CHP lideri Kılıçdaroğlu ‘Türkiye Vizyonu’ çerçevesinde ABD ile başlayıp İngiltere ile devam eden temaslarının üçüncü ve son ayağı için dün Almanya’nın başkenti Berlin’deydi.
Beraberinde her zamanki ekibi vardı:
CHP sözcüsü Faik Öztrak, Genel Sekreter Selin Sayek Böke ve Parti Meclisi Üyesi Yunus Emre.
Benim de aralarında olduğum,, Sözcü’den Habertürk’e, Karar’dan Cumhuriyet’e, T24’ten BirGün’e, Tele 1’den Flash Haber’e, çok sayıda gazeteci davet edildi.
Pasaport kuyruğunda
CHP lideri Berlin Havalimanı’nda pasaport kuyruğuna girdi ve bir müddet sıra bekledi. Kafile işlemleri bittikten sonra Berlin’in tarihi Branderburg Meydanı’ndaki Adlon Kempinski Otel’e yerleşti.
Bu sırada Kılıçdaroğlu, Berlin Büyükelçisi Başar Şen’i ziyaret etti.
Gezinin ilk durağı Berlin Teknik Üniversitesi Dijitalizasyon ve Yapay Zeka Merkezi’ydi. Bu merkezin başkanı olan Prof. Şahin Albayrak, geliştirdikleri kurye robotunu ve sürücüsüz otomobili ve dijital durağı anlattı. Kılıçdaroğlu’nun Nazımiye’den yakın köylüsü olan Albayrak, sunumdan sonra avluda park edilen araçları tanıttı. Kılıçdaroğlu’nu araçla gezdirmek istedi. Ancak CHP lideri reddetti.
ABD’de laboratuvarları gezip mikroskopla inceleme yapmaya “evet” derken, böyle bir test sürüşünü geri çevirdi. Çünkü gezideki herkes gibi O’nun da aklı İstanbul’da, Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı davadaydı.
Kılıçdaroğlu’nun pasaport kuyruğunda beklerken fotoğrafını paylaştığım andan itibaren sosyal medyada eleştiri yağmuru başlamıştı. Muhalif fenomenler Kılıçdaroğlu’nun neden İstanbul Anadolu Adliyesi’nde görülen İmamoğlu Davası’nda değil de Berlin’de olduğunu sorguluyordu. Twitter’da çığ kütlesi gibi büyüyen bu eleştirilerin Kılıçdaroğlu’nu etkilememesi mümkün değildi.
Dakikalar sonra…
İmamoğlu, vatandaşları saat 16’da Saraçhane’ye çağırdı.
İyi Parti lideri Meral Akşener, Ankara’dan İstanbul’a geçtiğini duyurdu.
Muharrem İnce ve Mustafa Sarıgül, Akşener’i takip etti.
Bu fotoğrafta bir tek Kılıçdaroğlu eksikti.
Karar çıkmaz diye düşünüyordu
CHP lideri, Dijitalizasyon ve Yapay Zeka Merkezi’nden hemen sonra programını keserek, otele geçti. Heyetini topladı ve Türkiye’ye dönüp dönmeme kararını müzakere etti.
Hemen herkes, duruşma tarihi haftalar öncesinden belli olduğu halde Kılıçdaroğlu’nun neden bu gün Berlin’e gittiğini soruyor, bu zamansızlığa öfkeleniyordu.
Öğrendiğim kadarıyla…
Kılıçdaroğlu’nun Berlin heyetinden birkaç isim, ziyaretten beş gün önce, İmamoğlu Davası’nın görüleceğini hatırlatmış ve programın ötelenmesini önermişti. Ancak Kılıçdaroğlu, duruşmadan karar çıkmayacağını düşündüğünü söylemiş, “Ne diye ceza verecekler ki? Zaten hakim önceki duruşmada Süleyman Soylu’nun kastedildiğini belirtmedi mi?” demişti.
Yani Kılıçdaroğlu, yargılamanın dün karara bağlanmayacağına inandığı ya da inandırıldığı için geziyi iptal etmedi. Fakat akıbet değişmiyor.
Alman parlamentosunda selamlanacaktı
Kılıçdaroğlu, otelde İmamoğlu’nu aradı ve yaklaşık olarak 12 dakika konuştu. İmamoğlu, yargılamada avukatların savunmalarını ve savcının talebini özetledi.
CHP lideri yol ayrımındaydı.
Neye karar verecekti?
Heyetten kimileri İstanbul’a dönülmesini savunurken, kimileri de karara bağlı olarak hareket edilmesini, ceza çıkmadığı takdirde programın sürdürülmesini istedi. Çünkü bir gün sonra Kılıçdaroğlu, Alman parlamentosu Bundestag’da selamlanacak, Sosyal Demokrat Parti lideri Klingbeil ile görüşecekti. Temaslara Kılıçdaroğlu’nun başdanışmanı Jeremy Rifkin de katılacaktı.
Özel uçak tutuldu, karar beklendi
Ancak ceza çıkması ihtimaline karşılık özel uçak tutulması için talimat verildi. Araçlar geri dönüş için hazır hale getirildi.
Kılıçdaroğlu’nun basın danışmanı Ömer Topsakal, gazetecilerin bulunduğu lobiye inerek, dönüş için hazırlık yapıldığını söyledi.
Topsakal’a yanıtını herkesin çok merak ettiği şu soru yönetildi:
“Mahkeme olacağını bildiğiniz halde Berlin seyahati neden düzenlendi?”
Topsakal, şöyle yanıt verdi:
“Daha önceden planlanmış bir seyahatti. Biz siyasetin tüm olan bitene rağmen dava süreçlerine o kadar da müdahil olmaması gerektiğini düşünüyor ve olmayacağını bekliyoruz. Umuyor ve bekliyoruz ki bizim beklentimiz haklı çıkacak.”
Öyle olmadı.
Beklentiler karşılıksız çıktı.
İmamoğlu’nda verilen 2 yıl 7 aylık hapis cezası ve siyasi yasak kararı Adoln Kempinski Oteli’ne bomba gibi düştü.
Kılıçaroğlu, ikinci kez İmamoğlu’nu aradı. “İstanbul’a doğru yola çıktığını, moralini bozmaması gerektiğini” söyledi.
Altılı Masa’daki liderleri arayarak, bugün Saraçhane’ye davet etti. “Demokrasiye sahip çıkmak isteyen tüm liderleri” de çağırdı.
Kılıçdaroğlu ile Öztrak, Böke ve Emre, İstanbul Saraçhane’ye gitmek üzere odasından ayrıldı.
Lobide kısa konuştu.
Dedi ki:
“Hukukun nasıl katledildiğini, bir kişinin iradesine teslim edilen bir devletin nasıl çürüdüğünü, adaletin nasıl çürüdüğünü, intikam duygusunun hangi noktalara taşındığını gayet net görüyoruz. Ama şundan hiç kimdenin endişe duymaması lazım: Biz sonuna kadar adaleti savunacağız. Adaletsizliği yapanlara da bunu asla bırakmayacağız.”
Dedi ve yürüdü.
Bu sırada Kılıçdaroğlu’na “İstanbul’a mı gidiyorsunuz?” diye sordum.
“İstanbul’a gidiyorum” dedi.
Kılıçdaroğlu, bindiği özel uçakla 22 sularında İstanbul’a indi. İmamoğlu’nun da aralarında olduğu bir heyet tarafından karşılanan CHP lideri Saraçhane’ye geçti.
En yanlış zamanda en yanlış yerde
CHP lideri, hiç kuşku yoktur ki, olabilecek en yanlış zamanda olabilecek en yanlış yerdeydi. Çünkü İmamoğlu Davası’nın tarihi, 11 Kasım’da görülen son duruşmadan beri belliydi. Hakim o gün yargılamayı uzatmayacağını ve ceza vereceğini ima etmişti. Diğer taraftan Türk kamuoyu, günlerdir bu duruşmaya odaklandı. İmamoğlu, en az üç TV programına çıkarak, vatandaşların dikkatini duruşmaya çekti.
Bu koşullar altında Kılıçdaroğlu’nun Berlin seyahatini bir gün ötelemesi gerekirdi. Hiç değilse, en kısa sürede İstanbul’a erişebileceği bir mesafede bulunabilmeliydi. Ve Saraçhane’deki otobüsün üzerinde Akşener’le birlikte Kılıçdaroğlu da olmalıydı.
Berlin’de sürücüsüz araçları görmese pek bir şey kaybetmezdi.
CHP, Saraçhane’de “sürücüsüz otomobil” görüntüsü vermemiş olurdu en azından.
Kılıçdaroğlu’nun Karadeniz’i
Nasıl ki İmamoğlu’nun imajı Karadeniz gezisinde ağır bir yara aldıysa Kılıçdaroğlu da benzer bir faciayı Berlin’de yaşadı.
Bana göre CHP lideri esaslı bir muhasebe yapmalı.
Türkiye işsizlik ve pahalılıkla sarsılırken…
Birden bire ‘başörtüsü’ açılımı yaptı.
Ne partisine anlatabildi…
Ne de Akşenere.
AK Parti, gollük pas diye gördüğü Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü yasa teklifine anayasa hamlesi ile yanıt verdiğinde Kılıçdaroğlu, ABD’deydi. Bu seyahati de ‘hamburger’ muhabbetinde yutuldu gitti. Kapalı kapılar ardındaki İngiltere gezisi ise etki uyandırmadı.
ABD’li Jeremy Rifkin’in danışmanlığa getirilmesi, Rifkin’in ‘İkinci Yüzyıla Çağrı’ toplantısına telekonferansla katılması hatalı kararlardı.
Yarım kalan Berlin seyahati, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığına etki edecektir. Şimdiden, İmamoğlu’nun adaylaştırılması gerektiği muhaliflerce dillendiriliyor. Bu sesler gürleşecek, öyle görünüyor.
CHP’de kaybet-kaybet mücadelesi
Kim aday olur, bilmiyorum.
Kılıçdaroğlu olursa…
İBB ve İmamoğlu olmaksızın seçimi kazanması zor görünüyor.
Çünkü İmamoğlu, muhafazakar ve milliyetçi seçmeni etkilemek bakımından, Akşener hariç, Altılı Masa’daki diğer liderlerden daha güçlü bir siyasetçi. Kılıçdaroğlu ve CHP’nin temas kurmakta zorlandığı Karadeniz ve Doğu Anadolu seçmenlerine rahatlıkla seslenebiliyor.
İmamoğlu’nun kimi CHP’liler tarafından cumhurbaşkanı adayı olmak istediği iddiasıyla hırpalanması CHP’ye kaybettirir.
İmamoğlu aday olursa…
CHP ve Kılıçdaroğlu olmaksızın seçimi kazanması da çok zor.
Çünkü İmamoğlu, ancak CHP’lileri arkasına alarak ve partisinin kurumsal desteğini sağlayarak başarı elde edebilir.
İmamoğlu, maaşlı profesyonellerle değil, partisinin afişleri için bir direkten direğine zıplayan inanmışlarla yol yürürse kazanabilir.
Kılıçdaroğlu’na rağmen İmamoğlu…
İmamoğlu’na rağmen Kılıçdaroğlu kazanamaz.
Bu ‘kaybet kaybet’ mücadelesidir.