Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) temmuz ayına ilişkin tüketici enflasyon verilerini yayımladı. Aylık enflasyon da (yüzde 1,8) yıllık enflasyon da (yüzde 18,95) 2005’ten bu yana görülmüş en yüksek temmuz ayı oranları. Normal şartlar altında yaz aylarında düşmesi ya da hiç değilse yükselmemesi beklenen enflasyon bu yıl yaz tatili yapmadı. En son bu düzeyde yıllık enflasyon Rahip Brunson kriziyle birlikte tetiklenen döviz şokunda yaşanmış, 2019’un Nisan ayından bu yana bu düzeyde bir yıllık enflasyon kaydedilmemişti.
Yaz aylarında enflasyonun ılımlı seyrinin temel kaynağı tahmin edileceği üzere gıda fiyatlarındaki ucuzlama. Ancak TÜİK’in açıkladığı temmuz ayı verilerine göre geçen ay gıda ve alkolsüz içecekler grubu fiyatı en çok artan ikinci ürün grubu oldu. Bu grupta aylık fiyat artışı yüzde 2,77, yıllık fiyat artışı yüzde 24,92. Yaz ayları olmasına rağmen kuru soğanda sadece 1 ayda yaşanan fiyat artışı yüzde 18,33. Bu haliyle fiyatı en çok artan 3’üncü ürün konumunda kuru soğan var. Zam şampiyonu turizm sezonunun etkisiyle yurtiçi turlar, 2’nci sırada ise salatalık bulunuyor.
Böylesi bir enkaz karşısında iktidarın koltuğunu koruyabilmesi için muhalefetin milli güvenliği bile tehlikeye sokacak kadar büyük bir ihanet içinde olması gerekir. Yalnızca böyle bir durumda halk kesimleri muhalefete yüzünü dönmeye tenezzül etmez. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışan AKP de uzun süredir muhalefetin tümüyle bir ihanet içinde olduğunu seçmenlerine anlatıyor, bu politik söylem bazı zamanlarda haddini aşıyor ve Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül örneğindeki gibi PKK ile CHP’nin el ele verip ormanları yaktığı iddiasına kadar dayanıyor. Muhalefetin bir milli güvenlik sorunu olduğuna ilişkin propaganda faaliyeti elbette iktidarın koltuğunu koruması için önündeki tek seçenek. Aksi halde kim neden böyle bir enkazın sorumlusu olan iktidara destek vermeye devam etsin?
Ancak bu propagandanın ülkenin sosyal dokusuna ne denli zarar verdiği de ortada. Bir gaz kaçağı kapalı bir odaya dolmaya başlamış, ülkede kıvılcım çakılsa patlayacak noktaya gelinmiş. Mülteci krizinin neden olduğu öfke dinmemişken, orman yangınlarında iktidarın büyük beceriksizliğinin teşhir olması gerilimi artık ürkütücü boyutlara taşımış durumda. Henüz muhalefetin cumhurbaşkanı adayı dahi belli değilken, böyle bir gerilim ne iktidara ne de muhalefete yarayacaktır. İktidar hedefi olmayan öfkeli kitleler, baskı aygıtının taarruzuyla karşı karşıya kalabilir.
Fakat bir gerçeğin de altını çizmek şart. Aktüel gündemi belirleyen özneler, mülteci krizi, orman yangınlarındaki beceriksizlik vs. gücünü bir başka gizli özneden alıyor; ekonomik bunalım. Dolayısıyla bu gergin iklimin yumuşaması büyük ölçüde ekonomik bunalımın gidişatına bağlı. Fakat veriler bu konuda iyimser bir tablo ortaya koymuyor. Enflasyon yaz aylarında bile yükseliyorsa, kış yaklaştığında neler olacak? Kışın düşürülemeyen enflasyon gelecek yaza nasıl girecek? Tüm bunlar yaşanırken döviz kurları bugünkü gibi yerinde mi sayacak? Dünyada hububat fiyatları aylardır artıyor, yakın zamanda Türkiye’de ekmek, makarna, un gibi kalemler zamlandığı zaman bu durumda toplumsal gerginlik nasıl yönetilecek?
Son günlerde yaşadığımız gergin hava, seçim sathına henüz girmeyen ülkenin seçim provası gibiydi. Çünkü seçimlerin yaşanacağı haftada da ekonomik bunalım hemen hemen böyle, hatta daha derin olacak. İktidar içindeki tüm öznelerin kendi koltuğunu düşündüğü, siyasi rakiplerinin ayağını kaydırmaya çalıştığı düşünülürse 1,5 yıl içinde yapılacak seçimlerin hangi riskleri barındırdığını hayal etmek bile ürkütücü. Mülteci krizi seçimlere kadar aynen devam edecek. Gündelik krizler bugün olduğu gibi rejime dönük bir tehdit olarak algılanacak ve iktidar panikle daha fazla saldırganlaşacak. Bu nedenle bugünden muhalefetin seçimlere dönük çalışmalarına başlaması, seçim sathında oluşacak provokatif risklere karşı kamuoyu oluşturması elzem durumda.
Muhalefet için ne istemediğini bilen kitlelerle iktidarı değiştirmek zor. Haklı ve öfkeli kalabalıkların artık bu iktidara sabredecek gücü kalmadı. Kalabalıklar iktidarı istemiyor ancak iktidara alternatifin kim olduğunu da bilmiyor. Millet İttifakı’nın erken seçim istediği ortada. Ancak henüz halkın önüne çıkarılan bir cumhurbaşkanı adayı, ülkenin tüm krizlerinden çıkışı gösteren bir iktidar programı yok. İktidara bırakılırsa seçimlere henüz 1,5 yıl var. Ancak bu gerilimi ülkenin bu kadar süre taşıyamayacağı da ortada. Böyle tarihsel bir dönemeçte muhalefete önemli bir görev düşüyor. Muhalefet güçleri acilen bir araya gelmeli, cumhurbaşkanı adayı tespit edilmeli, iktidar programı halka tanıtılmalı, kamuoyunda oluşan mutsuzluk en erken biçimde sandığa yönelmeli. Cumhurbaşkanı adayının açıklanması halinde geniş kesimler, kuşkusuz bu adayın etrafında bir araya gelecek ve iktidar işte o zaman erken seçime gitmek zorunda kalacaktır. Bu siyaseten akılcı bir hamle olduğu gibi halka karşı da borçtur. Kangrene dönüşmüş gerginlik karşısında bu halkın arkasında bir araya geleceği cumhurbaşkanı adayını artık bilmeye hakkı yok mu?
Bu tarihi sorumluluğun yerine getirilmemesi halinde biriken kontrolsüz öfkenin yeni bir otoriter dalgaya erken doğum yaptırması kaçınılmaz olacaktır.