Erdoğan’ın geçen yıl bu ay aldığı yanlış kararla dibe vurmuştuk…
Fakirleşmiştik…
Bunu görüyorduk, biliyorduk ama gariban ülke olduğumuzu sınırlarımızın ötesine geçince anladım.
İnanın gariban Afrika ülkelerinden farkımız yok.
Burnumuzun dibindeki Thassos adasına gittim. Eskiden buraları Türk kaynardı. Eskiden Yunan adalarının ekonomisi Türkler sayesinde ayaktaydı.
Eskiden özellikle adalı Helenler Türk turistler sayesinde rahat bir yaşam sürüyordu…
Türkler artık yok…
Nasıl olsunlar ki. Euro 18 lirayı aştı. Aldığın malın üzerindeki küsuratı at 20 ile çarp; kural bu…
İçtiğin kahveyi…
Yediğin tostu…
Yudumladığın birayı…
20 ile çarpıyorsun…
2011 yılına kadar Euro iki liranın altındaydı. 2010 yılında Fethullahçıların talebiyle Anayasa’yı değiştirdik. Yargı kalmadı. Yargı kalmayınca ülkeye güvende kalmadı. Birinci kırılma budur…
2011 yılında Erdoğan’ın yüzde 49,95 ile seçim kazanması biraz fazla oldu. Erdoğan ülkenin tapusunu kendisine verdiğimizi zannetti. Ülkenin tek sahibiymiş gibi davranmaya başladı. Bu da ikinci kırılmadır…
Zaten o günden beri iflah olmuyoruz.
2017 yılında rejim değişikliği için referanduma gittiğimizde dolar 4 liraydı. Şimdi 18 lira 20 kuruş.
Dört buçuk katı.
Üçüncü kırılma demeyeceğim, kopuş veya dibe vuruş demem daha doğru olur…
Dış güçlerin oyunu, üst aklın tezgâhı hikayeleri palavra. Dövizi bu seviyeye çıkaran daha doğrusu paramızı değersiz yapan Erdoğan’ın yerli ve milli ekonomi politikasıdır!..
Yerli ve milli paramız ne kadar değersiz olursa ülkeye o kadar çok dolar /Euro gireceğini düşündü. Uyguladı da.
İktidar gazetelerinin ekonomi sayfaları turist akanına uğradık haberleriyle geçilmiyor. Onlar ucuz ülke diye geliyor da bizler oralara gidebiliyor muyuz?
Hayır… Türkler elini ayağını Avrupa’dan çekti. Yoksa istediği bu muydu?
Kavala’nın karşısındaki Yunan adasına gittim. Türk yok dedim ya kim var diyeceksiniz? Sahilleri kim dolduruyor diye soracaksınız?
Bulgarlar…
Romanyalılar…
Ve Tabii ki Almanlar…
Hani alışveriş yapsınlar üç kuruş bıraksınlar da esnafın cebi para görsün diye bırakın vizeyi pasaport bile sormadığımız Bulgarlar var ya…
Eskiden Türklerin yayıldığı sahillerde gel keyfim gel vaziyetindeler…
Üzüldüm. Türkiye daha demokratik bir ülkeyken paramızın da bir değeri vardı. Yabancı ülkede alışveriş yaparken oranın parasını ikiyle, üçle bilemedin dörtle çarpıyorduk.
Şimdi yirmi ile çarpıyoruz…
Rakamla da yazayım: 20 ile!...
Pandemi nedeniyle uzun süre yurt dışına çıkmamıştım. Kendimi gariban hissettim. Ülkem zavallı Ortadoğu ülkesi olmuş.
Bulgar’ı, Sırp’ı, Romanyalısı, Yunan’ı, Arnavut’u bize acıyarak bakıyor… Biz Somali’den, Uganda’dan Çad’dan, Kenya’dan, Afganistan’dan gelenlere hangi gözle bakıyorsak onlar da bize o gözle bakıyor.
Nasıl bakmasınlar ki…
18 tane 100 lira veriyoruz adamlar karşılığında bir tane 100 Euro veriyor…
Tek adam rejiminin, tek adam inadının, tek adam saltanatının ülkeye bedeli ağır oldu. Sadece ekonomi alanında değil her alanda ağır oldu…
Yarın bu meseleyi daha da açarız.
(Küçük bir parantez açmama izin verin. Cuma günkü yazımın sonuna birkaç gün izin yapacağım diye not düşecektim. Biraz nefes almaya, beynimizi şarj etmeye, okumaya biraz daha zaman ayırmaya, gündelik akışa dışardan bakmaya ihtiyacımız var diyecektim. Unutmuşum. Kabahat bende. Neredesin, nereye kayboldun diye mail atanlara teşekkür. İşte buradayım. Parantezi kapatıyorum)