Hafta sonu zamanımın önemli bölümünü Berat Albayrak’ın ‘Burası Çok Önemli!’ adlı kitabına ayırdım. Hemen şunu söyleyebilirim; Albayrak evine çekildi ama fikirleri iktidarda. Uygulanan ekonomik politika birebir onun eseri.
287 sayfalık kitabın neredeyse tamamında ne kadar başarılı olduğunu, var olan sistemi değiştirerek Türkiye’yi ekonomik bağımsızlığa kavuşturduğunu anlatmış.
Faturayı kendinden önceki döneme kesmiş…
Kime?
İsim vermiyor ama herhalde Babacan’a!..
Demiş ki; yıllar boyunca uygulanmış olan yüksek reel faiz düşük kur ( değerli TL) politikası yerli üreticilerimizin rekabet gücünü azalttı (s.138)
“Öyle bir düzen kurulmuş ki. İç ve dış kur spekülatörleri hem faizimizi hem de döviz kurlarımızı diledikleri şekilde belirleyebiliyorlar, speküle edebiliyordu. Diledikleri zaman döviz kurları üzerinde baskı kurup Merkez Bankası’nı faiz arttırmaya zorluyor, hedeflerine ulaştıklarında da yüksek kur seviyesinden TL’ye dönüp yüksek faiz kazancı elde ediyorlardı” ( s.141)
Albayrak kendisinin bu düzeni yıktığını söylüyor.
Babacan veya eski Maliye Bakanı Şimşek veya eski Merkez Bankası Başkanları’ndan biri Albayrak’a yanıt verir herhalde.
Çünkü; rekabetçi kur politikasıyla ithalatın artış hızını kestiklerini, ihracatçının döviz cinsinden maliyetini düşürerek rekabet etmesinin önünü açtıklarını iddia ediyor, ( s.161)
Böylece Türkiye’yi ekonomik olarak bağımsız hale getirdiklerini söylüyor.
Peki rekabetçi kurun anlamı ne?
Bunu da şöyle izah ediyor: İhracat artar, toplam üretim maliyeti döviz cinsinden düşer. Yerli üretici ithalatçıyla rekabet eder, ithal mal kullanımı bir süre sonra azalır, gereksiz ithalat azalacağı için cari denge sağlanır. (s.170)
Bu sözlerin yabancısı değilsiniz… Ekim ayından beri bize Türk Modeli diye satmaya çalıştıkları programın özü.
Faiz düşünce kur artacak, kur rekabetçi seviyeye gelecek, ihracat artacak, kur artığı için ithalat kısıtlanacak, ithal ettiğimiz ara malları içeride üretmeye başlayacağız böylece cari fazla vereceğiz, cari fazla verince, kur düşecek, kur düşünce enflasyon da düşecek, halkın refahı artacak.
Nebati Bakan, bu döngüyü haftalarca bizlere ballandıra ballandıra bunları anlattı..
Ezberledik!.
Ama dediklerinin tam tersi oldu ona da geliriz.
Albayrak üzerinden devam edelim. Eski bakana göre; döviz kurunun rekabetçi seviyeye gelmesi andından bir denge oluşturması çok önemli. (s.172)
Denge oluşmazsa ne olur?
İpin ucu kaçar? Bugün yaşadığımız gibi.
Hakikaten ipin ucu kaçtı…
Albayrak kur kaynaklı enflasyon şokuna da dikkat çekiyor.
Albayrak’ın eski yardımcısı, aynı ekonomik modelin savunucusu Nebati Bakan sayesinde daniskasını gördük. Kuru rekabetçi hale getireceğiz diye hem kuru hem de enflasyonu patlattılar.
Gelelim 128 milyar dolar meselesine…
Albayrak döneminde 128 milyar dolar ihalesiz arka kapı yöntemiyle kamu bankaları üzerinden satılmıştı.
İktidar mensupları önce para yerinde hazineye geçti yer değiştirdi demişti… Baktılar ki inandırıcı olmuyor, halkın cebinde, ne var bunda dediler. Sonunda Merkez Bankası rezervlerinin harcandığını kabul ettiler.
Cumhurbaşkanı da kabul etti. Merkez Bankası rezervleri bir ara azaldı ama ben yoktum Cumhurbaşkanı’ydım diyerek kendisinin ilgisi olmadığını söyledi.
Oysa 128 milyar dolar piyasaya verilirken Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yani tek kişilik hükümet, tek adam yönetimine çoktan geçilmişti.
Neyse..
Albayrak kitapta 128 milyar dolar meselesine girmiyor ama nereye gittiğini üstü kapalı anlatıyor:
Kur kaynaklı enflasyon şoku yaşanmaması için gerektiğinde sistemin döviz likiditesi ihtiyacının bir kısmı Merkez Bankası rezervlerinden harcandı. (s.239)
Albayrak bir yıl içinde faizi yüzde 24’ten yüzde 8.25 indirmekle övünüyor. Zaten bütün mesele de bu değil miydi?
Faizi indirirsek enflasyon da iner saplantısı. Merkez Bankası’nın rezervleri bu yüzden erimedi mi?
Şahap Bey de aynı yöntemi izledi. Faizi hızla 19’dan 14’e çekti. Ama o piyasaya yeterince dolar süremediği için (Merkez Bankası’nın rezervi eksi 40 milyar dolardaydı) kur aldı başını gitti.
Kur alıp başını gidince enflasyonu da yanında götürdü.
Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşıyor. Pahalılık zirve yaptı. 1970’li yıllar da bile ülke bu duruma düşmemişti.
Albayrak’ın kitabını, Albayrak’ın tezlerini, Albayrak’ın yaptıklarını iktisaden eleştirmenin anlamı yok, gereği de yok.
Çünkü sonuçları ortada. Yeni Ekonomik Modelleri sayesinde, enflasyon resmi rakamla yüzde 50’yi gerçek ölçümle yüzde 100’ü aştı, dolar 15 liraya dayandı. Benzin 20 lirayı gördü.
Albayrak kitabın sonuç bölümünde kelimenin tam anlamıyla uçmuş. Dünyanın en gelişmiş ülkelerden biri olma sürecimiz başlayacakmış. 20 yıllık süreci doğru yönetirsek dünyanın ilk beşi arasına girermişiz.
2053 hedefi!..
2023 hedefi fiyasko olunca Türkiye 10 yıl önce ilan ettiği hedefinin yarısına bile ulaşamayınca, 2053 devreye sokuldu.
O da olmazsa 2071…
(Albayrak’ın yazdıklarıyla ilgili şu notu düşmek istiyorum. Hayatını özetlediği bölümde şöyle bir anlatımı var. Uluslararası bir şirkete müracaat etmiş. Mülakata çağırmışlar ve demişler ki; ‘biz her hafta bara gideriz sen ayak uyduramazsın, zaten içki de içmiyorsun. Biz seninle çalışamayız. ‘Bara gitmiyor diye bir insanın işe alınmadığını ilk defa duydum. Bu hangi şirket, bara gitmediği için işe almıyoruz diyen kim? )