Konya’da kardiyoloji uzmanının hasta yakını tarafından görev başında öldürülmesi doktorların kahir ekseriyeti için bardağın taştığı andı.
TTB’nin çağrısıyla doktorlar iki gün iş bıraktı. Şiddeti protesto ettiler. Tabii acil hastalara bakıldı. Hatta, profesörlerin, doktorların, hemşirelerin, teknisyenlerin hastabakıcıların yüzüne biber gazı sıkarken bayılan polisi bile tedavi ettiler.
Merak ediyorum şiddeti protesto eden doktorlara şiddet uygulayan, biber sıkan polisler yarın öbür gün doktora gittiklerinde veya eşlerini annelerini, çocuklarını götürdüklerinde…
Şifa aradıklarında…
Doktorun gözüne baktıklarında acaba ne düşünecekler?
Vicdanları ne der?
Yüzleri kızarır mı?
Pike ya doktorlara biber gazı sıkın emrini veren, İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü, görevli emniyet amiri, sahada görevli komiser en küçük hastalıkta doktorun odasına mahcup olarak başı önde girer mi?
Çocuklarını götürdüklerinde…
Torunlarına şifa aradıklarında…
Yoksa önemli olan beni bu göreve getiren kişi, önemli olan Saray mı derler!
Bu ülke bizim siz kim oluyorsunuz bize bakmaya mecbursunuz küstahlığıyla mı davranırlar…
Beğenmiyorsanız çekin gidin derler mi?
Konuyu dağıtmayalım, konu derin ve ciddi… Bugüne sığmazsa yarın da devam ederiz.
Mesele farklı. Mesele onlar için asap bozucu. Çünkü mesele övündükleri sağlık sisteminin çökmesi. Efsane gibi pazarlanan şehir hastanesi projesinin iflas etmesi. İngiltere yıllar önce denedi sağlık sisteme daha da kötüye gidince vazgeçti. Erdoğan kopyaladı ama kendi buluşuymuş gibi pazarladı.
Sonuç ortada. Faiz sebep enflasyon sonuç gibi oldu. Şişirdikleri balon patladı.
Bursa Şehir Hastanesi dağın başında. Kente 50 km uzaklıkta…
Tekirdağ Şehir Hastanesi dağın başında…
Googla girin Başakşehir Çam Sakura Şehir Hastanesi diye yazın. Önce önünüze çıkan haritaya bakın. İstanbul’un merkezi nerde, şehir hastanesi nerde?
Sonra nasıl gidilir diye sorgulayın, otobüsle bir buçuk iki saat. Valla gitmekten vazgeçersiniz… Kaybolmazsanız tabii!...
Taksi var diyeceksiniz?
Mesela Fatih’ten, Zeytinburnu’ndan, Etiler’den Sarıyer’den Başakşehir’e taksi ile gidip gelmek özel hastaneye gitmekten daha pahalı.
Zaten amaç de bu zaten. (bu meseleyi yarın anlatacağım)
Sıkıntı bununla bitmiyor. Kamu hastanelerinde randevu olmak başlı başına bir dert. Hele diş ve göz altı ay sıra beklemen gerek.
Randevu aldın diyelim. Doktorun hastaya bakma süresi beş dakika… Yanlış yazmadım izin verilen süre beş dakika…
Beş dakikada teşhis koyacak, ilaç yazacak tedavi edecek. İmkânı var mı?
Hastalar kapıda kuyruk biri giriyor biri çıkıyor. Doktor beş altı dakikada bir nasıl kafasını toplayıp yeni gelen hastaya konsantre olabilir…
Mümkün değil. İnsan beynine aykırı!..
Sağlık Bakanı olacak diyor. Düşünün bir doktor günde elle/altmış hastaya bakıyor performansı nasıl aynı düzeyde kalabilir ki…
Beyin bu… Yorulur dinlenmek ister.
İnsan bu, yorulur, sinirleri gerilir, rahatlamak ister.
Bizim sağlık sistemimizde buna izin yok. Köle düzeni var. Düşünün sekiz, on saat nöbet tutan doktor günün sonunda yorgun olmaz mı, sinirli olmaz mı?
İşte hastayla doktor arasındaki sorun burada başlıyor. (Sadece doktorlar değil tüm sağlık çalışanları da aynı halde)
Şöyle bir durum da var. Randevu alamayan hastalar acile servise hücum ediyor. Acil servislerin yarısından çoğu acil olmayan hastalarda doluyor. Kavgalarda orada çıkıyor. Şiddet orada başlıyor.
Doktor hastama zamanında müdahale etmedi sözü kavgaların başlangıç cümlesi oluyor. Doktor sayısı sınırlı hangi birine yetişsinler ki.. Nöbet süreleri de uzun…
Bu durumu düzeltmek izin çaba var mı?
Yok… Başta Bahçeli olmak üzere siyasiler her şey süt limanmış gibi TTB’yi hedef tahtasına koyarak, onları terörist örgütmüş gibi göstererek her zaman olduğu gibi meseleyi saptırmaya çalışıyorlar… Sorunun üzerine kum döküyorlar…
Doktorların isyanı değilmiş TTB’nin iktidarı yıpratma eylemiymiş havası vermeye çalışıyorlar…
Tutmadı tabii…
Çünkü mesele yapısal, mesele bakandan kaynaklı, mesele Erdoğan’ın takıntılarının sonucu… Ekonomi nasıl çöktüyse sağlık sistemi de aynı nedenden çöktü.
Yarın anlatırım.