Şeriat devletinin alt yapısı
Konu çok… Hangisini yazsam bilemedim.
Bürokrat İçişler Bakanı’nın parmak sallamasını mı?
Adalet Bakanı Bozdağ’ın, kara paracıyı aklayan başsavcı vekilini bakan yardımcısı yaptığı halde ‘Yok valla haberim yok. Dosyayı bilmiyorum’ demesini mi?
Bürokrat İçişleri Bakan Yardımcısı’nın TBMM Genel Kurulu’na silahla girmesini mi?
Çin modeli diye ilan ettikleri tepki alınca dinin gereği diye yutturmaya çalıştıkları, o da tutmayınca Türk modelini diye pazarladıkları sistemin çökmesini mi?
Başörtüsü kılıfıyla önerilen Anayasa değişikliğinin alında ‘şeriat devleti’ temellerinin attığını mı?
Hangisini yazayım…
TBMM’ye silahla girme cesarete gösteren bürokrat bakan yardımcısı her halde kapıdaki polise ‘Çekil ulan’ demiştir.
Veya ‘Beni ararsan sürdürüm’ demiştir…
Veya kapıdaki polis korkudan üzerinizde silah var mı diye sorma cesareti bile bulamamıştır.
Bunların hiçbiri olmamıştır diyemezsiniz. Bürokrat Meclis’e silahla girme cesaretini buluyorsa sistem iflas etmiş demektir…
Çünkü…
Korku imparatorluğunda yaşıyoruz. Soylu ve ekibi herkese her türlü tuzağı kurabilir. İnkar etmesinler hepsi FETÖ’cülerin yanında eğitim aldı…
Hepsi FETÖ’cülerin yöntemlerini iyi biliyor.
Hepsi FETÖ’cülerin taktiklerini uyguluyor.
Soru şu:
Bakan yardımcısı Meclis oturumuna neden silahla geldi. Kendini veya Bakan Soylu’yu eleştiren kişiyi silahını çekip vuracak mıydı?
Meclis Başkanı’na sorsan ‘gag gug’ eder…
Demokratik ülke olsaydık; bakan yardımcısı Meclis’i silahla gelme cesaretini gösteremezdi…
Demokratik ülke olsaydık; o bakan yardımcısı Meclis’in kapısından giremezdi…
Demokratik ülke olsaydık; medya ayağa kalkardı…
Demokratik ülke olsaydık; o bakan yardımcısı kapının önüne çoktan konulmuştu…
Demokratik ülke olsaydık; savcılar suikast mı planladı diye devreye girerdi…
Hiçbiri olmadı…
Çünkü bizdeki rejimin adı demokrasi değil otokrasi!..
Meclis Başkanı gücünü kendini o makama seçen milletvekillerinden almıyor; Saray’dan alıyor.
Maalesef bürokrasinin vesayetine son vermek için yola çıkan AKP iktidarı bürokratik oligarşiyi getirdi…
Bu da ne demek isteyenlere tek cümleyle açıklama: Bürokratların seçilmişlere tahakküm kurduğu rejimin adıdır.
Atanmış bürokratların seçilmişlere Meclis’te fırça atması, parmak sallaması, tehdit etmesi tipik örnek…
Neyse bu konuya döneriz.
Bence günümüzün asıl meselesi AKP iktidarının Anayasa’nın 24. Maddesine eklemek istediği iki fıkra.
Birincisi; ‘Temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ile kamu veya özel kesim tarafından sunulan hizmetlerden yararlanması hiçbir kadının başının örtülü veya açık olması şartına bağlanamaz.’
Böyle bir maddenin Anayasa’ya girmesi bile doğru değil ama mesele bunun ötesinde çünkü ikinci fıkra bana göre tam anlamıyla tuzak…
Ne diyor?
"Hiçbir kadın dini inancı sebebiyle başını örtmesi ve tercih ettiği kıyafetinden dolayı eğitim öğretim, çalışma, seçme, seçilme, siyasi faaliyette bulunma, kamu hizmetlerine girme ile hak ve hürriyetleri kullanmaktan veya kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmaktan hiçbir surette yoksun bırakılamaz, suçlanamaz ve herhangi bir ayrımcılığa tabii tutulamaz."
Diyor…
Dikkatinizi çekerim dini inancı nedeniyle tercih ettiği kıyafet başörtüsünün ötesindeyse. Kadının dini inancı gereği terci ettiği kıyafet…
Peçe ise…
Burka ise…
Ne olacak?
Yeni dönemde bizi burkalı/ peçeli; memur, öğretmen, hakim, savcı, polis, asker, jandarma, kaymakam vali mi bekliyor?
Yani şeriat devleti!..
Bana göre AKP/MHP’nin Anayasa değişikliği önerisi iyi niyetten uzak. Tuzaklarla dolu.
Sanki başörtüsü teminat altına alınsın diye değil, 6’lı masanın kafası karışsın diye hazırlanmış!
Dört gün oldu muhalefet tepki ermedi.
İyidir /kötüdür diyen olmadı.
Tarikat liderinin altı yaşındaki kızını müridine teslim etmesin olayı patlayınca da aynısı olmuştu. Muhalefet beş gün tepki vermemişti…
Jeton geç mi düşüyor ne?
(Bu yazıyı okuyan gençlere açıklama. Eskiden cep telefonu yoktu, evlerde olan sabit telefon sayısı da azdı. Ankesörlü telefonlar vardı. Postaneden jeton alır deliğe atar, jeton havzaya düşünce telefon konuşmaya açılırdı.)