Depremle sarsıldığımız gün bilgisayarın başına oturdum. Sıcağı sıcağına ne yazmak gerekir. Daha devlet oralara ulaşamamışken, daha ne olup bittiği tam olarak anlaşılmamışken, daha muhabir arkadaşlar felaket bölgesine varmamışken, oradan gelen haberler mecburen belli ilçeyle hatta belli mahallelerle sınırlıyken ne yazabilirdim ki!.
Sarsılsak da ayakta kalmasını biliriz… Tek yürek olma zamanı… Gün birlikte olma günüdür… Geçmiş olsun Türkiye'm… Yaralar sarılacak… Türü bir anlam ifade etmeyen hamaset satırları kaleme alamazdım.
Bu sebeple bekledim.
7.7’lik deprem. Üzerine 7.6’lık deprem daha. Büyük felaket. Allah’tan ikincisinde insanlar sokaktaydı. İkincisinde yıkım oldu fakat can kaybı çok az oldu denilebilir. Ama ikinci deprem çöken çoğu bina da hayat alanlarını yok etti.
Kadayıf olan binaları yatsı kadayıfa çevirdi. Umutları azalttı.
Peki iktidar ne yaptı? Hızla harekete geçti geçmesine ama deprem bölgelerinin çoğuna ulaşamadı. Mesela Hatay kaderine terk edildi. Kurtarma ekipleri 30 saat sonra kente girdi ama hangi birine yetişecekler ki…
Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı’nın ilk gün açıkladığı çöken bina sayısı 1300’dü. Dün bu sayının iki binin üzerinde olduğunu tespit ettiklerini söyledi.
Her ilde durum böyle. Kurtarma ekiplerinin uğramadığı yüzlerce bina varmış. Bu altında yatan yüzlerce can demek.
TV ekranlarından bizlere yansıyan bilgiler, görüntüler 10 ilin kent merkezlerinden. Kırsallarda ne olduğunu bilmiyoruz. Kırsallardan daha bilgi akışı yok.
Esas onlar yalnız… Hem de çok yalnız…
Kurtarma ekiplerinin birçok yere ulaşamadığını Erdoğan da kabul etti. Çok geniş alan. 10 ili kapsayan, bin kilometrelik deprem sahasından söz diyoruz. Vay neden anında orada olmadınız, o binaya kurtarma ekibi gönderemediniz diye eleştirilecek bir halimiz şimdilik yok.
Yıkılan altı bin binadan söz ediyoruz.
Bu konuyu sonra konuşuruz tartışırız.
Ama bazı bölgelere neden ulaşılamadığı, bazı illerde neden faciaya facia katıldığı belli.
Hastane yıkılır mı?
Hatay’da ilk yıkılan bina hastane oldu… Deprem bölgesindeyse 9 şiddetine dayanıklı yapacaksın.
Sağlık Bakanı’nın siyaseten istifa etmesi lazım. Gerekli denetim yaptırmadım, ihmal ettim diye özür dilemesi lazım…
Havaalanı pisti karnıyarık gibi ortadan ikiye bölünür mü? Fay hattının üzerine uçak pisti yapılır mı?
Bu memlekette hiç mi mühendis hiç mi deprem bilimci yok…
Sormazsan, değer vermezsen, yok sayarsan; yok!
Otoyollar kağıt gibi yırtılır mı?
Ulaştırma Bakanı’nın o koltukta bir gün oturmaması lazım… Benim zamanımda yapılmadı diyemez siyaseten istifa etmesi şart.
Son üç beş yılda yapılan binaların yatsı kadayıf olmasına ne dersiniz? Ne güne duruyor deprem şartnamesi. O binalara ruhsatı kim verdi?
Ruhsatı veren Belediye Başkanı’nın halkın önüne bir daha çıkamaması lazım…
Batı’da olsa bakanlar çoktan istifa etmişti. Sembolik!. Demokrasi bu yüzden oralarda güçlü…
Japonya’da olsa ilgili bakanlar harakiri yapmıştı!
Boşuna kalem oynatıyorum. Biz de anlayış farklı. Kader denilecek, doğa afete bağlanacak, enkaz altından mucize kurtuluşlara ağırlık verilerek geçiştirilecek.
Bakanlar içlerinden enayi miyim istifa edeyim diyecek. Daha öncekilerin dediği gibi…
Ama durum çok ciddi. Krizdeki Türkiye ekonomisini daha da dibe vurduracak kadar ciddi. 10 ilde hayat durdu.
10 ilin hayata dönmesi için milyarlarca dolarlık para gerekiyor, yatırım gerekiyor, enkazın kaldırılıp yerine depreme dayanıklı binaların yapılması gerekiyor. Hükümetin bütçe ayırması gerekiyor.
Bizim iktidar yine yardım kampanyası açtı. Pandemide de ilk işi bu olmuştu. Bu felakette de ilk işi bu oldu.
İnsan sormadan edemiyor.
Bunca vergiye boşuna mı veriyoruz? Bakkaldan aldığımız küçük şişe sudan bile hükümet vergi alıyor. Yediğimiz tosttan bile…
Başı sıkışınca yine hemen para istiyor… Ayıp ya…
Deprem vergileri için toplanan paralara ne oldu? İşsizlik fonunda biriken paralar nereye harcandı?
Gün birlikte olma günü, dayanışma günü, her türlü yardımı yapma günü, yaraları sarmaya koşma günü, destek olma günü, ama aynı zamanda hesap sorma günü...
Kimse çıkıp dur bakalım önce yaralarımızı saralım demesin.
Bu numarayı çok gördük, önce yaralarımızı saralım sonra hesap sorarız demek tuzaktır.
Bu kez oyuna gelmeyelim…