Ahmet Eşref Fakıbaba’nın AK Parti’den istifa edip İyi Parti’ye geçtiği ve AK Parti Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın ailesi tarafından ölümle tehdit edildiğini söylediği şu günlerde, her bir paragrafı kan donduran bir iddianame hazırlandı. HDP’li Şenyaşar Ailesi’ne yönelik silahlı saldırının davası bu ve ancak dört yıl sonra açılabildi.
Dört yıl öncesine dönelim.
Türkiye, 23 Haziran 2018’de genel seçime gidecekti.
Bu tarihten 10 gün önce AK Partili Yıldız ve beraberindeki heyet Suruç’ta gezerken Şenyaşar Ailesi’nin ‘İstanbul Ucuzluk’ adlı mağazasına girdi.
İçeride ağız dalaşı yaşandı.
Silahlar ateşlendi.
Fadıl Şenyaşar, Yıldız’ın ağabeyi Mehmet Şah’ı öldürürken…
Enver Yıldız da Adil ve Celal Şenyaşar’ı vurdu.
İki tarafın yaralıları Suruç Devlet Hastanesi’ne getirildi.
Celal, hastanede son nefesini verdi.
Hastane kantinini işleten Yıldız aşiretinden 2 bin kişi toplandı.
Bu arada, çocuklarının vurulduğunu haber alan 64 yaşındaki Esvet ve Emine Şenyaşar hastaneye geldi ve lincin orta yerine düştü.
Aşiret silahlarla hastaneyi bastı.
Adil’i silahla, baba Esvet’i serum askısı ve oksijen tüpleriyle öldürdüler. Mehmet Şenyaşar sedyede kurşunlandı, Ferit dövüldü.
Suruç’ta sadece ‘İstanbul Ucuzluk’ adlı mağazadaki cinayete dava açılmıştı.
Mehmet Şah Yıldız’ı öldüren Fadıl Şenyaşar, 37 yıl…
Adil Şenyaşar’ı öldüren Enver Yıldız ise 19 yıl ceza almıştı.
Ancak Suruç Devlet Hastanesi’ndeki barbarlığa ilişkin olarak üç yıl dokuz ay işlem yapılmadı. Ta ki, bu yıl nisana kadar…
AK Partili Yıldız’ın ağabeyi Celal Yıldız ve akrabaları zabıta Mikail Şimşek yedi aydır tutuklu.
Celal Yıldız teşhis edildi
Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı, 12 Ekim’de, Esvet ve Adil Şenyaşar’ın öldürülmesine ve Mehmet ve Ferit Şenyaşar'ın yaralanmasına ilişkin olarak aralarında Celal Yıldız’ın da bulunduğu 19 sanığa dava açtı.
Birden çok tanık, Celal Yıldız’ın yaralılara saldırdığını ifade ediyor. Emine Şenyaşar, Yıldız’ın elinde silah olduğunu, Kürtçe “Hepsini öldürdük” dediğini söylüyor.
AK Partili Yıldız’ın danışmanı M.A.’nın saldırganlar arasında olduğu ifade ediliyor.
Celal Yıldız ve 12 sanığa iki defa kasten öldürme, iki defa da kasten öldürmeye teşebbüs, beş sanığa ise güvenlik kamerası server’larını çaldıkları iddiasıyla kamu malına zarar, iş yeri dokunulmazlığını ihlal, delilleri yok etme ve hırsızlık suçlaması yöneltiliyor.
Fakat hangi şüpheli tarafından hangi suç aletleriyle bu eylemlerin gerçekleştirildiği belirlenemedi.
Sanıklardan 11’i Yıldız soyadını, ikisi Şimşek soyadını taşıyor. İçlerinden biri kadın. Sanıkların tamamına yakını AK Partili Yıldız’ın dayısı ve kuzenlerinden oluşuyor.
Şanlıurfa 6. Ağır Ceza Mahkemesi, bu husumetin kan davasına dönüştüğünü, duruşma salonunun yeterli olmadığını, aile yakınlarının adliyenin etrafında toplanması ve silahlı çatışmaya girme ihtimalinin bulunduğunu gerekçe göstererek, davanın naklini istedi.
İlk duruşma için 4 Ocak 2023’e gün verildi.
Adalet Nöbeti, 605. gününde
Fakıbaba, AK Parti’den ayrıldıktan sonra bana verdiği demeçte 11 ay önce Suruç Olayı’nı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a anlattığını belirterek, şöyle demişti:
“Hiçbir dine sığmayacağını, adaletin olmadığını anlattım.”
Sonuç?
“Sonuç, sıfır!” demişti.
Birazdan okuyacaklarınız; AK Partili Şanlıurfa Milletvekili ve Merkez Karar Yürütme Kurulu üyesi İbrahim Halil Yıldız üzerinden hükümet gücünü arkasına alan aşiretin barbarlığa, vahşete ve kanunsuzluğa imza attığını gösteriyor.
Yıldız’ın aşireti, kendisini devletin üzerinde görüyor olmalı ki silahlarıyla hastane basıyor, yakaladığı yaralıları acımasızca öldürebiliyor, ambulanslara saldırıyor ve suçlular yakalanmasın diye güvenlik kamerası server’larını çalabiliyor.
Bütün bu suçlar işlenirken…
Bakan orada!
Milletvekili orada!
Vali orada!
Emniyet Müdürü orada!
Bu vahşeti önlemesi gerekenler görevlerini yerine getirmediği gibi, aşiretin ilkel intikam hukukunu uygulamasına göz yumuyorlar. Devleti Şanlıurfa ve Suruç’ta temsil edenlerden hiçbiri bir şüphelinin adını dahi vermiyor.
Ya korkuyor ya da korkuyorlar!
Bugün bile AK Parti, Suruç’ta koca devletin, bir aşiretin elinde oyuncağa dönmesini seyrederken; Emine Şenyaşar ise Şanlıurfa Adliyesi önünde başlattığı Adalet Nöbeti’de 605. günü geride bırakıyor.
Sedyede kurşunlayıp serum askısı ve oksijen tüpüyle vura vura öldürdüler
Suruç iddianamesine göre ilçe merkezindeki silahlı çatışmadan sonra Yıldız ve Şenyaşarlardan yaralılar Suruç Devlet Hastanesi’ne getirildi.
Şenyaşarlardan Celal, getirildiğinde can vermiş ya da vermek üzereydi.
Adil ve Ferit ise yaralıydı. Ancak yaraları ölümcül sayılmazdı. Mehmet ise yara almamıştı. Dört kardeş ambulanslarla geldiklerinde cehennemin içine düştüler.
Oğullarının yaralandığını öğrenen Esvet ile Emine Şenyaşar, hastaneye vardı.
Esvet, kapıda yumruklandı.
İçeride ise…
Mehmet Şenyaşar’a göre dayak, ambulanstan inerken başladı. Biri “Bunlar da onlardan” diye bağırınca Ferit’e sedyenin üzerinde vurdular.
Mehmet hastaneye kaçtı. Ancak bir kadın “Bu vatan hainidir” dedi ve saldırganlar Mehmet’i odaya sokup dövdü.
Mehmet ayıldığında, Ferit’le birlikte sedyede yatıyordu ve bacağından bıçaklanmıştı.
Bu sırada 5-6 saldırgan içeriye girdi, Mehmet’in bacağına ateş etti. Diğerleri de Ferit’e tekme tokat saldırdı.
Doktor vahşeti anlatıyor
Dr. Mert Yıldızdoğan, ölümcül hastaların alındığı kırmızı alana girdiğinde, yerde bir yaralıyı gördü.
Bu, Adil Şenyaşar’dı.
Birisi “Burada” diye bağırınca saldırganlar Adil’i tekmeleyerek dövdü.
Yıldızdoğan, kaçtı ve vücudunda kalıcı hasar olanların konduğu sarı alana geçti.
İfadesinden:
“Silah seslerinin geldiğini, bir metrekarelik kan gölü içerisinde bir kişiyi kafası kırılmış yatarken gördüğünü, kafasına çok darbe aldığını, derin yaraları olduğunu…”
Yıldızdoğan, yaralıya ilk müdahaleyi yaptı ve bay müdahale odasına gitti. Burada Celal Şenyaşar’a müdahale etti.
Celal’i getirenlere “Dışarıya çıkın” dedi.
Onlar silahlı kalabalığı göstererek, “Çıkarsak saldırırlar” dedi. Yıldızdoğan camdan kaçmalarına yardım etti.
Celal, belki ölmeyebilirdi.
Yıldızdoğan, kalabalıktan ötürü Celal’i tıbbi malzeme odasına götüremediği ve kendisi de gidip getiremediği için kurtaramadı.
Yıldızdoğan, bayan müşahade odasına geçti.
Korku filminden beter bir sahne:
“Tavandan suların aktığı, hastanın boynunda kesi olduğu, her yerinde kurşun izlerinin bulunduğu, barut koktuğu, boş kovanların yerde olduğu, hastanın vefat ettiği…”
Yıldızdoğan, dikkatlice baktığında, sedyedeki ölünün dakikalar önce yerde tekmelenen Adil olduğunu fark etti. Yerdeyken vücudunda iki kurşun vardı. Halbuki “Şimdi karnında, göğsünde, bacaklarında çok sayıda kurşun izi olduğunu, silah sesleri arasında tekrar vurulduğunu” anladı.
Yıldızdoğan, sarı alana döndü.
Esvet’in yanına gitti.
Odaya 50 saldırgan girdi.
İfadesinden:
“Oksijen tüpü kaldırılarak, hastanın üzerine atıldığı, bunun iki kez tekrarlandığı…”
Yıldızdoğan, “Kamera odaları nerede?” diye bağrışmalar duydu.
Bir kameranın sökülmüş olduğunu gördü.
‘İşi bitti’ dediler
Dr. Özge Güceoğlu, sarı alandayken, Esvet ve Emine Şenyaşar içeri girdi. Esvet, kapıda yumruk yemişti. Burnundan yaralanmıştı.
Güceoğlu, tampon yaptı.
Saldırganlar polis engelini aşıp odaya girdi.
Güceoğlu:
“Serum takılı demir askılığı alarak Esvet’in üzerine gittiklerini, boğuşma olduğunu, kendisinin şoka girdiğini ve kaçtığını…”
Güceoğlu, odaya döndüğünde doktor eşi Erdal’ın yaşlı adama müdahale ettiğini gördü. Esvet’in kafası metal bir serum askısıyla derin şekilde yarılmıştı.
Dr. Erdal Güceoğlu, saldırıdan önce bayan müşahade odasına girerken kapıda askerler, içeride Adil Şenyaşar vardı. Saldırganlar askerleri yararak, odayı bastı.
İfadesinden:
“15 kişinin yaralıya hücum ettiklerini, askerlerin direndiğini, odadan çıktığı esnada yoğun silah sesleri duyduğunu, korkudan dönüp bakamadığını…”
Güceoğlu, sarı alanda Esvet’le karşılaştı.
Güceoğlu:
“8-10 kişilik grubun içeriye girdiğini, iki şahsın oksijen tüpünü Esvet’in üzerine sert şekilde bıraktıklarını, diğerlerinin tekme ve yumrukla darp ettiklerini, Türkçe ‘iş bitti’ dediklerini...”
Ceset delik deşik
Polis Arif Şahin, bayan müşahade odasından 8-10 el silah sesi duydu. Özel Harekatçılar odaya girip silahla karşılık verdi. Saldırganlar kaçtı.
Polisler odada iki silah buldu.
İçeride sedyede Adil Şenyaşar vardı.
Polis Şahin, Adil’i dakikalar önce kırmızı alanda yerde tekmelenirken görmüştü. O an vücudunda 4-5 mermi girişi vardı. Şimdi müşahade odasında sağ göğüs tarafında yoğun bir şekilde, bir de boynunda yeni kurşun yaraları gördü. Ceset delik deşikti. Solda ise kardeşleri Ferit ve Mehmet yaralı halde yatıyordu.
Saldırganlar Yıldız Ailesi’nden
Dönemin Suruç Emniyet Müdürü Hüseyin Özen’e göre Yıldız ailesi’den 2 bin kişi hastanedeydi. İçeride uzun namlulu silahlarla ateş edildi.
Özen:
“Müşahade odası önünde 10-15 özel harekat polisinin barikat kurduğunu, uzun namlulu silahlarla havana ateş ettiğini, yaklaşık 50 kişiyi çıkardıklarını gördüm. Simalarına bakınca Yıldız ailesine mensup olduklarını düşünmekteyim.”
Gizli Tanık Petek ise Suruç Belediyesi’nde zabıta olarak görev yapan Mikail Coşkun’un hastanede saldırganlar arasında olduğunu iddia ediyor.
Müşahede odasının tavanında 31 delik, yerde 30 kovan
Adil Şenyaşar’ın vücudundan 17 kurşun çıktı. Üçü hastaneye gelmeden önceki kavgadan kaynaklıydı.
14’ü ise hastanede isabet etti.
Adil’i öldüren iki mermi Yıldız’ın ağabeyi Enver Yıldız’a ait ‘Ruger’ marka tabancadan ateşlendi. Diğer kurşunlar Baretta’dan çıktı. Celal’i öldüren kurşunlar da bu silahtan ateşlendi.
En az iki silah kullanıldı.
Adil’in elinde barut izine rastlandı.
Esvet, Celal, Mehmet ve Ferit’te ise atış izi yok.
Esvet’te yedi bıçak yarası saptandı.
En az iki bıçakla yaralandı.
Bıçak yaraları öldürücü değildi. Oksijen tüpü, serum askısı ve sert cisimler öldürdü. Vücudundan bir de metal cisim çıktı.
Tavanda, duvarda, sedyede kurşun
Bayan müşahade odasında Mehmet ve Ferit yaralı, Adil ise ölü bulundu.
Zeminde 27 adet uzun namlulu mermi kovanı, 10 adet dokuz milimetrelik mermi kovanı, iki adet 7.65 mermi kovanı, bir adet dokuz milimetrelik fişek, bir adet nüve, bir adet deforme mermi çekirdeği elde edildi.
Asma tavanda 31 mermi giriş çıkış deliği oluştu.
Su boruları delik deşikti.
Duvara dokuz mermi isabet etti.
Mermilerden biri izole odasına, dördü bay müşahade odasına geçti.
İkisi duvara saplandı.
Üstünde sırt tahtası bulunan sedyede yoğun kan görüldü. Sırt tahtasında mermi giriş noktası vardı.
Bay müşahade odasında sol duvarda dört mermi çıkış noktası, sağ duvara saplanmış bir mermi çekirdeği elde edildi.
İki silah bulundu. ‘Baretta’ marka silahın horuzu kurulu, emniyeti açıktı. Atım yatağında mermi vardı. İkinci silahın şarjöründe dokuz, atım yatağında bir mermi bulundu.
İki ambulansa kaldırım taşı attılar, lastikleri bıçakladılar
Suruç Devlet Hastanesi’nde linç edilen yaralıların Şanlıurfa’ya sevki kararlaştırıldı.
Fakat Yıldızlar kapıda barikat kurup engelledi.
Ambulans şoförü Hüseyin Taş yaralıları almak için görevlilerin gittiğini, boş sedyeyle döndüklerini, saldırganların “Yaralı almayacaksınız” diye iteklediğini belirtiyor.
Aykut Yazıcı, yaralı Mehmet Şenyaşar’ı hastaneden çıkarmaya çalıştıklarını, 100-150 kişilik grubun ambulansı durdurup saldırdığını, kapıyı tekmelediklerini, camları taşlarla kırdıklarını, lastikleri bıçakladıklarını anlatıyor.
Bu anları gösteren kamera görüntülerinin içeriği iddianameye geçirildi. Bir görüntüde, “Grubun ambulansa taşla saldırıp peşinden koştuğu, başka bir ambulansın geldiği ve kalabalığın aracın kapısını açmaya çalıştığı” anlatılıyor.
Diğer görüntüde, “Kalabalığın ambulansın önünü kestiği, bir şahsın tekme, diğerinin taş atarak saldırdığı, üç şahsın ambulansın kapısını açmaya çalıştığı” belirtiliyor.
63 B 6250 plakalı ambulansın sol kapısında göçme ve iç kısım zeminde kırık cam parçaları tespit edildi.
63 AJ 061 plakalı ambulansın sol ve sağ arka ile ön lastiklerinin havası inmiş vaziyette, arka sol ve sağ kapı kaportada göçme, sağ ve sol ön camda kırık, ön camda çatlak ve göçme olduğu; ön kaputta kaldırım taşı, aracın her yanında cam kırığı bulunduğu görüldü.
Bu yüzden şikayetçiler arasında Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğü de yer alıyor.