Kiev.. Dostoyevski'nin Palto'sundan çıktık dediği Gogol'un Kiev'i... Taras Bulba'da anlattıgı rüzgarda birer gelin gibi süzülen uçsuz bucaksız ekin tarlaları... Öyle ya dünyanın tahıl ambarı Ukrayna... Yetenekli insanların ülkesi... Pireye bile nal çakarmış onlar...
"Ne çok acısı var bu güzelim Kiev’in. Savaşlar, ezimler, katliamlar, felaketler, ayrılıklar, sürgünler, ihanetler. Hepsinden payına düşeni fazlasıyla almış, Dinyeper Nehri’nin böldüğü kent"
Çok üzgünüm...
İki gündür yaşananlar beni savaşa bile ayar verebilen bir şarkıya götürüyor... Lili Marleen'e...
Lili Marleen, 42 dile çevrilen bir şarkı. İçli sözleri Hans Leip’e ait. Birinci Dünya Savaşına katılan Alman askeri Hans Leip, aslında bir grafik sanatçısı. 1915’te, Karpatlar’daki Rus cephesine gönderilmeden önce tanıdığı manavın kızı “Lili” ile doktorun kızı “Marleen”i birleştirerek yaratmış olduğu hayali-düşsel sevgiliye, “Nöbetçi Genç Askerin Şarkısı” ismiyle bu şiiri yazar. Ve 1937 yılında şiiri yayınlanır.
Şiir, nöbetçi genç askerin, kışla önündeki lambanın altında, sevgilisiyle buluşmalarını ve sonrasındaki hüzünlü vedaları anımsadığında duyumsadıklarını yansıtıyor.
Şiir, o yıl; Alman Norbert Schultze tarafından bestelenir. Bestelendiği yıllarda ve sonrasında dikkat çekmez. Ta ki İkinci Dünya Savaşının başladığı yıllara kadar.
Şarkıyı ilk olarak Lale Anderson söyler. Sonra Marlene Dietrich de okur. Şarkı İkinci Dünya Savaşı yıllarında tüm cephelerde dillerdedir artık.
Her akşam 10'a 5 kala Lili Marleen için silahlar susar
Nazi işgalinin ardından gelen günlerde, Zagrep’ten yayın yapan Alman ordusunun “Soldatesender Belgrad” radyosunda, canlı olarak yayımlanan istek programında, mektupla gelen bir istekle, unutulmaya yüz tutmuş bu şarkı çalınır. Ve o andan itibaren, doğu cephesindeki Alman askerlerinden en çok istek alan şarkıya dönüşür.
Bir ara, askerlerin savaşma ve mücadele motivasyonunu bozduğu gerekçesiyle Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels tarafından çalınması yasaklanan şarkı, kışlalardan gelen homurdanmalar nedeniyle tekrar serbest bırakılır.
Her akşam saat 10 a 5 kala bu şarkı çalınmaya başladığında bütün cephelerde sessizlik başlar. Almanya’da, Rusya’da, Kuzey Afrika’da. Savaş dururmuş şarkı bitinceye kadar. Hiçbir komutanın emri olmadan. Kim bilir hangi hatıralara dalardı, zorla savaştırılan insanlar. Nasıl da kendinden geçirdi o askerler.
Aşkın savaşa, bombaya, tanka rağmen siperdeki askerin yüreğine usulca sokulmasının ağıtıdır Lili Marleen Türküsü.
Şöyle başlar o savaş durduran sözler...
Fenerin altında
Kulübe kapısının yanında
Sevgilim hatırlıyorum
Nasıl beklediğini
İşte orada bana usulca fısıldamıştın
Beni sevdiğini, her zaman
Benim ışığın altındaki lili'm olacaktın
Benim Lili Marleen'im
Yoklama zamanı gelmişti
Bizim ayrılma vaktimizdi
Sevgilim seni okşayıp
Bağrıma bastım
ve orada uzaktaki fener ışığının altında
sana sıkıca sarılmıştım
birbirimize iyi geceler öpücüğü verirken benim ışığın altındaki Lili'm benim Lili Marleen'im...
Hani Attilâ İlhan da o şiirinde diyor ya,
"Akşam olur mektuplar hasretlik söyler,
Zagrep Radyosu’nda Lili Marleen türküsü,
Dost ağlar karanfilim, dost ağlar karanfilim,
Marş söylemeden ölmek bize yakışmaz"
Ahmet Kaya bu şiiri bir albümünde ne de güzel okumuştu. Diğer şarkılarında olduğu gibi bunda da yüreğimizden vurmuştu bizi… İşte Attilâ İlhan'ın sözünü ettiği Zagreb Radyosu kimine göre Belgrad Radyosu… Ama Attilâ İlhan şiirinde Zagreb Radyosu demişse vardır bir bildiği.
Bir Alman askeri, savaş sonrasında yazdığı anılarında şöyle demiş: “Sovyetler Birliği'nde bütün gün siperlere gömülüp, kıran kırana savaşan askerler, saat ona beş kala ateşi keser, Belgrad Radyosu’nu dinlerdi. Bir gün yine Lale Andersen, Lili Marleen’i söylemeye başladı. Biraz sonra karşı, düşman siperinden bir ses duyuldu. Aksanlı ve bozuk bir Almanca ile sesleniyordu: ‘Heey. Radyonun sesini biraz daha açsanıza’.”
Donbas'ta… Kiev'de... Sumi'de... Lviv'de... Pripyat'ta... Dnipro'da... Açın o radyoların sesi... Daha çok açın... Hep Lili Marleen çalsın... Hep...