Kılıçdaroğlu, pazartesi akşamı milyonlarca vatandaşın önünde bir rehine kurtarma operasyonu için düğmeye bastı.
Çünkü başörtüsü Erdoğan için uzun bir zaman önce hak ve mücadele nesnesi olmaktan çıktı, bir siyasi istismar bahanesine dönüştü.
İktidarın bilerek açık bıraktığı…
İhtiyaç duydukça kaşıyıp kanattığı bir yara bu.
AK Parti yüzde 30’un altına düşen oylarındaki erimeyi durdurabilmek ve mümkünse kararsızları geri çevirebilmek için aylardır “Kazanımlarımız elden gidecek” başlıklı propaganda setini kullanıyor. Erdoğan, seçim startı verildiğinde kampanya setindeki en etkili silah olan başörtüsü mağduriyetini diline dolayacak; bu biliniyor.
Erdoğan, eğer kaybederse 28 Şubat’ın hortlayacağını, kamuda ve üniversitelerde başörtüsü yasağının geri geleceğini savunacak. Örtünmeyi AK Parti iktidarı ile bağlı ve sınırlı bir özgürlük olarak gösterecek.
Hiç şüphe yok ki…
Muhafazakar seçmende CHP’ye yönelik önyargılar arasında bu kaygının sahici bir yeri var. Örneğin MetroPoll’ün geçen yıl yaptığı araştırmaya da yansıdı. “Millet İttifakı iktidara gelince dindarlar baskı görür mü?” sorusuna yüzde 59.9 “Hayır” yanıtını verirken, yüzde 33.2 “Evet” dedi.
Erdoğan, bu kaygıyı meydan meydan işleyecekti.
Kılıçdaroğlu, adeta siyasi rehine muamelesi gören başörtülüleri Erdoğan’ın elinden çekip almak için kalıcı bir çözüm getirmeyi teklif etti.
En az altı aydır metin hazır
Kılıçdaroğlu’nun talimatı üzerine CHP’li bir hukukçu yaklaşık altı ay önce bu yasa teklifini hazırladı. Ancak taslak çekmecede, sunulacağı günü bekledi.
CHP lideri, iki ay önce ‘helalleşme’ çalışmaları çerçevesinde, ekibiyle toplanarak, istismar alanlarını belirledi. Ekibine 1935’teki CHP kongresinde çarşaf ve peçenin yasaklanması teklifinin reddedildiğini hatırlatarak, “İstismar konularını bunların ellerinden alacağız” dedi.
Davutoğlu faktörü
Teklifin getirilmesindeki bir diğer faktör, Gelecek Partisi lideri Davutoğlu’nun Altılı Masa’daki girişimleridir diye düşünüyorum.
Şöyle ki:
Davutoğlu, 5 Ağustos 2021’de Saadet ve DEVA’ya deklarasyon teklifi sundu. Deklarasyonun ilk maddesinde, “28 Şubat benzeri vesayet rejimleri üzerinden din ve vicdan özgürlüğüne karşı her eylem ve politika karşısında demokratik hak ve özgürlükleri ve büyük fedakarlıkla elde edilmiş kazanımları korumak” için işbirliği yapma arzusu vurgulandı.
Ancak deklarasyon, DEVA’nın “21’de 21” reddetmesinden ötürü akim kaldı. Davutoğlu, bu girişimini Altılı Masa’ya taşıdı.
Davutoğlu, 26 Temmuz’da bu köşede yayınlanan söyleşimizde, deklarasyonunu “Orayı zillet diyerek, milli manevi değerlere düşman, bizi oraya takılan kulüp gibi gösterenlere karşı cevaptır” diye savundu.
Nihayet bu arayışı Gelecek Partisi’nin ev sahipliğindeki Altılı Masa toplantısından sonra yayınlanan ‘Temel İlkeler ve Hedefler’ metnine girdi. Beşinci maddede, “Din ve vicdan özgürlüğü çerçevesindeki kazanımların koruyucusu ve güvencesi olacağız” denilmesi bundan.
Kılıçdaroğlu’nun rehine kurtarma operasyonunu arka planı tam bu şekilde.
TBMM’ye sunulan yasa teklifinde başörtüsü ya da bir giysiden ve örtüden söz edilmiyor. Kamuda çalışan kadınların mesleklerinin icrası kapsamındaki cübbe, önlük ve üniforma dışında herhangi bir kıyafet giymek ya da giymemek gibi zorlamaya tabi tutulamayacağı vurgulanıyor. İktidar değiştiğinde başörtüsünden dolayı ayrımcılığa uğrayacağından kaygılanan kadınlara güvence sunuluyor.
Gol atmadı, topu taca attı
İktidarda bir mutluluk…
Kimi muhaliflerde yatışmak bilmez bir öfke var.
İki taraf da “Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun ‘başörtüsü’ pasını gole çevirdi” diyor.
Oysa ki…
Cumhurbaşkanı, rakibinin baskısından kurtulabilmek için topu taca attı. İktidarda, istediği oyunu bir türlü kuramayışın hırçınlığı ve kendi sahasında kaybedecek olmanın endişesi var. Bu yüzden Erdoğan, dünkü grup toplantısında, hem başörtüsü yasağının kalmadığını savundu, hem de var olmadığını söylediği soruna anayasal çözüm getirmeyi teklif etti.
Deyim yerindeyse çözümü yokuşa sürdü.
Besbelli Kılıçdaroğlu, anayasal değişiklik talebiyle gelse başka bahane bulacaktı.
Kaldı ki…
Anayasa, devletin yönetim biçimi, erklerini, vatandaşların hak, ödev ve özgürlüklerini açıklayan metinlerdir. AK Parti’nin hesaplaşmasını taşıyacağı ve kalıcılaştıracağı zemin, Anayasa değildir. Buna “Evet” denilemez.
CHP’de kafalar karışık
Öte yandan, açık konuşmak gerekirse…
Kılıçdaroğlu, böylesine riskli bir hamlede bulunurken, partide bir hazırlık ve koordinasyonun olmadığını gözlemledim. Erdoğan’ın grup toplantısından birkaç dakika sonra tweet atan CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, anayasa değişikliği teklifine kapıyı kapatırken…
Kılıçdaroğlu ise açık kapı bıraktı.
“Eğer arkasında yine kurnaz bir ajanda çıkmazsa tabi ki Alevi vatandaşlarımız dahil, hak ve özgürlükler konusunda getireceğiniz öneriye her türkü desteği vermeye hazırız” diye yazdı.
Çelişkiyi berraklaştırmak için Özel’i aradım.
Özel, önceki gün Kılıçdaroğlu ile yaptığı konuşmaya dayanarak, tweet attığını söyledi.
Özel, şöyle dedi:
“Biz dün (önceki gün) Meclis'ten ayrılırken genel başkanımızla konuştuk. ‘Bunlar anayasa diyecek, biz ne diyeceğiz?’ Dedim. O da ‘Her gün anayasayı çiğneyen anlayışla anayasa değiştirecek halimiz yok. Yeni anayasa yeni dönemin işi diyeceğiz’ dedi.”
Özel, her ne kadar Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşmenin üzerine tweet attığını söylese de partide bir kafa karışıklığı olduğu görülüyor. Örneğin Tuncay Özkan, teklifi kastederek, “Getirsinler cuma günü. Görelim bakalım ne söyleyecekler” diyor.
Aynı şekilde, CHP ve muhalif kamuoyunun tepkileri yeterince ölçülmedi diye düşünüyorum. CHP’li milletvekilleri Kılıçdaroğlu’na destek vermekte çekingen kaldı.
Kimi milletvekilleri zamanlamaya itiraz ederek, “Biz iktidara geldiğimizde yapmamız lazımdı” diye düşünüyorlar.
Kimi muhalifler bile “Gol yedik” diyorlar.
Bence yanılıyorlar.
Erdoğan’a gelince açılım…
Alevilerden oy alamayacağını bildiği halde cemevlerini ziyaret eden Erdoğan’ın çabası açılım sayılırken, Kılıçdaroğlu’nun siyasi rehine durumundaki başörtülüleri Erdoğan’dan kurtarma operasyonu kendi kalesine gol atmak mı oluyor?
Bay Kemal, CHP’nin altında ezim ezim ezildiği tarihi bir yükü omuzlarından indirmeye çabalıyor. Konya ve Kayseri’nin, Sivas ile Erzurum’un CHP ile arasındaki mesafeyi kısaltmaya, buzları eritmeye, katılıkları yumuşatmaya yöneliyor. “Günahtır” diye eli altı ok’a mühür vurmaya gitmeyene el uzatıyor.
Kaldı ki CHP’lilerin AK Parti ve MHP’den devraldığı İstanbul, Ankara, Antalya, Mersin ve Adana büyükşehir belediyelerindeki pratiği başlı başına teminat oluşturuyor.
Belediyelerde ne bir kadın, başörtüsünden…
Ne bir erkek, sakalından ötürü ayrımcılığa uğradı, görevinden alındı ve işinden atıldı.
Erdoğan, yerel yönetimlerinde diline dolayacağı bir ayrımcılık örneği bulamadığı için 28 Şubat’ın çöplüğünde oyalanıyor.