Potansiyel Cumhurbaşkanı adayı olduğu için mi… Bir döneme damga vurduğu için mi…
Bilmiyorum.
Ama Abdullah Gül iki yıl da bir gündeme geliyor. Bir süre konuşuluyor, sonra unutuluyor.
Mesela 2020 yılında verdiği röportajda ‘Gezi olayları ile gurur duyuyorum’ dediği için tartışılmış.
Mesela 2018 seçimleri öncesi Millet İttifakı’ndan davet beklemesiyle gündeme gelmiş. Biliyorsunuz, Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu ‘ortak aday’ gösterilmesi için çok uğraşmıştı.
Kılıçdaroğlu ikna olmuş, Akşener ‘milletime söz verdim ben de aday olacağım’ deyince Gül, boynunu bükük evinde oturmak zorunda kalmıştı.
Gül geçen gün yine kapsamlı bir röportaj verdi. Röportajın manşeti Erdoğan adını telaffuz etmemesiydi.
Adını vermedi ama sert dille eleştirmekten geri durmadı. Şöyle dedi:
“Dini tamamen hayatın dışında tutmak diye bir şey gerçekçi değil.
Burada önemli olan şey şu, dini bir araç olarak kullanmaktan uzak durmak.
Çünkü din, zamanların, mekanların çok ötesinde bir mevzu, inanç.
Siyaset ise konjonktürel bir yapı. Siyasetin doğasında başarılar olduğu kadar başarısızlıklar da var, bazen beyaza bilerek siyah deme durumları söz konusu.
Eğer kendinizi bir dinin temsilcisi veya partinizi bir din partisi gibi sunmaya başlarsanız bütün bu yanlışlıklar, noksanlıklar sonunda dine atfedilir. Bu çok tehlikeli bir durum. Bu dinin anlatılmasına da, tebliğine de en büyük zararı veren büyük bir sorumsuzluk olur.”
Bu sözlerin adresi Erdoğan değil mi? AKP değil mi? Erdoğan’ın bakanları değil mi?
Dini araç olarak kullanan onlar…
Hemen örnek vereyim. Erdoğan faiz sebep enflasyon sonuçtur. Faiz indirilirse enflasyon da iner teorisini kanıtlamak için ikinci kez hamle yaptı. (İlki 128 milyar dolara mal olmuştu, demek ki!..) Yine emirle faizi aşağı çekti.
Sonrasını biliyorsunuz zaten. Kur patladı, dolar aldı başını gitti, dolar enflasyonu azdırdı. Yüzde yüz enflasyonla yaşamaya başladık. Fakirleştikçe fakirleştik.
Neyse mevzuu bu değil. Dinin araçsallaştırılması…
Enflasyon ve kur aynı anda patlayınca Erdoğan partisinin grup toplantısında AKP’li vekillere seslenirken ne demişti?
Nass var sizi de bağlar beni de demişti. Bir Müslüman olarak ‘nass’ı uygulamak zorundayım demişti.
Yaptığı hatayı, yanlışını Kuran’la örtmeye kaktı.
Dini kullandı. Abdullah Gül’ün kastettiği bu. O açık açık söylemedi, ima etti ben açık açık yazayım dedim.
Bir de İçişleri Bakanı Soylu var. ‘Biz kendimiz yapmıyoruz, bize yaptıran Allah’tır’ deme cüretini gösteren Soylu.
Ne diyeyim! Allah affetsin…
Gelelim Gül’e…
Ne yapacak? Hala Cumhurbaşkanı adayı olmak istiyor ama artık imkânsız. 6’lı masanın adayı belli gibi, açıklanacağı günü bekliyor.
Peki ne yapacak?
11. Cumhurbaşkanı olarak evinde oturacak. Çünkü ayağına gelen fırsatları kaçırdığı söyleniyor…
O fırsatlar neydi?
10 Ağustos’ta Erdoğan halkın oyuyla Cumhurbaşkanı seçildi. 27 Ağustos’ta devir teslim töreni yapıldı. Bu arada Erdoğan’ın planını görüp, niyetini anlayıp Cumhurbaşkanlığından istifa edebilirdi. Büyük bir araç konvoyuyla gövde gösterisi yaparak AKP Genel Merkezi’ne gidip üye olup genel başkan adayı olduğunu açıklayabilirdi…
Bu Erdoğan’a kafa tutmak anlamına gelirdi.
Erdoğan sessiz mi kalırdı, karşısına aday çıkarıp reste rest mi derdi bilinmez. Kazanır mıydı, kaybeder miydi bu da soru işareti. O tarihte partili cumhurbaşkanı uygulaması olmadığı için delege kendilerini iktidarda tutacak kişi olarak gördükleri Gül’e sarılabilirdi…
Geçmişe mazi!... Ne söylesek boş…
2018 seçimlerinde de Millet İttifakı’nın davetini beklemeden Cumhurbaşkanı adaylığını açıklayıp Erdoğan’ın karşısına çıkabilirdi.
100 bin imza toplardı herhalde. Bunu da yapmadı. İkinci fırsat da buydu…
DEVA Partisi’nin başına da geçebilirdi. Aktif siyaseti bıraktığımı açıkladım, sözümden dönmem diyerek bu yolu da seçmedi.
Mecbur evinde oturacak… Bu arada yakında demeç verecek kimseyi de bulamayabilir!
Aslında Gül maçı Gezi olaylarında kaybetti. Kendisi kabul etmiyor, destekleyen demeçler verdiğini söylüyor.
Evet verdi. O günlerde…
‘İyi niyetli olarak verilen mesajların alındığını’ söyledi…
‘Demokrasi sadece seçim demek değildir seçimin ötesi vardı’ dedi.
Ama… Kuzey Afrika gezisinden dönen Erdoğan Gezi protestolarına katılanları çapulcu ilan ettikten sonra… Gezi’nin en hararetli günlerinde Rize’ye gitti. (Kaçtı da diyen var) Çay topladı, fotoğraf verdi.
'Bir dakika sayın Başbakan bu gençleri bu insanları dinlemek lazım, anlamak lazım, bu feryatları duymak lazım' diyemedi.
Lider gibi davranamadı. Maçı orada kaybetti…