6 Haziran 1977 sabahı… Henüz şafak sökmemiş. Halkın çoğu, 5 Haziran’da yapılan genel seçimlerinin ardından uykuya dalmış ve yeni hükümeti bekliyor. Ancak partililere uyku haram… Kimi gecenin ilerleyen saatlerine kadar telefonun başında haber bekliyor, daha heyecanlı olanlar ise partilerinin genel merkezlerinin önüne gidiyor. O sırada CHP Genel Merkezi önünde bekleyenler genel merkezin balkonunda Ecevit’i görüyor ve derin bir sessizliğin ardından genel başkanlarının ağzından şu sözleri duyuyorlar; “Şimdiden 222 milletvekili kazandığımız belli olmuştur. Tek başına iktidar olmak için sadece 4 üyelik kalmıştır. Sanıyorum bu öğleye kadar bu sonuç da alınacaktır”.
Bu konuşmanın ardından sessizliğe darbe vuran çığlıklar eşliğinde duygulanıp ağlayanlar birbirine sarılıyor. CHP o seçimde tek başına iktidar olabilecek kadar milletvekili çıkaramıyor ancak yüzde 41,4’lük oyla en çok oyu alan parti oluyor.
1977 Seçimlerinde CHP’nin birinci parti olarak çıktığı iller ise Türkiye’nin ve CHP’nin 1980’den sonra kültürel ve politik olarak nasıl değiştiğinin de göstergesi. Örneğin Konya… CHP yüzde 31 oyla birinci parti. Onu yüzde 28’le AP ve yüzde 19’la MSP takip ediyor. Kahramanmaraş’ta AP’ye 6 puan fark atarak birinci oluyor CHP. Bugün, muhafazakar sağın kalesi olan diğer İç Anadolu illerinde de CHP ile AP başa baş yarışıyor. CHP, Yozgat’ta birinci parti, Çorum’da sadece 1 puan fark yüzünden ikinci parti oluyor.
12 Eylül’ün ardından İslamcı harekette hızla yükselme gözlüyoruz. 1977 seçimlerinde Konya’da birinci parti olan CHP, 1995’e gelindiğinde yüzde 5 oyla ancak 6’ncı parti oluyor. Ecevit’in DSP’si ise yüzde 8 oyla 5’inci parti konumunda. 18 yıl önce yüzde 19 oyla ancak 3’üncü olabilen Milli Görüş’ün MSP’si, 1995’te yüzde 41’lik oyla Konya’da RP adıyla ipi göğüsleyen parti oluyor. Benzer görüntü tüm İç ve Doğu Anadolu’ya yayılmış durumda.
2000’li yıllara gelindiğinde İslamcı çevreler gerçekliği bükerek CHP’lileri Beyaz Türk ya da endişeli modernler olarak resmetti. CHP tabanının kentli, meslek sahibi, orta gelirli, ücretli kesimlerden oluştuğu yadsınamaz. Bu kimseler büyük oranda işçi, memur ailelerin fertleridir. Örneğin, Ecevit’in madenci kenti Zonguldak’tan milletvekili olması, işçi sınıfının CHP’nin değerleriyle bir sorunu olmadığının hatta bu değerlere sahip çıktığının da en açık göstergesi. Keza 70’li yılların sosyalist hareketleri de yine kent yoksulları arasında büyüdü, gelişti. DİSK’in büyük grevleri, cumaya giden, oruç tutan, dini hassasiyetleri olan işçiler tarafından örgütlendi.
Ancak 2000’li yıllarda beyaz Türk ya da endişeli modern olarak resmedilen CHP’li yurttaş tipi gerçeğe tam olarak uymaz. Belki, 2-3 göbek büyükleri bürokratlık yapmış ailelerin, kolejlerde okuyan, Avrupa görmüş, dil bilen torunları büyükşehirlerin Nişantaşı gibi modern semtlerinde konforlu bir hayat sürüyor olabilir. Bu kesimler son yıllarda CHP’ye oy da veriyor olabilir. Ancak buradan hareketle, tüm CHP tabanını buraya hapsetmek gerçekliğe uymaz. Üstelik CHP, özellikle 1960’tan itibaren büyüyen sanayi sermayesinin temsilcisi de olamamıştır. Yani, Türkiye’nin siyasi yelpazesi içinde patron temsili büyük oranda sağdadır. Ancak bir biçimde İslamcı söylemin gerçekliği büken bu dilinin harekete fayda sağladığı reddedilemez. CHP, İslamcı propagandanın gözünde bir zengin partisi olarak resmedilmiş, CHP’nin hataları da bu resme engel olamamıştır.
Öte yandan son dönemde endişeli diye resmedilen bir başka kesim ortaya atıldı; muhafazakarlar… Anlatılan şu; “AKP iktidarı boyunca muhafazakarlar önemli kazanımlar elde etti. İktidarın değişmesi halinde AKP tabanı bu kazanımlarının yitirilmesinden korkuyor ve iktidara sığınıyor. AKP’deki oy kaybı bu nedenle sınırlı kalıyor”.
Bu anlatımla, siyasi terminolojimiz ‘endişeli modernler’den sonra ‘endişeli muhafazakarlar’ şeklinde yeni bir kavram kazanıyor. Endişeli modernler ifadesinin CHP tabanını resmetmekte yetersiz olduğunu söylemiştik. Peki ‘endişeli muhafazakarlar’ AKP tabanını ne derece başarılı resmedebiliyor? Bu kavramı tüm AKP tabanını kapsayacak şekilde genişletmek bana kalırsa yanlış olur. Nasıl ki CHP bir Beyaz Türk partisi değilse, AKP de sadece İslamcıların partisi değil. Bu nedenle bir takım İslamcının iktidarı kaybetmeye dönük endişelerini, halkın önemli bir kısmını oluşturan muhafazakarlara yıkmak gerçekçi değil. 2011’de yüzde 50 oy alabilmiş olan AKP, bu oyları “Taksim’e cami yapacağız, Ayasoyfa’yı açacağız” diyerek almadı. Geçmişte yoksul halk kesimlerinin büyük ölçüde oyunu almayı başarabilmiş olan AKP, bu başarısını İslamcı söyleminden ziyade halkın refahını ‘sürdürülebilir yoksulluk’ seviyesine çıkarabilmesine borçluydu. Bugünkü durum tam tersidir. 10 yıl önce kişi başına düşen milli gelir 11 bin 205 dolarken, bugün 9 bin doların altında seyrediyor ve düşüş trendi devam ediyor. İşgücüne katılım düşmesine rağmen iş arayıp bulamayanların sayısı yükseliyor. 2011’de 2,5 milyon olan iş arayıp bulamayan işsiz sayısı bugün 3,9 milyon. 2011’de iş bulma ümidi olmadığı için iş aramayanların sayısı 576 binken, bu sayı bugün 1,5 milyona dayanmış durumda. Faturalar, kiralar ve borçluluk da cabası. Üstelik bunlar TÜİK’e ait veriler.
AKP tabanının büyük ölçüde muhafazakarlardan oluştuğu biliniyor. Ancak muhafazakar olarak tarif edilen kesimlerin genel hatlarıyla kent yoksullarından ve kırsal kesimdeki ileri yaşlılardan oluştuğu da ortada. Ekonomik bunalım, bu kesimlerin sınıfsal tepkilerini daha görünür kılıyor. Söz konusu bu kesimlerin, olası bir iktidar değişikliğinde ekonomik şartlarını bir kenara bırakıp yaşam tarzlarına müdahale edilebileceği hakkında endişelendiklerini söylemek ne derece doğrudur? Hele ki, CHP’de ve Türkiye’de 2000’li yıllara kıyaslandığında gözlenen değişim ortadayken…
Peki AKP tabanı içinde hiç mi ‘endişeli’ yok? Elbette var. Ancak bu endişenin de temelinde yine ekonomi yatıyor. 20 yıla dayanmış iktidar, kendi rant ağları içinde yeni bir sosyete yarattı. Bu sosyeteyi İstanbul, Başakşehir’deki, lüks nargile kafelerde, gümüş yüzüklü, pahalı tespihli, Mercedes anahtarlı, bilek dekolteli pantolonlu erkeklerde, Vakkolu başörtülü, solaryum yüzlü kadınlarda gözlemlemek mümkün. Uzun süre önce yoksul semtlerden buralara taşınmış bu yeni sosyete, artık memleketin yeni Beyaz Türklerini oluşturuyor. Tıpkı Nişantaşı sosyetesi gibi, Başakşehir sosyetesi de kent yoksullarıyla temas etmeyi sevmiyor, kentsel mekanlarını ona göre dizayn ediyor. Endişeli beyaz muhafazakarlar olarak adlandırılabilecek bu sosyete, iktidar değişimiyle beraber kendi rant ağlarının azalacağından endişeleniyor olabilir. Bu sosyeteye holdingleşen cemaat yöneticileri ve çalışanları da eklenebilir. Bu kesimlerin siyasetle temasının güçlü olması nedeniyle, bu endişenin sanki tüm muhafazakarları kapsadığı gibi bir yanılgı da oluşabilir. Ancak adı üzerinde bu bir yanılgıdır. Türkiye’nin geniş yoksul kesimlerini gözeten sosyal ve ekonomik bir program hem Nişantaşı’nın hem de Başakşehir’in dışında kalan CHP’li ve AKP’li kitleleri bir araya getirecektir.
Endişeli beyaz muhafazakarlar
6 Haziran 1977 sabahı… Henüz şafak sökmemiş. Halkın çoğu, 5 Haziran’da yapılan genel seçimlerinin ardından uykuya dalmış ve yeni hükümeti bekliyor....