İçeride F-16’ların yerini alabilecek ‘Kaan’ uçağını ve ağır sınıf taarruz helikopterlerini geliştireceksin…
‘Hürkuş’ eğitim uçağını, ‘Atak’ taarruz helikopterini, insansız hava aracı ‘Anka’ ve ‘Aksungur’u, ‘Göktürk’ uzay aracını üreteceksin…
Fakat dışarıda iki PKK’lının terör eylemi gerçekleştirip içeriye girmesine engel olamayacaksın!
İçeride ülkemizi koruyan teknolojik başarılara imza atılırken…
Dışarıda bu başarının mimarlarını koruyamacaksın!
Elimdeki bilgiler PKK’nın gerçekleştirdiği kesinleşen saldırıda istihbarat ve güvenlik zaafiyeti olduğunu gösteriyor.
Beş gün önce Ankara’ya geldiler
İddia o ki…
PKK’lılar Ankara’ya beş gün önce geldi.
Hangi ülkeden ve ne şekilde Türkiye’ye girdikleri, Ankara’da nerede kaldıkları, bomba ve silahları nasıl ve kimden temin ettiklerini belirsizliğini koruyor.
Taksiyi bir istihbarat dahilinde seçtikleri anlaşılıyor. Çünkü bu taksi durağı ağırlıklı TUSAŞ çalışanlarına hizmet veriyor. Taksiyle gitmek şüphe çekmeyeceği için bu yola başvurulmuş.
G-1 kapısına varmadan önce yolda bir güvenlik bariyeri varmış. Bir görevlinin beklediği bu noktada bariyer çoğunlukla açık oluyormuş. Teröristler bu zaafiyeti biliyordu.
Yarım saat önce gelseler felaket olurdu
PKK’lıların saldırdığı G-1, teknikerlerin ve işçilerin işe gitmek için sıklıkla tercih ettiği bir kapı. Bu kapının hemen dışında çalışanların araçları veya servisleri park ediliyor.
Ayrıca posta ve kurye hizmeti bu kapıda veriliyor. Malzeme ve yemek kamyonları bu kapıya yanaşıyor.
TUSAŞ’ta saat 15’te vardiya son buluyor. PKK’lılar 25 dakika önce gelmiş olsaydı kapıda katliam yaşanabilirdi.
Özel güvenlik uzaklaştı
PKK’lılar araçtan iner inmez bir özel güvenlik görevlisini şehit etti. Diğer güvenlik görevlileri uzun namlulu silahları olduğu halde korkup uzaklaştı.
Özel Harekat’çıların üssünün Sincan’da ve çok yakında olması müdahaleyi kolaylaştırdı. Dakikalar içerisinde TUSAŞ’a ulaşan Özel Harekatçılar PKK’lılarla çatışmaya girdi. Kadın terörist polislerin üzerine 4-5 el bombası attıktan sonra intihar eylemi gerçekleştirdi. Polisler el bombası şarapnelleriyle yaralandı.
İnsan kaynakları binasına girdi
Bariyeri aşan erkek terörist ise önüne çıkan insan kaynakları ve eğitim binasına girdi. Binanın kapısındaki güvenlik görevlisinin kaçtığı anlaşılıyor. PKK’lı gelişigüzel ateş edip üst katlara çıkarken etkisiz hale getirildi.
Devam etseydi yüzlerce insanı öldürebilirdi.
Sanılanın aksine hiç kimse rehine alınmadı.
Rehine olduğu düşünülen kişiler eğitime gelenlerdi.
Muhtemelen, camdan uzak bir noktada toplanmış, çatışmanın bitmesini bekliyorlardı.
TUSAŞ çalışanları anlatıyor
Saldırı anında içeride bulunan TUSAŞ çalışanları yaşadıklarını bana şöyle anlattılar:
“Kapıya 50 metre mesafede bir binada toplantıdaydık. Toplantı odasının camı da boşluktan G-1 kapısının arka tarafına bakıyor. Birden bire çatpat sesleri geldi. Birileri kaçışıyordu. Biri şaka yaptı dedik. Konduramıyorsunuz çünkü. Sonra bomba patladı. Çok büyük bir patlama… Odanın camı geldi, gitti. Kendimizi yere attık. Kalkıp camdan baktık. Turnikelerde kaçışanlar gördük. Birisi yaralı gibiydi. Tedirgin olduk. Camlardan uzaklaştık. Bir iki dakika geçmedi ki, “Binayı tahliye etmeniz lazım” dediler. O anda terörist yandaki insan kaynakları binasına girmişti. Biz binayı tahliye ettik. Arkamızdan silah sesleri geldi. İçeriye doğru kaçıştık. “Üretim binasına gidin” denildi, gittik. “Daha öteye gidin” denildi, uzağa, uçuş hattının sonuna gittik. Yüzlerce kişiydik. Oraya ambulans helikopterler ve Özel Harekat'çılar indi. Daha güvenlik bir binaya gittik, toplantı odasında bizlere su verdiler, haber bekledik.”
TUSAŞ çalışanlarına “Güvenlik zaafiyeti var mı?” diye sordum.
Şöyle karşılık verdiler:
“Bu kadar rahat geçebildiklerine göre var.”
MHP’li vekilin yeğenine uyuşturucu ticaretinden 12,5 yıl ceza
Niğde’de Narkotik suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri 28 Nisan 2024 gecesi çıktıkları devriyede Yukarı Kayabaşı Mahallesi’nde park halindeki 34 ALT 701 plakalı araçtan şüphelendi.
Araçta üç kişi vardı.
Şöför koltuğunda 25 yaşındaki Alperen Kaan İnce oturuyordu.
Bu kişi, MHP Niğde Milletvekili Cumali İnce’nin yeğeni, yani erkek kardeşinin oğlu.
İnce, geçmişte uyuşturucu madde kullanmaktan bir soruşturma geçirmiş.
İnce’nin yanındakinin adı, Sergen Varol.
Mert Bata ise arka koltuktaydı.
Bata, uyuşturucu ticareti suçundan 12 yıl hapis cezası almış ve altı yıl cezaevinde kalmış.
Üç paket ‘uç’ maddesi bulundu
Polisler üç kişinin dışarıya birşeyler atabileceğini hesap ederek çevreyi kontrol ettiğinde, aracın altında uyuşturucu içiminde kullanılan cam aparat buldu. Camda ‘Met’ diye bilinen metanfetamin kalıntıları vardı.
Ardından araç ve üç şüphelinin üzeri arandı. İnce’nin üzerinde, sigara paketi içinde, ağzı yakılarak kapatılmış iki farklı poşette, biri 10.2, diğeri 5.29 gram gelen, kullanıcıların ‘uç’ adını verdiği sentetik kannobinoid maddesi ele geçirildi. Araçta da 1.92 gram sentetik kannobinoid bulundu.
‘Doyurucam dumana’
İnce’nin telefonunda uyuşturucu kullanımına ve ticaretine dair fotoğraf ve mesajlar çıktı.
Örneğin, B.G. adlı kişi İnce’ye “Kanka uç var mı?” diye soruyor. İnce, “Yoldayım” diye karşılık veriyor.
İnce, birlikte gözaltına alındığı Varol’a “İçiricem ben sana, gel doyurucam dumana” şeklinde yazıyor.
A.Y.U. adlı kişi “Sıkıntıdayım, lütfen ya, valla acil, U bulamaz mıyım hiç?” diye soruyor.
‘İkram ettim, para almadım’
Varol, ifadesinde İnce’nin akşam arabayla kendisini aldığını ve birlikte şehre indiklerini anlatarak, şöyle dedi:
“Yolda Alperen, uç maddesi çıkardı. İki sigaranın ucundan tütün boşalttı. Sigaraların ucuna uç maddesi koydu, buruşturup bana verdi. Diğerini kendisi aldı. Uç maddesini içtik.”
Varol, şehre inince Bata’yı çağırıp ondan ‘Met’ bulmasını istediklerini söyledi. Bata’nın “Ayarlayacağım” diyerek telefoncuya gittiğini ancak eli boş döndüğünü ifade etti. Araçta uç maddesi konmuş üç sigara yakıp çektiklerini belirtti. Bu sırada polise yakalandıklarını kaydetti.
Varol, araçta ve İnce’nin üzerinde çıkan uyuşturucu maddeden haberdar olmadığını savundu. Ayrıca İnce’nin uyuşturucu satmadığını ileri sürdü.
Bata da Varol ve İnce’nin uyuşturucu kullandığını savunurken, kendisinin içmediğini ileri sürdü.
İnce ise üzerinde yakalanan uç maddesini içmek için bulundurduğunu iddia etti. İnce, araçta bulunan uyuşturucuları şöyle açıkladı:
“Sergen, ‘içebilir miyim?’ diye sorunca benden aktarıp içmişti. Sergen’e ikram ettiğim doğrudur, karşılığında para almadım. Kesinlikle uyuşturucu madde ticareti yapmadım.”
12 yıl altı ay hapis
İnce, cezaevine gönderildi.
Niğde 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde uyuşturucu madde ticareti yapma veya sağlamadan dava açıldı.
Dava geçen 18 Temmuz’da bitti.
İnce’ye 12 yıl altı ay hapis ve para cezası verildi.
İnce’nin serbest bırakılması ve daha az ceza verilmesi yönünde savcılık ve mahkeme üzerinde baskı yapıldığı ancak sonuç vermediği belirtiliyor.
Satıcı değil, içiciymiş
MHP Niğde Milletvekili Cumali İnce, ceza alan kişinin yeğeni olduğunu doğrulayarak, şunları söyledi:
“Kardeşimin oğlu, doğrudur. Beş parmağın beşi bir oluyor mu?Çocukla yıllardır konuşmuyorum. Cezaevindeymiş. Ama nerede yatıyor, bilmiyorum. Bizimle alakalı bir durum değil.”
Yeğeninin satıcı değil, içici olduğunu iddia eden İnce, “İçiciymiş. Satıcı gibi değerlendirmişler” şeklinde konuştu. Uyuşturucu ticaretinden ceza verildiğini hatırlattığımda, “Öyle bir şeye ihtiyacı yok. Olaydan sonra biradere sordum, içici olduğunu duydum” dedi.
Bu fotoğraf bakımsızlık ve ihmalin kanıtı değil mi?
Niğde’den bahis açılmışken…
Geçenlerde Niğde Çocuk Evleri Sitesi’nde dokuz yaşındaki bir çocuğun şiddet sonucu hayatını kaybettiğini yazmıştım. Sır gibi saklanan ölümden ötürü 17 personel açığa alındı.
Dün sordum.
Hala otopsi sonucu bekleniyor.
Bu arada, Bor Rehabilitasyon Merkezi’nde kalan yüzde 40 oranında otizmli Gökcan Tetik, 18 Ekim’de şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti.
Annesi Rukiye Tetik, 21 yaşındaki oğlunun ihmal ve bakımsızlık nedeniyle enfeksiyona yakalandığını ve arkadaş şiddetine uğradığını ileri sürüyor.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yetkilileri Tetik’in zatürre sonucu öldüğünü belirterek, şu bilgileri veriyor:
“Burası özel bir merkez. Çocuk zatürre nedeniyle 23 gün hastanede kalmış. Otopsi sonucunu bekliyoruz. Darp ve şiddet iddiası yansımamış. İhmal varsa cezasız kalmaz.”
Hangisi doğru, bilmiyorum.
Elimde, Tetik’in ölümünden bir ay kadar önce çekilen fotoğrafı var. Önceki fotoğraflarıyla kıyaslandığında çok zayıfladığı ve yaşlı gösterdiği belli oluyor. Bu fotoğraf bakımsızlık ve ihmalin kanıtı değilse nedir?
Haber kaynaklarım rehabilitasyon merkezi sahibi Neşet Doygun’un Altunhisar’da da bir merkez işlettiğini kaydediyor.