Yazar Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesine ilişkin olarak Ankara 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dördü tutuklu ve beşi firari, biri serbest olmak üzere 10 sanığa dava açıldı.
İddianameye göre….
Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde görevli olan Dr. Hablemitoğlu’nun FETÖ’nün faaliyetlerini deşifre etmeye çalışması, ‘Köstebek’ adlı bir kitap çalışması yapması ve aynı tarihte Fetullah Gülen’e dava açılması örgütte rahatsızlık uyandırdı. Ve bu rahatsızlık Hablemitoğlu’nun öldürülmesine giden süreci yarattı.
Hablemitoğlu’nu derhal durdurmaya çalışmak isteyen örgütün Türkiye imamı Mustafa Özcan, İstanbul’dan Ankara’ya gelerek, yardımcı olması için Enver Altaylı ile görüştü. Altaylı ise Hablemitoğlu’nu tanıyanlar üzerinden iknaya çalıştı.
Başaramayınca, eskiden beri tanıdığı Aydın Köstem üzerinden dönemin Özel Kuvvetler Komutanlığı Muhabere Arama Kurtarma Alay Komutanı olan Levent Göktaş ile irtibat kurdu. Hablemitoğlu, iddia o ki, Göktaş’ın lideri olduğu örgüt tarafından öldürüldü.
Yine iddianameye göre Hablemitoğlu’nun ölümüne yakın dönemde bazı çevrelerce ismi MİT müsteşarlığı görevinde geçirildi. Aynı dönemde Göktaş da yakın çevresine MİT müsteşarı olacağını söylemeye başladı. Bu gerilim Hablemitoğlu’nun öldürülmesinin ikinci nedeni gösteriliyor.
Göktaş’ın, Nuri Gökhan Bozkır üzerinden Hablemitoğlu’nu takibe aldığı ve keşif yaptırdığı ve Ahmet Tarkan Mumcuoğlu’na öldürttüğü ileri sürülüyor.
Ankara 36. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılamanın terör davasına bakan mahkemelerde de görülmesi gerektiğini belirterek, görevsizlik kararı verdi. Ancak savcılık da görevsizliğe itiraz etti.
Ev aranırken, asansörle inip gitmiş
Bu arada 364 sayfalık iddianamede cinayete ilişkin iddialar ve bulgular kadar Levent Göktaş’ın firar süreci adeta polisiye roman tadında anlatılıyor.
İddianameye göre…
Göktaş’ın gözaltına alınana dek kaçmasını engellemek için 14 Şubat 2022’de yurt dışına çıkışı yasaklandı.
8 Haziran’da gözaltı kararı verildi.
O gün polis Göktaş’ın Ankara’daki avukatlık bürosu ve kızının İstanbul Sarıyer’deki evinde arama yaptı. Göktaş kızının oturduğu sitede başka bir dairede kalıyordu ve polisin haberi yoktu. Polis bu durumu, daha sonra güvenlik kamera görüntülerini izlediğinde fark edecekti. Görüntülere göre Göktaş kızının evinde arama yapılırken, oturduğu daireden çıkarak asansörle otoparka indi. Hatta Göktaş, polisleri yukarı çıkaran asansörü kullandı. Apartman ve site girişine polis konmadığı için Göktaş yakalanamadı.
Bıyıkları kesip Antalya’ya gitti
Göktaş, Antalya’da yaşayan avukat Kenan Erdoğmuş, Ali Gök ve Ömer Yiğit vasıtasıyla kiralık araç tutarak ve bıyıklarını keserek, 8 Haziran’da bu şehre gitti. Gök ve Yiğit’e Antalya’da altı ay kadar işlerinin olduğunu ve bu şekilde dolaşması gerektiğini söyledi. Kendisine kalacağı bir villa kiralamalarını istedi.
İddianameden:
“Aslında Dr. Hablemitoğlu’nun öldürülmesinin Aralık 2022’de zaman aşımına uğrayacağını düşünmektedir. Bu durum şüphelinin, maktulün öldürülmesi olayındaki rolü nedeniyle içinde bulunduğu suçluluk psikolojisini göstermektedir.”
Göktaş, para ve saklanacağı kadınlara ilişkin iletişim arayışındaydı. Hatta Erdoğmuş’a “Dosyayla ilgili bana üç gün önce haber vermen yeterli, hemen Bulgaristan üzerinden yurt dışına çıkarım" dedi. Nitekim, dediğini de yapacaktı.
İki taksiyle dönüş
Göktaş’ı Antalya’da sakladıkları düşüncesiyle Yiğit ve Gök’ün adreslerine 15 Haziran’da saat 3’te baskın yapıldı. Gök, ifadesinde, Göktaş’ın kendi evinde değil, kayın validesinin evinde olduğunu söyledi. Hemen bu adrese gidildi.
Ancak Göktaş, polislerin aradığını öğrendikten sonra aynı gün saat 8’de evden ayrılmıştı. Göktaş sırt çantasıyla Antalya sokaklarında gezerken, MOBESE’lere takıldı.
Tabii artık çok geçti.
Göktaş önde gözcülük yapmak için bir, arkada kendisi olacak şekilde iki taksi kiralayarak, 15 Haziran’da saat 12’de İstanbul’a doğru yola çıktı.
Polis yine bir adım gerisindeydi.
Taksiciler belirlendi ve ifadeleri alındı.
Göktaş’ın 15 Haziran’da berberi Cemal Dayıoğlu’nun yanına gittiği anlaşıldı. 17 Haziran’da Dayıoğlu’nun adresi basıldı.
Ancak Dayıoğlu’nun ifadesine göre Göktaş, 15 Haziran’da bir gece kendisinde, ertesi gün ise Gültepe Yahya Kemal Mahallesi’ndeki İspark'a ait otoparkta aracında kalmıştı. Ve bir daha Göktaş’ı görmemişti.
Kıraça Holding’in kamerası yokmuş
Göktaş’ın 17 Haziran’da sabah 6’da otoparktan taksiyle çıktığı belirlendi. Şoför bulundu ve sorgulandı. Şoför, Göktaş’ı işadamı İnan Kıraç’a ait Kıraça Holding’e bıraktığını söyledi.
Polis, 18 Haziran’da Kıraça Holding’de arama yaptı.
Göktaş, yine yakalanamadı.
Holdingin güvenlik kamerasına el konulmak istendi. İlginçtir ki binada güvenlik kamerasının olmadığı bildirildi!
Göktaş’ın izine bir daha hiç ulaşılamadı.
Önleme rağmen Bulgaristan’a geçti
Göktaş’ın sahte pasaport ile yurtdışına kaçmasını engellemek için fotoğrafları 20 Haziran’da bütün sınır kapılarına asıldı. Ancak Göktaş, 26 Ağustos’ta Bulgaristan’a geçti.
Gel gör ki…
Polis yine geç kalmıştı.
Bir gün sonra Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü’nün talebiyle hakkında kırmızı bülten çıkarılan Göktaş, Bulgaristan’da tutuklandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Göktaş’ın Bulgaristan'dan iadesini istedi. Ancak Göktaş, iade edilmemek için Bulgaristan’a sığınma talebinde bulundu. Türkiye’de Hablemitoğlu davasının açıldığı gün Göktaş, sağlık nedeniyle cezaevinden tahliye edildi ve ev hapsine alındı.
Ya yol verildi ya da…
İddianameye göre Göktaş, sanki gözaltına alınacağını önceden haber alarak, bir başka daireye taşınıyor. Polisin arama için apartmana girdiği asansörle aşağıya inip kaçıyor. Site kapısında polis bırakılmadığı için rahatlıkla uzaklaşabiliyor.
Antalya’ya gidiyor. Baskını öğrenip saklandığı evden ayrılıyor. İki taksi tutarak, İstanbul’a dönüyor. En son, avukatı olduğu holdinge giriyor ve buhar oluyor!
Düşünün ki…
Türkiye’nin en dev holdinglerinden birinde güvenlik kamerası bulunmuyor ve bu yüzden Göktaş’ın kimlerle görüştüğü, binadan nasıl çıktığı öğrenilemiyor.
Bu sayede iki ay daha saklanmayı başarıyor.
Bulgaristan’a sığınıyor.
Göktaş’ın savcılıkla ve emniyetle bağlantılı odaklardan yardım aldığını, korunduğunu ve kaçması için ona yol verildiğini düşünüyorum. Başka türlü tam 79 gün boyunca İstanbul’da ve Antalya’da saklanamaz ve Bulgaristan’a geçemezdi.
Elbette bu, insanı kaygılandıran bir varsayım.
Fakat böyle olmasını diğer ihtimale nazaran tercih edebilirim.
Eninde sonunda 63 yaşında ve kalp hastası olan Göktaş’ın bireysel olanaklarıyla ve bir başına savcılığı ve polisi atlatmış olması ihtimalini Türkiye Cumhuriyeti devletine yakıştıramıyorum.