kendi sınırları dışındaki en büyük askeri üssü Somali’nin başkenti Mogadişu’da bulunuyor. 4 kilometrekarelik bu askeri üssün yapımı için 2017’de 50 milyon dolar harcayan Türkiye, burada Somali askerlerini eğitiyor. Yetmiyor, başkent Mogadişu’da Recep Tayyip Erdoğan adında bir de hastane inşa edildi. Bu hastanenin masrafları da her ay Türkiye’nin bütçesinden karşılanıyor. Mogadişu Limanı’nı da Türkiye’den Albayrak Grubu işletiyor. Özetle, gariban bir Doğu Afrika ülkesini 1 milyar dolara yakın hibeyle finanse ediyor, askerleriyle koruyor, hastaneleriyle iyileştiriyor, ordusunu donatıyor, limanlarını işletiyor Ankara. Türkiye emperyalist bir ülke olsaydı, Somali için neredeyse Türkiye’nin sömürgesi denebilirdi. Ama her şey insani…
Katar’ın Türkiye’den farkı yok
Buraya kadar anlattıklarımız Somali ile Türkiye arasında geçenler. Ancak Somali’den doğuya doğru ilerleyip, Aden Körfezi geçildiğinde, Somali için en az Türkiye kadar önemli bir başka ülkeyle daha karşılaşıyoruz; Katar…
Katar da Somali’ye yardım konusunda Türkiye’den geri durmuyor. Körfez coğrafyasının bu küçük ama etkili ülkesi, tıpkı Türkiye gibi Somali hükümetini finanse eden bir diğer güç. Yardımlar hem maddi hem askeri. Katar hükümeti, yüzlerce milyon dolarlık hibe desteklerinin yanı sıra Somali Ordusu’nu da donatıyor. Bu haliyle Türkiye-Katar işbirliğinin meyvesi denebilir Somali için.
Körfez coğrafyasına odaklanmak Somali-Türkiye ilişkilerini anlamak için şart. 2017’de Körfez’de patlayan krizde Katar, Suudi Arabistan ve BAE tarafından tehdit edilmiş ve Türkiye Katar’ın yanında durmuştu. Türkiye’nin verdiği sadece manevi destek de değil, bizzat Katar’da askeri üs inşa edilmiş ve Türk askeri bölgede Suudi Arabistan ve BAE tehdidine karşı konuşlandırılmıştı.
Elbette bu durum Türkiye ile bölgedeki güçlerin ilişkilerini gerdi. Somali ise tarihsel olarak Suudilerle ortak hareket etmesine rağmen, 2017’de çıkan Körfez Krizi’nde “tarafsız” olduğunu duyurdu. Teşbihe sığınarak söylersek, bu durum Türkiye ile Yunanistan arasındaki bir gerilimde KKTC’nin tarafsız kalmasına benziyordu. Somali’nin tarafsızlık tutumu elbette Suudi Arabistan ve BAE’yi çıldırttı.
Arka planda Vahabbi-İhvan gerginliği
Körfez’in iki petrol zengini ülkesi Suudi Arabistan ve BAE, dünyadaki sünni İslamcı akımları da parasıyla domine ediyor. Bu sayede gayrimeşru rejimlerini dünyada tanınır hale getiriyorlar. Şeriatın radikal bir yorumu olarak Vahabbiliği benimseyen bu iki Körfez ülkesi için, İslamcı akımlar eğer Vahabbi değilse desteklenebilir ama aynı akımlar kendisine rakip olacak kadar büyürse tehdide dönüşür. Vahabbiler, on yıllarca Mısır’daki Mübarek Rejimi’ne karşı Müslüman Kardeşler’i el altından destekledi, bölgeye yayılmalarına yardımcı oldu. Mübarek’in devrilmesinin ardından Mısır’da iktidar olan Müslüman Kardeşler, Vahabbileri tedirgin etmeye başladı. 2012’den itibaren Müslüman Kardeşler’den desteğini çeken Vahabbiler, Sisi’yi desteklemeye başladılar, böylece rakipleri konumuna yükselen Müslüman Kardeşler’in tasfiyesini onayladılar.
Buna karşılık, Müslüman coğrafyada Vahabbilerin aksine Müslüman Kardeşler’e en yoğun desteği Türkiye ve Katar verdi. Bölgede Müslüman Kardeşler’in varlığının, elini kolaylaştıracağını düşünen AKP’nin, Mısır’a sadece savaş ilan etmediği kaldı. Sisi’yle tüm diplomatik ilişkileri askıya aldı, Müslüman Kardeşler’in Rabia’sını, kendi siyasi hareketinin sembolü haline getirdi. Aynı şekilde Katar da, Müslüman Kardeşler’in dünyadaki en önemli finansörü haline geldi.
Somali ise bu gerilimin arenasına dönüşmüş durumda. Bölgedeki El-Kaide bağlantılı eş-Şebap örgütünün Suudi Arabistan ve BAE tarafından desteklendiği biliniyor. Örgütün son zamanlardaki hedefleri bölgedeki Türk güçleri. Müslüman Kardeşler’in Somali kolu olarak faaliyet gösteren Al-Islah Hareketi ise Somali Cumhurbaşkanı Muhammad Abdullah Fermacu’nun en önemli destekçisi. Türkiye ve Katar da, Al-Islah Hareketine paralel olarak Fermacu’nun destekçisi konumunda. Yani Somali’de Vahabbi-Müslüman Kardeşler çatışması yaşanırken, işin içine Türkiye’nin de dahil olduğu bir vekalet savaşı veriliyor.
Türkiye’nin ne işi var
Somali’de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ekim ayında yapılması bekleniyor. Bu haliyle AKP’nin bölgedeki çıkarları için Fermacu’nun yeniden kazanması şart. Bir yandan Türkiye’de doğal afetlere karşı halktan para isterken, bir yandan da Fermacu’ya 30 milyon dolar gönderilmesinin, zırhlı araçlarla Somali Ordusu’nun desteklenmesinin nedeni de bu. Üstelik AKP bunu, kamuoyundan gelecek tepkilere razı olarak yapıyor. Bu haliyle “Somali, Türkiye’nin destekçisi olsa ne olmasa ne” diye sormak doğru değil. Zira Somali düşerse Katar da düşüyor. “Katar düşerse” diye başlanan cümle ise AKP için sayfalar dolusu maliyete eşdeğer.