Bu kez İngiltere'den 10 gol yediler. 10-0.. Daha önce 13 gol yediklerini de anımsatalım.. Onlar çeyrek asırdan fazla oldu yeniliyor. Usanmadılar..
150'ye yakın resmi maçta henüz galibiyetleri yok.. Bundan tam 28 yıl önce Lihtenştayn’ı 1-0 yendiler. O da bir hazırlık maçıydı. Sözgelimi 2014 Dünya kupası eleme grubunda averajları -63'tü. Onlar, “Yaşam, zaten mağlubiyetlerimizin toplamıdır” diyerek çıkıyorlar futbol arenasına.. Onlar, endüstriyel futbola direnen bir barikat.. Bir direniş kalesi..
Kaybedenlerin resmi milli takımı San Marino.. “Evet.. Yine ne güzel yenildiler” dediğimiz bir futbol gerçeği onlar.. Bakmayın siz “Tarih sadece kazananları yazar” söylemine.. İnanın Barcelona’nın Bayern Münih’in zaferleri kadar onların da yenilgileri yer buluyor, dünya spor medyasında. Hele bir resmi galibiyet alsınlar görün o medyayı. Maçlarının olduğu akşam twitter’da daima trend topic’ler. “Her maç öncesi bunlar da galibiyet yemini ediyorsa cehennemde şimdiden locaları hazırdır” sözü tam da bu milli takıma uymuyor mu?
YALNIZLIK, SAN MARİNO’DA SANTRAFOR OYNAMAKTIR
KALECİSİ kasap, sol beki marangoz, ön liberosu bar işletiyor, santraforu itfaiyeci.. Kalecisi, çizgide yağmur gibi yediği golleri saymaya çalışırken bir yandan da ertesi gün terbiye edeceği bifteğin telaşını yaşıyor.. Marangoz solbek, kanadında bir türlü bindirme yapamamanın ezikliğini yaşarken, aklının bir köşesinde de yarın düzelteceği suntalar mutlaka vardır. Ofsayta düşmüş hayatların toplamı bir milli takım olduklarından ofsayt taktiği nedir bilmiyorlar. Beceremiyorlar ki alan daraltsınlar. Onlar da uzun toplarla defansın arkasına sarkmaya çalıyorlar. Ah bir sarkabilseler.. Neler yapacaklar?
Yalnızlık, San Marino milli takımında santrafor oynamaktır. Aslında aklıma gelmiyor değil.. San Marino santraforu şiir yazsa, yalnızlığı Özdemir Asaf kadar güzel yazmaz mi? “Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz” tadında.. Maç sonrası televizyonlara “Top ayağıma 9 kez geldi ve hepsi de santra (oyunu başlatmak) içindi” diyen San Marino forvetinin, ıssız adamlığın dramını yazdığı gizli şiirleri bir gün ortaya çıkarsa hiç şaşırmayın..
ONLARDA İTİRAZ, RAKİBE KAŞ ÇATMA YOK..
Onlarınki temiz futbol.. Hakeme itiraz yok. Rakibe kaşlarını çatmak hiç yok.. Gördükleri tek-tük kartlar da hızına yetişemedikleri rakibe yaptıkları faüllerden.. Dermanları olsa onu da yapmazlar.. “Bu, bizim için ölüm-kalım maçı” diye bir söz çıkmamıştır ağızlarından. Dillerinden düşmeyen: “Bizimkisi maksat spor olsun.. Hayat hoş gerisi boş” sözü..
San Marino, aslında bir protesto biçimi. “Kazanmak için her yol mübahtır” ahlaksızlığıyla hiçbir zaman meşgul olmayan.. Bir kaybetme ahlakı var onlarda. Terbiye edilmiş.. Her maç yağmur gibi goller yeseler de büyük bir azimle tekrar ayağa kalkabiliyorlar. “Bir daha! Bir daha!” Mağlubiyetler onların futbol aşkını asla öldürmüyor.. Tıpkı Che Guevara’nın dediği gibi, “Asıl kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin”. Her maç onlar için yeni bir heyecan, yeni bir umut..
HEY KORKAK AŞIKLAR SAN MARİNO’YU ÖRNEK ALIN!
GİZLİ gizli şiirler yazıp ama beğenilmez diyerek bunları kimseyle paylaşamayanlar.. Red cevabı alırım diye sevdiği kıza aşkını bir türlü ilan edemeyenler.. Memurluk sınavını kazanamadığı için intihara teşebbüs edenler.. İlk kavgasında gözü morardıktan sonra korkak yaşamaya mahkum olanlar.. Unutmayın ki San Marino Milli Takımı maç başına 4.32 gol yeme ortalamasını hiç ama hiç kafasına takmıyor. Che Guevara’nın ünlü sözü onların soyunma odasındaki demirbaş nutuklardan: “Bana güç veren zaferlerim değil, yaşamdaki yenilgilerimdir”..
ONLAR İÇİN ‘YENİLSEN DE YENSEN DE’ DENİLMEZ!
DÜŞÜNEBİLİYOR musunuz? Dünyadaki bütün takımlar için söylenen “Yenilsen de yensen de taraftarın seninle” marşı, maalesef sadece San Marino için söylenemiyor. "yensen" bölümü eksik çünkü.. Olsun, onlar “Oynama demiyorum. Bari hobi olarak yap!” sözlerine bile takmıyorlar ki..
Futbol arenasına çıktıktan sonra ilk resmi gollerini bize attılar. İlk korner ve ilk puan tadını bize karşı aldılar. Fileleri bulan topları nadir ama öyle bir golleri var ki müthiş. Adayı salladı.. Sene 1994'tü.. Hem de maçın 8. saniyesinde. Ve tarihe geçen bu erken gol, İngilizlerin hocası Graham Taylor’ı koltuğundan etti. O güne kadar “O son golü yemeyecektik” diye iç geçiren San Marinolular “Bu da mı gol değil” demeye başladı. Büyük bir gururla. İngilizler son maçta belki de o intikam ateşiyle saldırdı San Marino yiğitlerine..
NE VAR Kİ? TOLSTOY VE MARQUEZ DE ÇOK YENİLDİ
LEV Tolstoy.. Çocuk yaşta önce babasını sonra da annesini kaybetti. Büyüdü. Düzeni beğenmedi. Çar’a karşı çıktı. Hep yenildi. Sonra kiliseyle ters düştü, aforoz edildi. Ama büyük bir yeteneği vardı. İyi yazıyordu. Fakat orada da yenilgi dolu yıllar yaşadı. Savaş ve Barış’ı 10 yılda yazdı. Bitirdi, beğenmedi. Bir daha yazdı. Olmadı. Tam 12 kez baştan yazdı. Ve sonunda Lev Tolstoy kazandı.. Ölümsüz bir eser çıktı ortaya..
Gabriel Garcia Marquez.. İlk kitabı Yaprak Fırtınası tam bir fiyaskoydu. Albaya Mektup Yazan Yok mu? isimli bir kitap yazdı. Onun da yüzüne bakan olmadı. Sonra iki kitap daha sürdü piyasaya. Onlar da itibar görmedi. Bu sefer bir roman yazdı. Yenilgilerin adamı bu kez kazandı. Kupa, Yüzyıllık Yalnızlık’la geldi.
NE VAR YANİ İNGİLİZLER 10 GOL ATTIYSA..
HANİ Samuel Beckett diyor ya, “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Yine dene, yine yenil, daha iyi yenil.” Bu söz sadece edebiyatın iki devine mi selam çakıyor acaba? Yenile yenile büyüyen bir San Marino gerçeği gün gibi ortadayken..
Dünya, Tolstoy’un, Marquez’in, Che’nin yenilgilerden sonra gelen zaferlerine er ya da geç tanıklık etti.
"San Marino İngilizlerden 10 gol yedi" haberi dünya basınında oldugu gibi bizim medyadada geniş yer buldu. Olsun.. Bizim San Marino aşkı bir başkadır.. San Marino için göğsümüzü gere gere şimdiye kadar söyleyemeyen “Yenilsen de yensen de, taraftarın seninle” demek için can atıyoruz.. O günler de gelecek.