İktidar partisi üyelerinin, iktidarı destekleyen çevrelerin yaşadığımız ağır ekonomik koşullara gerekçe üretme çabalarını dinledikçe/okudukça aklıma hep Ajda Pekkan’ın meşhur şarkısı geliyor:
‘Aynı sözler söylediğin hep boş sözler
sana nasıl anlatsam bilemem ki
kolay sözler
bu her günkü sudan sözler boş vaatler
artık bitsin sus hiç konuşma
anlamam için kendini hiç yorma(..)
dinleyemem bunlar boş laflar
Palavra, palavra, palavra
Hepsi palavra inanmam sana’
Soruyorum, yeni Hazine ve Maliye Bakanı Nebati bey yeni ekonomik modeli anlatmak için iş dünyasını topladı ya…
Ne demiştir?
Demiştir bir şeyler de iş adamları, iş kadınları içinden ne söylemiştir? Yüksek sesle söyleyemedikleri için içlerinden Ajda’nın şarkısını mırıldanmışlar mıdır?
‘aynı sözler söylediğin hep boş sözler
dinleyemem bunlar boş laflar’
İktidar kanadı yapılana gerekçe bulmaya çalışıyor. Doların alıp başını gitmesine, enflasyonun azmasına kılıf bulmaya çalışıyor.
İşin ilginci muhalif kesim de alınan kararları yeni ekonomik model olarak kabul edip ciddi ciddi eleştirip ciddi ciddi tartışıyor.
(İki yıl önce denedikleri hezimetle sonuçlanan yöntem. Çin modeli diye yutturmaya çalışıyorlar. Hala anlamadınız mı?)
Analiz etmeye çalışıyorlar..
İktidar yanlılarına göre; Türkiye büyüme eksenli ekonomi politikasına geçti. Kur yükseldi ama ihracat artacak, cari açık kapanacak, dövize ihtiyaç kalmayacağı için kur düşecek, kur düştüğü için enflasyon inecek, insanlar mutlu olacak.
Bildik hikaye uzatmaya gerek yok. Benim ölme eşeğim ölme diye izah ettiğim durum.
Muhaliflere göre; Erdoğan yolsuzluğu daha yaygınlaştırdıktan sonra geçici ferahlama yaratacak , insanlara nefes aldıracak, propaganda makinalarıyla ( gazete ve televizyonları) ülkenin ekonomik olarak da bağımsızlaştığını diline dolayarak seçime gidecek.
Kimine göre de, seçimi kazanamayacağını gören Erdoğan ekonomiyi dibe vurdurarak kaos ortamı yaratıp baskı rejiminin dozunu daha da artıracak. Polis kontrolündeki sandıklarla seçim yaptıracak.
İhtimal vermiyorum ama olur mu; olur…
Bu ülkede artık hiçbir şey sürpriz olmaz…
Hiçbir iktisatçı Erdoğan’ın piyasanın, yatırımcının acil talebi yokken, faizi indirtip döviz kurunu tavana vurdurmasını izah edemiyor. Düşünün dolar eylül başı 8.30’du, şimdi 13.80.
( Kendi müteahhitleri daha çok kazansın siyasetin finansmanına daha çok katkı sağlasınlar diye yaptığını iddia edenler var ama ben ülkeyi bu sebeple ateşe atacağını düşünmek bile istemiyorum. İhtimal bile vermiyorum.)
İktisadi izahı olmadığı için bu gelişmeye kafa yoranlar siyasi nedenler arıyor.
Şu andaki rejimimizin adı; otokrasi.
Otokrat tarafından yönetiliyoruz. Siyasal bilimler literatüründeki adı bu.
Gidişatı siyasetle bağdaştıranlar bir adım sonrasının hazırlığı olduğunu mu kastediyor?
Allah göstermesin!
Bence mesele bu kadar derin bu kadar anlamlı değil.
Hükümet, yani Tayyip Erdoğan faizi indirerek piyasayı hareketlendirme konusunda adım attı. Kontrol elinden kaçtı.
Herhalde şöyle oldu; Merkez Bankası Başkanı’nın çağırdı, faizi indirmeye başla dedi. O da emredersin Reis’im diyerek önce faizi 100 baz puan indirdi. Baktılar ki kur zıplamadı, tamam dediler bu iş oldu bir ay sonra 200 baz puan daha indirdiler ve indirime devam edeceklerini açıklayınca bu hale geldik.
Kısaca yaşadığımız ağır bunalım tamamen rejimle ilgili…
Devletin yönetim biçimiyle…
Tek adam yönetimi nedeniyle…
Bakın geçenlerde Erdoğan ve onun Sağlık Bakanı döner sermayeden pratisyen hekimlere 2 bin 500 , uzman doktorlara 5 bin lira verileceğini açıklamıştı ya..
Sonra neler oldu anlatayım…
Görüşmeler sırasında döner sermaye kapsamında olan hemşire, ebe, sağlık personeli, ambulans görevlisinin hesaba katılmadığı anlaşılmış. Ayrıca yeni hesaplamada profesör ve doçent maaşları kapsam dışında tutulduğu için uzman doktorun profesörden daha fazla maaş alması gibi bir durum ortaya çıkmış. Bunun üzerine AKP kurmaylarıyla sağlık ve maliye bakanlığı yetkilileri toplantı yapmış. Kapsamı genişletelim demişler maliye o kadar paramız yok diye itiraz etmiş.
İşte Türkiye Cumhuriyeti maalesef böyle yönetiliyor.
Erdoğan bakanını Saray’a çağırıyor. O an aklından geçeni veya danışmanının benimsediği fikrini bakanına hemen bunu uygula diye aktarıyor.
O da yeni rejim hız yapmayı gerektiriyor mantığıyla kimseye sormadan açıklıyor.
Sonuç fiyasko.
Faiz indirimi de bence böyle oldu. Danışmanları artık faiz indirme zamanı geldi dedi, Erdoğan da Merkez Bankası Başkanı’na başla komutu verdi.
Şimdi durumu toparlamaya çalışıyorlar...
Hükümetin fetvacı hocası Hayrettin Karaman ‘nas var’ diye yazı kaleme alarak Erdoğan’ın yaptığının dine doğru olduğunu savundu…
Erdoğan ‘nas var nas seni de bağlar beni de’ sözleriyle faiz indirimini açıkladı ya.. Fetva lazımdı. Hayrettin Hoca fetvayı verdi.
Verdi ama ‘nas’ ın sınırını söylemedi.. Biliyorsunuz Kanunu Sultan Süleyman’ın Şeyhülislamı Ebussuud faiz yüzde 12 olarak belirlemişti. Üstünü haram ilan etmişti…
Erdoğan’ın fetvacısı Hayrettin Hoca’ya göre faiz yüzde kaç olmalı!
‘Nas’ ın sınırı?
Yazısında söylememiş açık kapı bırakmış. Ama dolara yatırım yapanları aklamış..
Demiş ki; para, başka para ile piyasa rayicine göre mübadele edilirse bunun peşin yapılması gerekir.
Ne demek istediği karmaşık ama şöyle demek istemiş halde. Dolarını bozdurup o günkü kurdan TL alırsan sorun yok.
Hoca’ya sorum şu: Diyelim ki bu iktidara, bu ülkeye güvenmeyip tasarrufunu dolarda tutan kişinin 100 bin doları olsun…
Eylül başında bozdursa 830 bin lira ediyordu…
Bugün bozdurursa 1 milyon 380 bin lira ediyor…
Erdoğan’ın bilerek isteyerek TL’nin değerini düşürmesi nedeniyle serveti 560 bin lira artı. Yani paradan para kazandı.
Bu para helal mi, haram mı?
Faizden kazanmak gibi mi, değil mi?
İşin düşündürücü yanı bu konuda MGK kararı da var. Mevcut ekonomik modeli devlet politikası yapan Milli Güvenlik Kurulu kararından söz ediyorum…
Sokak röportajı yapan üç gencin gözaltına alınması bu kapsamda mı?
MGK kararı gereği mi?
Eğer öyleyse vay halimize
Soru çok . Yazı uzadı. Yarın sormaya devam ederiz…