Tam kapanma tedbirlerinin konuşulduğu Mayıs ayında sosyal medyanın en yoğun tartıştığı konuların başında içki yasağı geliyordu. Tekel Bayiileri Platformu’ndan Özgür Erbaş, kendilerine İçişleri Bakanlığı’ndan yazı geldiğini, buna göre kapanma süreci boyunca içki satışının yasaklandığını, satış yapan bayiilere ceza kesileceğini duyurdu ve karara tepki gösterdi. Toplumun tüm kesimlerinden karara ilişkin eleştirel demeçler geldi. Sonuç olarak bir içki yasağı vardı ancak iktidar bu kararı uygulamakta zorlandı, yurdun çeşitli yerlerinde içki satışı tezgah altından devam etti. Pek çok bölgede böyle bir yasağın olup olmadığı bile tam olarak anlaşılamamıştı. Gündelik hayat, iktidar fermanından güçlü çıktı.
Gündelik hayatın rutin akışına set çekmek isteyen iktidar için “içki yasağı girişimi” büyük bir ders oldu. İçkiyi yasaklama cesaretini kendinde bulan iktidar aynı cesareti (neyse ki) sigaraya karşı gösteremedi. Halbuki mesele sözüm ona koronavirüs ise “salgının yayılmasında sigara içkiden daha etkilidir” demek herhalde yanlış olmaz. Bu çelişkili durumun arkasında iktidarın ideolojisinin dayanak noktalarındaki bazı zayıf yönler yatıyor. Her ne kadar Diyanet, fetvalarını güncelleyerek 2019’dan bu yana sigarayı da haram listesine soksa da, din kuralları, toplumsal işleyişten azade değil. Gündelik hayatında sigara tiryakisi olan pek çok yurttaşın, dini gerekçelerle içkiye el sürmediği gözlemlenebiliyor. Dolayısıyla içki konusundaki dini etki, sigaradan katbekat fazla.
Enflasyon sepetinde de, sigaralar, sepeti en çok etkileyen ikinci ürün konumunda. (İlki konut kirası) Bu durum, ülke halkının sigaraya ayırdığı toplam bütçenin diğer tüm mal ve hizmet kalemlerinden daha fazla olmasından kaynaklanıyor. Hatta araştırmalar Türkiye’de kişi başına düşen sigara tüketiminin tüm Avrupa’dan daha fazla olduğunu da ortaya koyuyor. Toplanan verginin yüksekliği de düşünülürse, Hazine için en önemli gelir kapılarından birisi sigaranın ÖTV’si.
Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre bu yılın ilk 5 ayında sigaradan 23 milyar 430 milyon TL tutarında ÖTV toplanmış durumda. Eğer halkımız, yılın geri kalanında sigaraya dönük bu ilgisinde değişiklik yapmaz, yılın ilk 5 ayındaki hızıyla sigara içmeye devam ederse, yıl sonunda sigaradan toplanacak olan vergi 56 milyar TL civarında olur. Öte yandan yıl başında yürürlüğe giren Bütçe Kanunu’na göre yıl boyunca sigaradan toplanması beklenen ÖTV ise 65 milyar 505 milyon TL. O halde basit bir hesapla Bütçe Kanunu’ndaki tahminin tutması için yılın geri kalanında ya sigara tüketiminin olağandışı biçimde artması ya da sigaraya yüzde 15 civarında bir zam yapılması gerekiyor.
Hükümet sigaraya zam yapar mı bilinmez. Ancak olası bir zammın enflasyonu en sert etkileyecek kalemlerin başında gelen bir ürüne yapıldığını vurgulamak gerekir. Sigaraya yapılacak yüzde 15’lik bir zammın, enflasyon oranına 0,5 puan katkı sunacağı düşünülürse, hükümetin bu zammı stratejik bir ayda yapması şart görünüyor.
Peki, sigaraya zam yapıldığında sigaralardaki ÖTV’nin tahsilatında da aynı oranda bir artış yaşanacak mı? Sigara içicisi olan yurttaşların bütçesi yeni bir zammı kaldırabilirse, hükümet için sorunsuz bir zam gerçekleşir, ne kadar zam yapılıyorsa ÖTV tahsilatında da o kadar artış olur. Ancak halkın ekonomisinin hali ortada. Verilere göre her 2 haneye 1 işsiz düşüyor. Zaten elektriğe, doğalgaza, çaya, süte gelen zamlar yüzünden geniş kesimler büyük bir bunalım yaşıyor. Türk-İş’in açıkladığı açlık sınırı ise asgari ücreti aşmış durumda. Böyle bir durumda sigaraya yapılacak olan zammın ÖTV tahsilatını aynı oranda artıracağını söylemek doğru olmaz. Peki halkımız zamdan sonra sigaraya mı bırakacak? Hayır, zamların ardından sigarayı bırakanların olduğu bilinse de, yeni sigara içicilerinin pazara girmesiyle toplam sigara tüketimi zamlar yüzünden beklendiği kadar azalmıyor. Sadece talebin yönü değişiyor. Sigara kullananlar ya kaçak sigaralara yönlenerek yasadışılık meşrulaşıyor ya da açık tütün içmeye başlıyorlar.
Tütün Eksperleri Derneği’nin 2020 Tütün Raporu’na göre 2010 yılında kayıtlara geçen sözleşmesiz yaprak tütün üretimi 650 tonken, bu tutar 2020 yılına gelindiğinde 14 bin 568 tona kadar yükseldi. 10 yılda 22 katına çıkan sözleşmesiz tütün üretimindeki bu artış, buraya talebin oldukça canlı olduğunun en açık ispatı. Bu üretimin bir kısmı denetimsiz yollarla piyasaya giriyor ve açık tütün biçiminde tüketiliyor. Ancak bir kısmı da bandrollü olarak arz ediliyor. Hükümet de doğal olarak bandrollü olarak tüketimi özendirmek, böylece oluşacak vergi kaybını minimize etmek istiyor. Peki hükümet bandrollü sarmalık tütünü özendirmek için ne yapıyor dersiniz? 26 Mart 2020 tarihli Cumhurbaşkanı Kararı’na göre bandrollü olarak satılan sarmalık tütünün vergisini indiriyor. O tarihe kadar yüzde 63 olan ÖTV oranı, 26 Mart’tan itibaren yüzde 40’a düşürülüyor. Peki bu indirime yoksullukla boğuşan halk kesimleri ne tepki veriyor? Halkımız deyim yerindeyse sarmalık tütüne akın ediyor. 2015’te piyasaya bandrollü olarak sürülen sarmalık kıyılmış tütün miktarı 85 tonken, bu miktar 2019’da 944 tona, 2020’de ise tam 2 bin 399 tona yükseliyor.
Bu haliyle yakın zamanda sigaraya yapılması muhtemel zammın sonuçlarının ne olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Artık halk kesimlerinde vergilendirmenin sınırına gelinmiş durumda. Bu noktadan sonra halktan toplanacak ilave her 1 kuruş vergi, gündelik hayatta karşılığını göreceğimiz bir sosyal deneye dönüşüyor.