‘Polisi kafir, askerliği küfür görüyorum’ demiş

İsmail Saymaz yazdı: ‘Polisi kafir, askerliği küfür görüyorum’ demiş

Yalova İsmetpaşa Mahallesi’nde IŞİD-Horasan sempatizanlarının yaşadığı eve dün saat 02.15’te Terörle Mücadele Şubesi tarafından baskın düzenlendi.

Evin içerisinden polise ateş edildi.

IŞİD’çiler çocuklarını ve kadınlarını kendilerine siper etti.

Bursa’dan Polis Özel Harekat ve jandarma komandolar gelerek müdahaleye katıldı.

Çatışma 09.40’ta bitti.

Polis Yasin Koçyiğit, Turgut Külünk ve İlker Pehlivan şehit düştü.

Sekiz polis ve bir bekçi yaralandı.

İçerideki beş kadın ve altı çocuk sağ çıkarılırken…

Tamamı Türk vatandaşı olan altı IŞİD’çi ölü ele geçirildi.

Adları açıklanan iki IŞİD’çi Yalova Emniyet Müdürlüğü’nce bilinen simalardı.

Adları; Zafer Umutlu ve Haşim Sordabak.

İki terörist IŞİD yanlısı ‘Ahlak Sünnet Dergisi’nin Yalova temsilciliğinde radikalleşmişti.

Suikast hazırlığı

IŞİD - Horasan’ın ‘Molla Ensarullah’ kod adlı Amer Onay adlı sözde Türkiye lideri 2023’ten beri Gürcistan’da yaşıyor.

TEM Daire Başkanlığı’nın 2 Mart 2023’teki yazısına göre Onay, Türkiye’de iki tür yapılanmaya gitti.

Bunlardan ilki, IŞİD yanlısı grupları ‘Ahlak ve Sünnet Dergisi’ çatısı altında toplayarak, mescitler açmak…

İkincisi, cihat grubu oluşturmak.

Onay, Türkiye üzerindeki planlarını saklamıyor ve şöyle diyor:“Türkiye’de eylem ve suikast yapmayı düşünüyoruz. Düşüncelerimizi gerçekleştirmek için altyapı oluşturmaya çalışıyoruz. Zamanı geldiğinde eyleme başlayacağız.”

Pakistan yolcuları

Derginin Yalova Şubesi 2023’te açılsa da tekfircilerin şehirdeki varlığı eskiye dayanıyor.

2016 sonrasında halk arasında ‘Darül Harpçiler’ olarak tanınan Ruh-ül Kuran’a Hizmet Vakfı (Vuslat Grubu) kuruldu.

Ebu Hanzala kod adlı Halis Bayuncuk’un söylemlerinden etkilenerek, Vuslat’tan ayrılan Kürt gençler Tevhid-i Yaşam Dergisi’nin temsilciliğini açtı. Büroya 2018’de operasyon yapıldı. Tevhid-i Yaşam’ı kapatıp Ahlak Sünnet’in temsilciliğinde toplandılar.

Bu dernek 2023’te mühürlendi.

Musa Sordabak, aynı yıl ‘Sünneti Yaşam Dergisi’ adıyla mescit açmak istedi.

Ama izin verilmedi.

İstikamet Kitabevi’ni kurdular en son.

Üyeleri inşaat ve tersane işçilerinden oluşuyor.

‘Conversations’ adlı mesajlaşma uygulamasını kullanıyorlar.

‘Dervaze’ adlı Telegram kanalı üzerinden örgütle temas kuruyorlar. Bu kanalda 2024’te yapılan “Horasan Ordusu! Horasan’dan çıkan Kara Bayraklılar’ı gördüğünüzde kar üzerinde sürünerek dahi olsa orduya katılın. Çünkü onların içinde Allah’ın Halifesi Mehdi vardır” şeklindeki paylaşımla Pakistan’a cihat göçü başladı.

Üç kişi göçtü.

Biri havalimanında yakalandı.

Terörle Mücadele Daire Başkanlığı’nın 1 Ekim 2024 tarihli yazısına göre Afganistan ve Pakistan’daki çatışma bölgelerinde faaliyet gösteren IŞİD-Horasan saflarına katılmak üzere Türkiye’den legal/illegal yollardan gitme arayışında olabilecekleri değerlendirilen ve yurt dışına çıkış yasağı konan isimler şöyle:

Zafer Umutlu, Haşem Sordabak, Lütfi Sordabak, Mehmet Cami Sordabak ve Bayram Kalkan.

TEM’in yazısı, üç polisi şehit eden hücrenin geçen yıl ekimden beri bilindiğini ve izlendiğini gösteriyor.

Dün tebliğ edildi

Zafer Umutlu, Yalova 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılaması yapılan IŞİD-Horasan Davası’nın 18 sanığından biri.

1999 doğumlu.

Bitlis Güroymaklı.

Evinde ‘Cihat&Şehadet’ adlı yasaklı kitap bulundu.

Emniyette verdiği ifadesinde, itikadına uymadığı için Diyanet’in imamlarının arkasında namaz kılmadığını ifade etti. Cuma namazı kılmak için Ahlak Sünnet Dergisi bürosuna gittiğini, sohbetlere ve din derslerine katıldığını anlattı.

Umutlu, bir telefon görüşmesini açıklarken, ‘siyasi görüşlerini’ şu sözlerle savunuyor:

“Erdoğan’ın devleti İslami kurallara göre yönetmediğini, eylem ve söylemleri nedeniyle cumhurbaşkanını kafir gördüğünü, O’nun Atatürk ve laik sisteme devam etmesinin, 10 Kasım’da Anıtkabir’e gitmesinin kendisi açısından küfrün delili olduğunu, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık yemini eden polislerin kafir olduğunu, askerlik ve oy kullanmanın küfür olduğunu, devleti ve yöneticilerini tağut olarak gördüğünü…”

Umutlu, tutuklanmadı.

Dava 21 Ekim 2025’te bitti.

Umutlu ve 14 sanık silahlı terör örgütü üyeliğinden beraat etti.

Şu tesadüfe bakın…

Gerekçeli karar Umutlu’ya dün tebliğ edildi.

Adresinden ayrıldığı ve yeni adresi bulunamadığından evrakı kapıya asıldı.

Yalova’ya dikkat

IŞİD, El Kaide ve HTŞ davalarını yakından takip eden Avukat Onur Güler, Yalova’da 12 yıldır tekfirci grupların, yabancı terörist savaşçıların, bir dergi ya da mescit çevresinde toplanan Türk ve Kürt selefilerin sıkça görüldüğünü belirtiyor.

Güler, dünkü operasyonla terörle mücadelede yeni bir döneme girilebileceğine işaret ederek, şu bilgileri veriyor:

“Ahlak Sünnet Dergisi'yle bağlantıları olan ve istihbari açıdan uzunca süredir takip edilen bir IŞİD hücresinin patlaması olarak okunması mümkün. Orhangazi ve Yalova'da operasyondan sonra gözaltına alınan birçok kişi IŞİD’in hiyerarşisine biatlı olmasa da alt klanı olarak değerlendirilebilir.”

Babalarını ‘Sen kafirsin’ diyerek annelerinden ayırmışlar

Yalova’daki çatışmada ölü ele geçirilen bir diğer IŞİD-Horasan üyesi, Haşem Sordabak.

1997 doğumlu.

Bitlis Güroymaklı.

Ağabeyi Musa, Yalova’da IŞİD’in imamı.

Kardeşi Lütfi, ağabeyi Mehmet Cami ve eşi Filiz de örgütte.

Sordabaklar bir aile içi kavganın polise yansıması üzerine IŞİD dosyasına girdi.

Şöyle ki:

Emniyet 9 Ekim 2024’te kavga ihbarı üzerine Siteler Mahallesi Şahin Sokak’a gitti.

Kendilerini Maşallah Sordabak karşıladı.

Sordabak’a göre eşi Saadet’i oğulları Mehmet Cami ve Haşem alıkoydu. Baba Sordabak, eşini geri getirmek için oğulları Abdulcabbar ve Caner’le gittiği evde saldırıya uğradı.

Aile içerisinde kavga çıktı.

Oğulları Mehmet Cami ve Haşem, “Siz kafirsiniz, annem sizin yanınızda bulunmayacak. Annemi de alıp cihat için götüreceğiz” dediler.

Babaları ve kardeşlerini dövdüler.

Tabancalarına sarılıp üzerlerine ateş ettiler.

Haşem ve Mehmet Cami, bir gün sonra gözaltına alındı.

Kullandıkları silahları sakladıkları çalılıklardan çıkarıp teslim ettiler.

İki kardeş 14 Ekim 2024’te tutuklandı.

‘Bizi öldüreceklerini söylediler’

Anne Saadet Sordabak, ifadesinde şöyle diyor:

“Oğullarım IŞID’in gerçek Müslüman olduğunu, İslam devleti kuracaklarını, kafir olduğumuzu, gücü ele geçirdiklerinde onlarla olmadığımız takdirde bizi öldüreceklerini söylemeye başladılar. Oğullarımın radikalleşmesinin, babaları ve kardeşlerine silah sıkacak raddeye gelmelerinin Ahlak Sünnet Dergisi’nde aldıkları sohbetler neticesinde olduğunu düşünüyorum.”

Baba Maşallah Sordabak ise şunları söylüyor:

“Oğlum Musa’nın ‘İŞİD’li olmayan herkes kafirdir, başlarının kesilmesi vaciptir’ diye konuşup bizi tehdit etti. Abdulcabbar isimli oğlum askere gidip geldi. Geldikten sonra oğullarım ‘Nasıl tağut devletin askeri olursun kafirsin’ diye tehdit ettiler.”

İki ay önce evine gelen oğlu Lütfü ve eşi Nihal ile kızları Nebahat Sordabak ve Sebahat Eşiçok’un “Eşlerimizle cihada gitmemiz lazım, IŞİD’e katılmalıyız” dediğini anlatan Sordabak, şöyle devam ediyor:

“Ben de kızdım ve ‘Nereye gidiyorsanız gidin’ dedim. Lütfi de ‘Eşin sana haramdır’ dedi. Bastonu savurdum. Koluna geldi. Annesi canı yanmıştır diye peşinden çıktı ve geri göndermediler.”

Olaydan bir gece önce eşinin hasta olduğunu öğrenip Mehmet Cami’nin evine gittiğini belirten baba Sordabak, şunları söylüyor:

“Eşim eve gideceğini söyleyip araca binince Mehmet Cami’nin eşi Filiz indirmeye çalıştı. Caner aracı ilerletip annesini kurtarmaya çalıştı. Abdulcabbar ile kaldık. Mehmet Cami ile Haşem bize saldırıp vurdu. Önce Haşem’in, sonra Mehmet Cami’nin ateş ettiğini gördüm.”

Sordabak dört oğlunu ve iki kızını evlatlıktan reddettiğini ifade ederek, şöyle diyor:

“Anne ve babasına ateş eden insan, çocuğum olamaz. Evlatlıktan reddediyorum. Benim ve ailemin can güvenliği yok. Zaten bizi kafir olarak görmektedirler. Askeri gemi işinde çalıştığım için oğullarım bana ‘Siz kafirsiniz, nasıl tağutlara çalışırsınız diyordu.”

Caner Sordabak, ağabeyi Haşem’in kendisine doğru iki el ateş ettiğini ve kurşunların ayağını sıyırdığını belirterek, şöyle devam ediyor:

“Bu dergiye gidip gelen abilerim ve cemaatten şahısların ‘Kimi öldürsek onun eşi de canı da malı da bize helaldir. Eşlerini cariye olarak alabiliriz. Bu devletin askeri de polisi de savcısı da hâkimi de mahkemesi de kâfirdir’ diye konuşuyor.”

Sordabak Ailesi’nin damadı Cihan Eşiçok, IŞİD’i desteklemediği için “Dinsizsin” denilerek, eşi Sebahat’in elinden alındığını iddia ediyor.

Sempati suç değil!

Haşem Sordabak ise verdiği ifadede birkaç sefer Ahlak Sünnet Dergisi’ndeki dini derslere katıldığını savunarak, “Tabelalarında Kuran yazısını görünce merak ederek girdim” diyor.

Annesi Saadet’in babası Maşallah’ın zulmüne dayanamayarak, yanlarına geldiğini iddia ediyor.

IŞİD’çi suçlamasını reddediyor.

İddianamede Haşem Sordabak’ın “Yeryüzünde bir tane hak yol var ise bu da IŞİD'tir. Hepimiz ona katılıp cihat etmeliyiz” dediği belirtiliyor.

Yalova 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan yargılamada örgüt üyeliği yönünden beraate hükmedildi.

Sanıkların eylemlerinin sempati boyutunda kaldığı, dış dünyaya yansımayan eylemlerinin suç olmadığı ifade ediliyor.

Haşem ve Mehmet Cami Sordabak’a babalarına ve kardeşlerine yönelik kasten yaralamadan ötürü ayrı ayrı 1 yıl 11 ay 18 gün hapis cezası verildi. Beş yıl denetim altında tutulmasına karar verildi. Hükmün açıklanması geri bırakıldı.

Haşem ve Mehmet Cami Sordabak’a ruhsatsız silah taşımaktan da 10 ay hapis ve 2500 TL adli para cezası kesildi.

Sordabak, 14 Ekim 2024’te tutuklanmıştı.

İkinci duruşmasının görüldüğü 18 Nisan 2025’te tahliye edildi.

AK Parti Yalova İl Başkanı’na suikast hazırlığı

IŞİD-Horasan’a katılacağı istihbaratı alınan Bayram Kalkan’ın Pakistan’a gitmeden önce Ahmet Bingöl ve Mehmet Uğur Budak ile Türkiye’de eylem planladığı ileri sürüldü.

Üç kişi 12-13 Kasım 2024’te gözaltına alındı.

Cep telefonlarında ‘Converstations’ adlı mesajlaşma programı bulundu.

Bir sohbet kaydında AK Parti Yalova İl Başkanı Umut Güçlü’nün babasına ait, zaman zaman Güçlü’nün de kaldığı eve saldırı hazırlığında oldukları, evin krokisi ile resimlerinin çekilerek silah teminine çalışıldığı saptandı.

Umut Güçlü’nün sahibi olduğu Liman Pastanesi’nin Instagram hesabının Google'dan aranıp incelendiği ve takip edildiği belirlendi.

Üç kişi 16 Kasım 2024’te tutuklandı.

Şüpheliler bütün bu suçlamaları reddetti.

Bingöl ve Kalkan’a silahlı terör örgütüne üye olmaktan altı yıl üç ay hapis cezası verildi. Budak’a da yasak kılıç bulundurmaktan 5 ay hapis ve 2000 TL para cezası uygulandı.

Volkan Reçber’den mesaj var

Dün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Volkan Reçber’in de aralarında olduğu 97 sanık hakkında hazırladığı iddianameyi yazmıştım.

İddianamede Gazi Mahallesi’nde doğup büyüyen Volkan Reçber ve ‘Arap Emrah’ lakaplı Emrah Sever gruplarının dört ölümle sonuçlanan sokak hesaplaşmasına yer veriliyor.

Yurt dışında olduğunu bildiğimiz Reçber bir yakını aracılığıyla açıklama gönderdi. Yanıt hakkı gereğince Reçber’in açıklamasını yayınlayacağım.

Ancak bir eleştiriye yanıt vermem gerek.

Ben Reçber için “Boynunda Zülfikar’ı eksik olmuyor” derken, Alevilik inancını öne çıkarmasından söz ettim. Nasıl kimi Karadenizli kabadayılar milli ve dini motiflerin altını çiziyorsa Reçber’in de kimliğini gösterdiğini ifade ettim.

Yoksa Aleviliği suçla ilişkilendirmeye hiç kimse cüret edemez.

Kaldı ki ben Alevilerin eşitlik mücadelesini koşulsuz destekleyen bir gazeteciyim.

Reçber’in yanıt hakkını özetleyerek aktarıyorum.

“Sayın İsmail Saymaz,

Yargı süreci devam eden dosyalar hakkında kaleme aldığınız yazılarda, iddia ile hüküm arasındaki çizgi bilinçli biçimde silinmektedir. Mahkemesi sonuçlanmamış olaylarda kişi isimlerini açıkça yazarak ‘çete’, ‘suçlu’ gibi kesinlik içeren ifadeler kullanmak; masumiyet karinesini, adil yargılanma ilkesini ve temel basın etik kurallarını açıkça ihlal etmektedir. Bu, haber verme değil; yargı yerine geçme iddiasıdır.

Boynumdaki Zülfikârın nesi seni rahatsız etti?

Ben bugün Alevi olmadım.

İnsanların kimliklerini gizlemek zorunda kaldığı, inancını fısıltıyla yaşadığı dönemlerde bile inancımdan vazgeçmedim. Kimliğimi saklamadım, baş eğmedim, inkâr etmedim.

Kimliğim üzerinden zan üretilmesine, ima yoluyla suç isnadı yapılmasına sessiz kalmam.

Yazıda adı geçen Kübra isimli genç kızın başka gruplar arasındaki bir çatışmada vurulduğuna dair bilginin mahkeme ve polis kayıtlarında yer aldığı bilinirken, bu gerçeğin dışlanması ve olayın tek taraflı bir çerçeveyle sunulması, karalama ve yönlendirme şüphesini güçlendirmektedir.

Bir gazetecinin kalemi; savcının iddianamesi, hâkimin kararı yerine geçemez. Gazetecilik; savcı gibi iddianame yazmak, hâkim gibi hüküm vermek değildir.”

Türkiye Haberleri