Dün İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) Saraçhane’deki binasındaydım. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun terör soruşturmasına ilişkin basın toplantısını izledim.
Soru faslında el kaldırdım.
‘Ahmak Davası’nda iki yıl yedi ay hapis verilmesinden üç gün sonra Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Hukuk Politikaları Kurulu üyesi Mehmet Uçum’un www.haberturk.com'da yayınlanan yazısında kararı savunduğunu söyledim.
Uçum’un “Karar hukuka uygunluğu açısından bakıldığında muhtemelen onaylanır” diye yazdığını hatırlattım.
Ve sordum:
“Henüz mahkeme gerekçeli kararını açıklamış değil. Gerekçeli kararı açıklanmamış karara ilişkin istinafı da atlayarak, Yargıtay’da onaylanacağını ifade etti. Böyle bir değerlendirmeyi nasıl yorumluyorsunuz? Acaba bu, Cumhurbaşkanı’ndan bağımsız bir görüş müdür?”
İmamoğlu’nun yanıtına yazımın sonunda yer vereceğim.
Şu tesadüfe (!) bakın ki…
Ekrem İmamoğlu Davası’na bakan İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi, birkaç saat sonra 17 sayfalık gerekçeli kararını açıkladı. “Acaba” diyorum, yönelttiğim soru gerekçeli karar yazımını hızlandırmış olabilir mi?
“Abartıyorsun” diyeceksiniz.
Hiç abartmıyorum.
Çünkü…
İmamoğlu’nun avukatı Kemal Polat’ın verdiği bilgiye göre son duruşmada Sesli ve Görüntülü Bilgi Sistemi (SEGBİS) yöntemiyle kaydedilen ikinci oturumunun dökümü yapılmış ve UYAP sistemine yüklenmiş değil.
Hakim Mehdi Komşul’un tüm konuşulanları ezberinde tutması mümkün olmadığına göre eksik evrak üzerinden gerekçeli karar yazdığı anlaşılıyor. Cezanın daha baştan, yani soruşturma açılırken belli olduğu davada, tutanak eksikmiş-tammış, bir hükmü mü var sanki?
İçtihatta yok
Gerekçeli kararda, ‘ahmak’ı hakarete sokmak için bin dereden su getiriliyor. Türk Dil Kurumu’na göre ‘ahmak’ın aklını gerektiği biçimde kullanma yeteneği olmayan, zekası gelişmemiş, aptal, bön, budala anlamlarına geldiği yazılıyor.
Halk dilinde ise aptal, budala ve geri zekalı ile eşanlamlı olduğu belirtiliyor.
Neden mi bu açıklamalara gerek duyuluyor?
Karardan en can alıcı alıntı geliyor:
“Direk(t) ahmak kelimesi ile ilgili Yargıtay kararı bulunmasa da ahmakla eşanlamlı olan aptal, budala, geri zekalı sözcüklerinin kullanılması durumunda hakaretin oluşacağına dair birçok Yargıtay kararı bulunmaktadır.”
Bu bir itiraf!
Siyaseten karar verildiğinin itirafı…
Karardan anlıyoruz ki Yargıtay içtihadında bugüne kadar hiç kimse ‘ahmak’ ifadesinden ötürü ceza almamış.
Sanmayın ki, bu yüzden dava açılmamış.
Muhtemelen yüzlerce dava vardır.
Fakat Yargıtay, ‘ahmak’ı hakaret saymamış.
Dolayısıyla Hakim Komşul, ‘ahmak’a hakaretten ceza vermek için içtihat bulamayınca eşanlamlısından örnek getiriyor. Sanırım Türk yargısı eşanlamlı kullanımdan ötürü ilk kez ceza veriyor. O da Komşul’a nasipmiş!
Komşul, Yargıtay’ın beş kararını dayanak alıyor.
Ki kararlardan biri, bozma…
Onama değil.
Dört kararda hangi ifadenin suç görüldüğünü açıklamıyor. Yalnızca karar numaraları yazıyor.
Oysa yargılamaya sunulan bilimsel mütalaada Yargıtay’ın aksi yönde 20 kararı, içerikleriyle birlikte sıralanıyor.
Geçiyorum ‘ahmak’a ceza vermeyi; Yargıtay, “Allahsız kitapsız”, “Karaktersiz”, “Beş para etmez bir insansın” ve “IQ seviyen düşük” ifadelerini eleştiri sayıyor.
Kravat takan tecavüzcü indirim alırken…
Komşul, indirim uygulamama nedenini yazarken İmamoğlu’na eski Ordu Valisi Seddar Yavuz’a hakaretten verilen 6080 TL’lik para cezasını gerekçe gösteriyor.
Ancak bu ceza kesinleşmemiş.
Bozulabilir de…
Üstelik ‘ahmak’tan ağır bir ifade kullanıldığı halde sadece para cezası verilmiş.
İmamoğlu’nun “Olmaması gereken bir dava, boş işler bunlar” sözleri ve bir TV kanalındaki “Şu mahkemeden utanç duyuyorum. Böyle bir yargılama olmaz. Şaka gibi. Trajikomik bir durum” açıklaması, diğer sözde gerekçeler…
İmamoğlu’nun hem açıklamaları hem de yargılama sürecindeki davranışları ile “yargılamayı ciddiye almamış” olduğu, bu yüzden takdir indirimi yapılmadığı belirtiliyor.
Kravat takan tecavüzcünün, takım elbise giyen katilin ve alttan alan yılışık dolandırıcının yararlanabildiği indirimden, yargılamayı ciddiye almadığı için İmamoğlu yararlanamıyor, öyle mi?
Ciddi olamazsınız!
Ciddiyetsiz bir dava
İmamoğlu Davası Erdoğan iktidarının çıkarları için Beştepe’de tasarlandı, İstanbul Anadolu Adliyesi’nde uygulandı.
Beraat verecek hakim sürüldü ve yerine AK Parti’yle bağlantılı ‘uygun’ hakim temin edildi.
Karar duruşmasından bir gün önce Beştepe, İmamoğlu Zirvesi için toplandı.
Türk Milleti adına değil, Beştepe adına karar verildi.
Bu iddiayı doğrularcasına Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Uçum, cezanın onanacağını yazdı.
Saraçhane’ye dönersek…
İmamoğlu, Uçum’un yazısına ilişkin sorum üzerine şöyle dedi: “Uçum, her şeyi anlatmış, bir tek zamanını yazmamış. Uçum, böyle bir şeyi ifade ettiği an itibariyle aksi söylenmedikçe, aksi bir tutum alınmadıkça, bu tutum ayıplanmadıkça, sarayın iradesi anlamına gelir.”
Bütün bu manzarada en gayriciddi vaziyet, İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kendisinin ciddi ciddi yargılama yaptığını ve adalet sağladığını sanmasıdır.
AK Partili Uysal ve Vali Yerlikaya, zorunluyken arşiv araştırması yaptırmamış
İmamoğlu, dün Saraçhane’de, İçişleri Bakanlığı’nın başlattığı terör soruşturmasına ilişkin çarpıcı bilgiler verdi.
İçişleri Bakanlığı’nın iddiası şu:
İBB’nin 1 Ocak 2019’dan 31 Temmuz 2022’ye kadar işe aldığı 25 bin kişiden 1668 kişinin terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı olduğunu, bunlardan 505’inin işe girişlerine engel hal bulunduğunu, 484’ünün ise güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmadan işe alındığını iddia ediyor.
Oysa Anayasa Mahkemesi, gizlilik dereceli birimlerde, silahlı kuvvetlerde, istihbaratta, ceza ve infaz kurumlarında görev yapanlara şart koşulan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının bütün çalışanlara uygulanmasını getiren kanun maddesini 29 Kasım 2019’da iptal etti.
İçişleri Bakanı Soylu, Ocak 2021’de kamu kurumları ve yerel yönetimlere gönderdiği yazıda, “Yasal düzenlemeye kadar güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmaması gerektiğini” bildirdi.
Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu, 7 Nisan 2021’de çıktı.
İmamoğlu, şöyle diyor:
“Şimdi bizi o dönemde niye yapmadınız diye savcılığa veriyorlar.
Yasa yok, genelge ‘Yapmayın’ diyor.
Valilik talebimizi reddediyor.
Ama bakan ‘Yapmalıydınız’ diyor.
Bizim kendi emniyet teşkilatımız mı var, bunları yapacak.”
Kaldı ki İmamoğlu’nun paylaştığı evraklardan da anlaşılıyor ki İBB, AYM’nin iptal kararı verdiği 29 Kasım 2019’dan sonra bir çok çalışanın güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması için valiliğe başvurmuş. Valilik de “AYM’nin.. iptal kararına istinaden evrakınız işlemsiz olarak iade edilmiştir” diye karşılık vermiş.
İBB ne yapabilirdi?
Zabıtadan istihbarat timleri kurup çalışanlar hakkında bilgi mi toplayacaktı?
İBB’yi 31 Mart 2019’a kadar yöneten AK Partili Mevlüt Uysal ile 6 Mayıs 2019’dan 27 Haziran 2019’a kadar kayyum sıfatıyla idare eden Vali Ali Yerlikaya döneminde işe alınan 4116 kişiden 1800’ü için, kanun emretmesine rağmen güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması istenmemiş!
İmamoğlu’nun toplantısı bitince…
İçişleri Bakanı sahneye çıktı.
Soylu, yaptığı açıklamasında, 709 kişinin bizatihi, 959 kişinin birinci ve ikinci derece yakınının terörle irtibat ve iltisaklı olduğunu, toplam 1668 kişinin işe alındığını söyledi.
1427’sinin İmamoğlu, 191’inin Uysal, 50’sinin Vali Yerlikaya döneminde işe girdiğini anlattı.
Uysal ve Yerlikaya döneminde alınanlardan hiçbirinin, ancak İmamoğlu’nunkilerden 920’sinin ‘işe girme engelinin olmadığını’ savunan Soylu, rakamı 505’e indirdi.
Listeden 21 kişi daha çıkardıklarını söyledi.
Etti, 484!
Neden 1668’e çıktı.
Neden önce 505’e, sonra 484’e indi.
Anlamak mümkün değil.
Öte taraftan Soylu, Aralık 2021’de İBB’deki terörist sayısının 557 olduğunu savunmuştu.
Herhalde Uysal ve Yerlikaya’yı sorumluluktan kurtarmak için ‘işe girmeye engel teşkil edecek hal’ diye hukuka aykırı kavram üretiliyor. Ne yasada var, ne de uygulamada. İrtibat ve iltisak kavramları gibi adamına ve partilisine göre başka uygulanan bir hukuk dışılık anahtarı daha bu.
Ayrıca Soylu, hem Kadir Topbaş ve hem Uysal döneminde işe alınan, 10 ayrı bombalı eylemden sabıkalı “İki üç İBDA/C’linin sayıca tolere edilebileceğini” söylüyor.
Bu kişilerin işe girdiği tarihte belediye, AK Parti’de.
İçişleri Bakanlığı’nda Soylu var.
Kaldı ki güvenlik soruşturmasına ve arşiv araştırmasına gerek yok. Bombalı eyleme katıldıkları sabıkalarında yazıyor.
Aynı dönemde İBB, İBDA/C’nin paravan örgütü olan derneğe yardımda bulundu.
Bu da mı fark edilmedi?
İmamoğlu, 2019’dan önce işe girenlerin incelemeye alındığını söyledi.
AK Parti iktidarı ‘Ahmak Davası’ ile bir elini kelepçeledikleri İmamoğlu’nu, olur da ceza almaktan kurtulur diye, terör soruşturmasıyla diğer elinden de bağlamak istiyor.
Ancak İmamoğlu, son ana kadar savaşacak.
Çekilirse…
Vuruşarak çekilecek.
O bakan, Bekir Bozdağ mı?
Fox TV’nin başarılı muhabiri Gülşah İnce, dün Saraçhane’deki toplantıda söz aldı ve geçen cuma günü bu köşede kaleme aldığım “Beştepe’de İmamoğlu zirvesi”ni sordu.
İmamoğlu, şu yanıtı verdi:
“Açıkçası belli duyumlar, bize bazı önemli kişilerin aktardığı detaylar var. Konuyu aktaranların sözlerinden, bir bakan olduğu bana aktarıldı. ‘Eğer öyle bir bakan var ise, o bakan kimdi’ dersek aklımıza kim gelir?”
Cumadan beri bekliyorum.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, toplantıya katıldıkları halde susuyorlar.
Ne “Toplandık” diyorlar.
Ne “Bu toplantı olmamıştır” diye beni yalanlıyorlar.
En iyisi, İmamoğlu’nun merakını gidereyim.
Toplantıya katılan bakanın Bekir Bozdağ olduğu iddia ediliyor.
Yani Adalet Bakanı.
İddia doğru ise…
Bozdağ’ın görev alanındaki İmamoğlu Davası’nda duruşmadan bir gün önce bu toplantıya katılması, yargı üzerindeki siyasi müdahalenin kanıtı değil mi?
Ancak Bozdağ’ın İmamoğlu’na ceza verilmesine şiddetle karşı olduğu iddia ediliyor. Bozdağ, cezadan rahatsızlık duyuyorsa, yargı eliyle yapılan bu darbeye dur demesi gerekmez mi? Bozdağ’ın ‘içinden’ ya da ‘dost sohbetinde’ karşı olduğunu ifade etmesi, yargı darbesinin kendi bakanlığı döneminde yapıldığı gerçeğini değiştirmeyecek.
Kaftancıoğlu, Saraçhane’de yoktu, çünkü…
İmamoğlu’nun Saraçhane’deki toplantısına Altılı Masa’nın biri hariç, tüm İstanbul il başkanları katıldı.
Katılmayan kişi…
İmamoğlu ile bir süredir gerginlik yaşadığı iddia edilen CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’ydu.
Kaftancıoğlu, bir gün önce İBB tarafından aranarak, toplantıya davet edilmişti.
Kaftancıoğlu’nu aradım.
Neden katılmadığını sordum.
Yurtdışında okuyan kızını havalimanına götürdüğünü, toplantı ile uçak saati çakıştığı için gelemediğini anlattı.
Kaftancıoğlu’nun açıklaması bu şekilde.
Bu arada, Saraçhane sürecine rağmen İmamoğlu ve Kaftancıoğlu gerginliği yatışmadı.
Hatta İmamoğlu, geçen pazar günü Ahlatlıbel’de Kılıçdaroğlu ile yaptığı baş başa görüşmede, şikayet ve anlaşmazlık konularından biri olarak Kaftancıoğlu ile yaşadığı gerilimi masaya getirdi. “Bu mesele artık çözülmeli” dedi.
Akşener’in Ahlatlıbel’deki üç mesajı
Yakın siyasi tarih yazılırken adı en çok anılan mevkilerden biri Ahlatlıbel olacak.
Muhalefet 12 Şubat 2022’de Altılı Masa’nın ilk buluşmasından beri en kritik toplantılarını CHP’li Çankaya Belediyesi’nin Ahlatlıbel tesislerinde gerçekleştiriyor.
Bu toplantılardan sonuncusu önceki akşam yapıldı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu ve İyi Parti lideri Akşener, Saraçhane sürecinde hasar alan ilişkilerini onarmak için akşam yemeğinde baş başa görüştü.
İyi Partililere göre davet pazar akşamı Kılıçdaroğlu’ndan geldi.
Akşener’i arayan CHP lideri görüşmek istediğini söyledi.
Salı için sözleşildi.
İlk önce evde buluşma planlandı. Fakat gizli-kapaklı olduğu düşünülmesin diye Ahlatlıbel’de karar kılındı.
Görüşme iki buçuk saat sürdü.
Liderler herhangi bir açıklama yapmadı.
CHP ve İyi Parti kulisleri dün adeta kapı duvardı.
Bir kaynağıma göre “İlk kez bir şeyler açık açık söylendi.”
Neler mi?
Akşener, Saraçhane’de İmamoğlu’na verdiği desteğin CHP’de haksız şekilde eleştirilmesinden ötürü kırgın ve kızgın olduğunu ifade etti.
İmamoğlu’nun yanında durmak gerektiğini, hakkını gasp edip oldubittiye getireceklerini, Saraçhane’ye giderek oyunu bozduğunu ve Kılıçdaroğlu’nu arayıp ulaşamadığını kaydetti.
Buna rağmen kimi CHP’lilerin ve CHP’ye yakın gazetecilerin kendisini ve İyi Parti’yi bilinçli şekilde hedef aldığını söyledi.
Akşener, başörtüsüne ilişkin anayasa değişikliğine de girdi. Tartışmayı Kılıçdaroğlu’nun açtığını hatırlatarak, “Bu meseleyi siz çözmelisiniz” dedi.
Diğer taraftan Akşener, “Bu seçim kolay olmayacak” diyerek, kazanacak aday vurgusunu tekrarladı.