Meğer bu, AFAD çalışanı tarafından kurum aracıyla yapılan ilk altın ve cep telefonu kaçakçılığı değilmiş.
Meğer Suriye sınırındaki en az dördüncü seferiymiş.
Meğer kaçak eşyaların teslim edileceği Suriyeli şüpheli kayıpmış.
Hatay’ın Cilvegözü Sınır Kapısı’nda 21 Kasım günü bir AFAD aracında 12 kilo altın ve 188 cep telefonunun ele geçirilmesinden söz ediyorum.
Geçen hafta yazmıştım.
İdlib’den teslim aldığı altınları ve cep telefonlarını Reyhanlı’ya getirmek üzere yola çıkan Hatay AFAD İl Müdürlüğü enformasyon görevlisi A.K. ve Suriyeli suç ortağı A.S., Reyhanlı Sulh Ceza Hakimliğince tutuklanmıştı.
1000-2000 dolar alıyor
AFAD’ta 13 yıldır çalışan A.K., sorgusunda, yaklaşık 1.5 yıldır Suriye’ye gidip geldiğini, sınırdan geçireceği eşyaları ‘Muhammed’ adlı Suriyeliden kutular halinde aldığını ifade ederek, şöyle diyor:
“Kutularda telefon olduğunu biliyorum. Altın olduğunu bilmiyordum. Kutuların içerisine bakmıyordum.”
A.K., her bir kaçakçılık için 1000 veya 2000 dolar aldığını öne sürüyor.
Daha önce üç kez sınırdan mal geçirdiğini belirten A.K., “Son iși yapmadan önce üç defa gümrükten eşya geçirdim. Geçirdiğim eşyaları bana Muhammed teslim etmiştir” diyor.
Eşyaları Reyhanlı-Kırıkhan yolu üzerinde A.S. adlı Suriyeliye teslim ettiğini kaydeden A.K., “Taşıma karşılığı parayı bana A.S. vermektedir. Bu paraları elden verdi” diyor.
A.K., eşyaların ele geçirilmesinden sonra A.S.’nin yakalanması için memurlara yardımcı olduğunu söylüyor.
‘Ben emanetçiyim’
Suriyeli A.S., kendisinin sadece emanetçi olduğunu savunarak, “Altınlar bana emanet olarak verildi. Ben de sahibine verecektim” diyor.
Suriye’deki ‘Abdo’ adlı arkadaşının “A.K. sana eşya getirecek. Bunu alıp B.Ş. ismindeki kişiye teslim et” diye ricada bulunduğunu ileri süren A.S., şöyle diyor:
“Gelecek eşyaların ne olduğunu bilmiyordum. İçerisinde altın olduğunu tahmin ettim. Çünkü Abdo, kuyumculukla uğraşırdı.”
A.S.’nin avukatları ise “Müvekkilimiz eşyaların gümrüklenmiş olduğunu düşündüğünden rica üzerine teslim alıp söylenen kişiye teslim etmeyi kabul etmiştir. Bu şekilde daha önceki bir tarihte A.K.’den Abdo’nun ricası üzerine paket teslim almıştır. O teslimatta herhangi bir sıkıntı yaşanmamasına güvenerek, ikinci teslimatı kabul etmiştir” diyor.
Avukatları A.S.’nin tüccarlık yaptığını, sürekli Suriye ile irtibat halinde olduğunu, 10 yıldır Türkiye’de yaşadığını ve aylık 15.000 dolar gelir elde ettiğini belirtiyor.
A.K., kaçak eşyaları ‘Muhammet’ adlı Suriyeliden aldığını ileri sürerken, A.S.’nin ‘Abdo’ adlı kişiden söz etmesi yalan söylediklerini düşündürüyor.
Bir Suriyeli hala kayıp
A.S.’nin üç, A.K.’nin iki avukat tarafından savunulması dikkat çekiyor.
İki, şüpheli kaçakçılıktan tutuklandı.
Kararda, altınlar ve telefonların teslim edileceği B.Z.M.E. adlı Suriyelinin hala yakalanamadığı ifade ediliyor.
Damadı balyozla öldürüp cesedi araç lastiği içinde yaktılar
Erdal Öztürk, 4 Aralık 2007’den beri kayıp.
Kaybolduğu tarihten 16 yıl sonra cinayete kurban gittiği ortaya çıktı.
Kayınpederi, iki kayınbiraderi ve bacanağına Öztürk’ü öldürüp cesedini yaktıkları iddiasıyla dava açıldı.
Gizli tanık ifşa etti
Gaziantep’te yaşayan Öztürk, 2007 yılında Hanifi Yılgın’ın kızı Sevgil ile imam nikahıyla evlendi. Öztürk’ün kız kardeşini kaynı Mehmet Hanifi ile nikahladılar.
Öztürk kumar oynadığı, çalışmadığı ve ailesine bakmadığı için kayınpederi ve kayın biraderleriyle kavga etmeye başladı.
Hanifi Yılgın, kızının evini, kendilerinin oturduğu Karahöyük köyüne taşıdı.
Damadını köydeki briket hanesinde çalıştırdı.
Ancak o, kumardan vazgeçmedi.
Borçlarından ötürü alacaklılar Yılgın’ın kapısını çaldı.
Yılgın, borçları üstlendi.
Öztürk, birdenbire ortalıktan kayboldu.
Normalde köşe bucak aranması gerekmez miydi?
Öyle olmadı.
Yılgın, kızı Sevgil’i birkaç ay sonra başkasıyla evlendirdi.
Sevgil, “Erdal belki gelir, beni neden evlendiriyorsun” deyince kızını tersledi.
Oğlu Mehmet Hanifi’nin eşi ve Öztürk’ün kardeşi Gülbahar da aynı soruyu yöneltti.
“Onun işi bitti, artık gelmez” dedi.
Öztürk üzerindeki karanlık 16 yıl kalkmadı.
Tam unutulmuştu ki…
16 yıl sonra gizli tanık ortaya çıktı.
Gizli tanık, “Öztürk’ün kurmar borcundan ötürü Hanifi Öztürk tarafından briket hanede dövülerek öldürüldüğünü, cesedinin tekerleğin içine koyularak yakıldığını” kaydetti. Yılgın’ın oğulları Mehmet Hanifi ve Orhan ile damadı Resul’un cinayete yardım ettiğini söyledi.
Evde toplantı: Ben öldürdüm
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatınca baba Hanifi Yılgın, ailesini evde topladı.
Yılgın’ın emriyle telefonlar kapatılıp salona kondu.
Sevgil, babasına “Eşim Erdal'a ne yaptın?” diye sordu.
Yılgın, “Öldürdüm” dedi.
Yılgın, torunlarının ifadelerine göre toplantıda şunları anlattı:
“Erdal’ı briket haneye çağırdım. Mehmet Hanifi, Resul ve Orhan da vardı. Erdal’ın ellerini ve kollarını bağladılar. Balyozla vurdum. Orhan, ‘Baba bırak’ dedi. ‘Siz karışmayın, onun hakkı ölüm’ dedim. Erdal’ın öldüğünü anlayınca araç lastiğine cesedini koyarak, benzin dökerek yaktım.”
Orhan: Mehmet Hanifi balyozla vurdu
Baba Hanifi, oğulları Mehmet Hanifi ve Orhan ile damat Resul gözaltına alındı.
Dördü savcılıkta birbirlerini suçladı.
Orhan’a göre cinayeti, kardeşi Mehmet Hanifi işledi.
Orhan, ifadesinde şöyle dedi:
“Mehmet Hanifi levyeyi alıp Erdal'ın koluna ve omzuna vurdu. Erdal balyozla vuracağı esnada engel olduk. Mehmet Hanifi, balyozu elinden alarak Erdal’ın kafasına vurdu. Erdal’ın ölmüş olabileceğini düşünerek başımın belaya girmesinden korkup gittim.”
Baba Hanifi de cinayeti oğlu Mehmet Hanifi’nin işlediğini ileri sürüyor. Olay anında kendisinin briket hanede olmadığını savunarak, şunları söylüyor:
“Mehmet Hanifi, levyeyle Erdal'ın kafasına vurmuş. Öldüğünü anlayınca cesedi traktörün römorkuna koymuş. Eski lastiklerden birinin içine yerleştirmiş. Dere yatağına götürmüş. Mazotu döküp ateşe vermiş.”
Mehmet Hanifi ise babasını suçluyor.
Sonradan bir akrabasının “Baban Erdal'ı briket hanede öldürdü ve cesedini yaktı” demesi üzerine olayı öğrendiğini iddia ediyor. “Erdal’ın öldürülmesine karışmadım” diyor.
Resul Yılgın ise cinayetle bir ilgisinin bulunmadığını söylüyor.
Lastik bulundu, DNA incelenemedi
Hanifi Yılgın, “Oğlum cinayetten sonra beni oraya götürmüştü” diyerek, cesedin yakılarak, üzerine toprak örtülen eski dere yatağını savcılığa gösterdi.
Dört-beş metre derinlikte yanmış bir lastik bulundu.
DNA bütünlüğü bozulduğu için lastik parçası ve toprakta inceleme yapamadı.
İddianameye göre bu, “cesedin yakılıp olayın üzerinden zaman geçmesinden” kaynaklanıyor.
Ancak Yılgın’ın 3000 metrekarelik arazide 20 metrekarelik bir alanı net şekilde gösterdiğine dikkat çekiliyor. Bu alanda yanmış lastik bulunmasının şüphelilerin maktulü öldürerek, cesedi yaktıkları hususunda yeterli ve kuvvetli bir delil olduğuna işaret ediliyor.
Hattı kayın biraderinin telefonunda açıldı
HTS analizi katilin kimler olabileceği konusunda fikir veriyor.
Rapora göre…
Öztürk, 4 Aralık 2007’de saat 10.36’da briket haneye geldi ve o saat itibariyle telefonu kapandı.
Öztürk’ün telefonu bir daha kullanılmazken, hattı ise 21 Aralık’ta kayın biraderi Mehmet Hanifi Yılgın’ın telefonunda açıldı.
Bu kanıtlara rağmen Öztürk’ü kimin veya kimlerin öldürdüğü tespit edilemedi. İddianamede cinayetin eylem birliği içerisinde işlendiği ileri sürülüyor.
Elde, itiraf ve ifadeler var.
Ancak Öztürk’ün cesedi bulunabilmiş değil.
Ceset olmadan bir karar verilebilecek mi, yaşayıp göreceğiz.