Tek adam rejimini pazarlarken dediğiniz gibi olmayacak demişlerdi… Cumhurbaşkanı partili olacak ama parti faaliyetlerinde parti şapkasını, yönetim işlerinde hükümetin yegane temsilcisi olma şapkasını (tek kişilik hükümet) devlet işlerinde de cumhurbaşkanı şapkasını takacak demişlerdi…
Üç ayrı şapkası olacak…
Tek adam rejiminin ilk yıllarında Erdoğan yaptığı bütün konuşmalara devlet başkanı gibi başlıyor sonra başbakan gibi devam ediyor AKP genel başkanı olarak bitiriyordu…
Giriş, gelişme sonuç…
Girişte çevremizdeki gelişmeleri, Türkiye’nin savunma gibi büyük meselelerini anlatıyor, ardından onu yaptık bunu yaptık, eskiden böyleydi şimdi böyle nutku atıyor, finalde de muhalefete veryansın ediyordu…
2021 yılından itibaren artık eskiden böyleydi şimdi böyle demeyi azalttı… Yani hükümet icraatları bölümünü pas geçmeye başladı. Çünkü Türkiye ekonomik olarak öyle çakılmıştı ki kıyas yapacak hal kalmamıştı…
Tamı tamına üç yıl oldu hala yok…
Sokak röportajlarını izliyorum yaşı 60’ın üzerinde olanların ağzında aynı sözler; ‘biz hayatımız boyunca böyle yoksulluk görmedik. Biz hayatımız boyunca böyle bir Türkiye’de yaşamadık. Yine de şanslıyız. 40 yılımız, 45 yılımız, 50 yılımız mutlu huzurlu geçti. Gençlere üzülüyoruz’
Hal böyle olunca Erdoğan ’iyi olacak, en kötüsü geride kaldı, güzel günler bizi bekliyor, enflasyonun belini kıracağız, pahalılığa son vereceğiz’ diye umut satmaya başladı…
Tuttu mu derseniz; tuttu ki 2023 Mayıs seçimlerini kazandı….
Seçimi kazandı ama kötü geride kaldı derken her geçen ay daha da kötüsünü yaşamaya başladık. Bu sebeple başbakan şapkasını askıya astı…
Geriye Cumhurbaşkanı şapkası ile AKP Genel Başkanı şapkası kaldı…
Dikkat ediyorum Cumhurbaşkanı şapkasını artık dış temaslarda, yabancı devlet adamlarıyla yaptığı görüşmeleri aktarırken takıyor. Diğer zamanlarda başında hep AKP Genel Başkanı şapkası var….
O şapka ister istemez öteki partilere sataşmayı gerektiriyor…
O şapka ister istemez polemiğe girmeyi gerektiriyor…
O şapka ister istemez partisini kollamayı emrediyor…
O şapka ister istemez taraf olmayı zorunlu kılıyor…
Bu sebeple memlekette tartışma hiç eksik olmuyor, gerginlik hiç bitmiyor. Kavga gürültü eksik olmuyor. Çünkü siyasi çekişmeleri durduracak, orta yolu arayacak, uzlaşmayı sağlayacak, ortalığı sakinleştirecek hakem yok…
Çünkü hakem sahada…
Çünkü hakem taraf…
Eskiden hakem partisiz cumhurbaşkanıydı. Bu rejimde hakem aynı zamanda takımının santraforu, golcüsü…
Cumhurbaşkanı gün boyu AKP şapkasıyla dolaşınca bakanları da valileri de bürokratları da şapkasız dolaşmamaya başladı… İçişleri Bakanı dün ‘ben AKP üyesiyim ve bundan büyük gurur duyuyorum’ dedi…
Merak ettim İstanbul Valisi’yken de AKP üyesi miydi?
Resmen olmasa ne olur ki icraatıyla AKP’liydi diyeceksiniz; haklısınız…
Parlamenter sistemde de bakanlar partiliydi diyecekler. Evet ama bir adap bir gelenek vardı. Dışişleri gibi, İçişleri gibi, Adalet Bakanlığı gibi mutlak tarafsızlık isteyen bakanlık koltuğuna oturan siyasetçiler görev yaptıkları sürece partilerinden uzak durmaya çalışırdı…
Parti şapkalarını yanlarında taşırlardı ama takmazlardı. Tarafsız davranmaya özen gösterirlerdi. Topluma tarafsız davranacaklarının güvencesini vermek isterlerdi…
Eski Türkiye de siyasi etik bunu gerektirirdi…
Şimdikiler etik falan tanımıyor ‘ben AKP’liyim gurur duyuyorum’ diye demeç verebiliyor. Biz onu devletin valiliğinden devletin içişleri bakanlığına atanan bürokrat zannediyorduk…
Meğer değilmiş…