Bazı günler vardır hayat insanın üzerine üzerine gelir. Biri biterken öteki başlar, öteki daha önemli demenize kalmaz beriki hepsini sollar…
Bir ülkede hal buysa…
O ülke tel tel dökülüyor demektir…
O ülkenin dibe vurduğunun kanıtı demektir…
Dün böyle günlerden birini yaşadık.
İmamoğlu’na terör soruşturması hazırlığı, görevden almak için yeni arayışların başlaması, İmamoğlu’nun basın toplantısıyla kendisine tezgah kurulduğunu söylemesi, Soylu’yu suçlaması, Soylu’nun yanıt verirken İmamoğlu’nu görevden alacağını ima etmesi, aynı dakikalarda İmamoğlu için verilen ceza ve siyaset yasağı kararının gerekçesinin açıklanması, Ankara Gezi davasının karara bağlanması, Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet, Mücella Yapıcı ve arkadaşlarına verilen 18 yıl hapis cezasının onaylanması, akşam saatlerinde Erdoğan’ın EYT açıklaması hepsi üst üste geldi…
İçimden teker teker gelin ya diye haykırmak geldi…
Baştan başlayayım…
İBB’ye alınan 1668 kişi terör örgütleriyle irtibatlı veya iltisaklıymış! Geçen yıl bütçe görüşmelerinde Soylu İBB’de 577 terörist var demişti. Soylu bu kez hem sayıyı artırdı hem de şu kadarı PKK’lı, şu kadarı DHKP/C’li, şu kadarı İŞID militanı, şu kadarı da diğer terör örgütlerinden diye liste yayınladı.
İmamoğlu kısaca diyor ki, İçişler Bakanı sensin. Zamanında yetkin vardı, gereğini yapsaydın. Benim bir insanın bir örgüt veya bir yer ile iltisaklı olduğunu araştıracak ne gücüm var ne de yetkim…
Sabah basın toplantısını yerinde izledim. Sunduğu belgeleri okudum, haklı buldum.
Soylu öğleden sonra basın toplantısıyla yanıt verdi ama ‘siyasi kurnazlık’ yaptı. Ne de olsa mahalleden yetişme politikacı!
Sözünün arasına İmamoğlu’nun yardım toplama kampanyası sırasında kendisini aradığını; ‘CHP Genel Merkezi zaten beni sevmiyor, ne olursunuz bana bu konuda yardımcı olur musunuz?’ dediğini söyledi.
O da "Kanun ne derse onu yaparım" demiş! Pandemi döneminde İBB’nin topladığı yardım paralarına bakanlığın el koymasını işaret etti. O dönemde aradığını belirti.
İmamoğlu anında yanıt verdi; kuyruklu yalan dedi. İspat etmeye davet etti. "Tüm bilgiler, tüm kayıtlar sende ispat edersen ben, edemezsen sen istifa etmelisin" diye hodri meydan çekti.
Magazin dozu yüksek konu. Mesele bir anda İmamoğlu Soylu’yu aradı mı aramadı mı meselesine döndü.
Soylu işi buraya çevirdi; siyasi kurnazlık yaptı demem bundan. Bugün itibarıyla bütün mesele bu olacaktır…
İmamoğlu Soylu’yu aradı mı aramadı mı?
İmamoğlu Soylu’dan yardım istedi mi istemedi mi?
İkisi de birbirini kuyruklu yalan söylemekle suçladı; hangisi kuyruklu yalan söylüyor?
Bu arada şu notu düşerek yazıya devam edeyim. Eskiden siyasetçiler birbirlerini yalan söylemekle suçlardı şimdi kuyruklu yalan meselesi çıktı. Mahalle ağzı mı desek!
Mahalle ağzı mahkemenin İmamoğlu için verdiği kararının gerekçesine cuk oturuyor.
Hayır gerekçe mahalle ağzıyla yazılmış değil, gerekçenin temeli mahalle ağzına oturtulmuş.
Hakim ahmak kelimesinin içtihatta yerini bulamamış. Çünkü ahmak suç değilmiş.
Ben söylemiyorum gerekçede suç olmadığı yazıyor.
Ama hakimin İmamoğlu’na ceza vermesi gerek, siyasi yasak koyması gerek!
Ne yapacak?
Ahmak kelimesinin mahalle ağzında ne anlama geldiğini incelemiş. Aptal, budala, bön, geri zekalı anlamına geldiği sonucu çıkarmış.
Geri zekalı demenin de suç olduğuna karar vererek İmamoğlu’na iki yıl yedi ay hapis ve siyasi yasak cezasını vermiş.
Bu karar hukuk literatürüne geçecek herhalde… Söylenmeyen ifadeden dolayı söylenmiş kabul edilerek verilen ceza olarak ileride hukuk fakültelerinde kötü örnek olarak anlatılacaktır.
Geçen gün yazdım. İktidarın gözü döndü yargı aracıyla insanlara sübliminal mesaj vermek suçu yaratırlar demiştim. Bilinci altına hitap etmek suçu. Siz ne derseniz deyin yargı hayır sen bunu demek istedin gerekçesiyle ceza verebilir demiştim…
Hatırladınız mı?
İmamoğlu’na verilen ceza budur. Sübliminal cezadır. Sen aslında bunu kastettin cezasıdır. Ceza vermek için verilen cezadır.
Gün içinde ağaçları kökünden sökecek fırtınalara akşamüzeri bir yenisi daha eklendi. Gezi davası kararı İstinaf mahkemesi tarafından onaylandı.
Bekleniyordu demeyin!.. Bekleniyordu demek ülkede hukukun olmadığını kabul etmek demektir.
Hukuksuz Türkiye’yi onaylamak demektir.
Çok ama çok yorucu bir gündü. Sadece benim için değil Türkiye için yorucu ve yıpratıcı gündü…