Erdoğan’ın 10 büyükelçiyi hedef göstermesinin ardından “persona non grata” (diplomasi dilinde istenmeyen kişi ilanı) şeklinde yorumlanan açıklamalarının, Türk diplomasisine olası yansımalarını emekli Büyükelçi Uluç Özülker ve Oğuz Demiralp ile konuştuk.
‘Erdoğan’ın tutumu yanlıştır’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diplomasi üslubu bakımından yanlış bir dil kullandığını ifade eden emekli büyükelçi Uluç Özülker, söz konusu olayları değerlendirmesinden evvel diyalog vurgusu yaptı. Özülker, “Diyalog her yerde kurtarır. Her zaman değindiğimiz diyalog problemini büyükelçiler olayında da görüyoruz. Bir ülkenin cumhurbaşkanın böyle bir açıklama yapması pek tabii yanlıştır” ifadelerini kullandı.
ABD Başkanı Joe Biden ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasında krize dönüşen "görüşme" konusunun da diyalog sorunundan kaynaklandığını belirten Özülker, “ABD’nin geleneği şudur; başkan seçilen kişi ilk önce NATO müttefiklerini arayarak onlarla iletişime geçer. Fakat Biden NATO müttefiki olmamıza rağmen bizi atladı. Sonrasında ise bir konuşma yapıldı ancak o da konuşma mıydı değil miydi belli değil. Yani biz hala ne zaman konuşuruz diye kuyrukta bekliyoruz bunlar da bence hep diyalog kopukluğundan meydana geliyor. F-16’larla ilgili Erdoğan, ‘teklif ABD’den geldi’ dedi ama yalanlandı yani ortada büyük bir diyalog kopukluğu var ve bunun tamir edilip edilemeyeceği de belli değil. Bu diyalog problemini büyükelçiler olayında da görüyoruz” diye konuştu.
‘Büyükelçiler bu çağrıyı talimat alarak yapmış olabilirler’
Büyükelçilerin yaptıkları çağrıyı da "normal değil" diye niteleyen Özülker, “Bir büyükelçinin tek başına böyle bir hamle yapması beklenemezken 10 farklı ülkenin büyükelçisinden aynı çağrı geldi. Dolayısıyla söz konusu çağrı, daha evvel kendi aralarında görüşülmüş ve bilinçli şekilde yapılmış olan bir girişimdir” dedi.
‘Bir ülkenin egemenlik hakkına tecavüzdür’
Çağrı yapan ülke büyükelçilerinin Türkiye diplomasisindeki yerini değerlendiren Özülker, “Bu 10 isme ve ülkeye ayrı ayrı baktığımız zaman aynı potada nasıl bulunabildiklerini de değerlendirmek gerekiyor. Mesela Amerika, Fransa tamam ama Yeni Zelanda’nın ne ilgisi var? Böyle bir şeyin ülkelerine danışmadan ya da kendi hükümetlerinden bir talimat gelmeden yapılma ihtimalini ben çok düşük görüyorum çünkü bu en nihayetinde bir ülkenin egemenlik haklarına tecavüzdür” şeklinde konuştu.
‘Bu çağrıyı yapacak müessese büyükelçilik değildir’
İş insanı Osman Kavala’nın serbest bırakılma çağrısının büyükelçilikten gelmesine yönelik konuşan Özülker, “Biz Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesiyiz ve bu kurucu üyelik statümüz için bugüne kadar başımızdan dünya kadar sorun geçti. Hatta o kadar ki bir dönem 5 tane Nordik ülke bir araya geldiler. Türkiye atalım buradan hiçbir işe yaramıyor, buraya uymuyor diye bizim aleyhimize dava bile açmaya kalktılar. Yani birinci kısmıyla baktığınız zaman bu büyükelçiler haklı mıdır? Bunu yapmakta Efendim hak veya hukuk meselesi burada söz konusu olamaz. Kanunlar ne diyorsa ona riayet edilmeli. Bu çağrıyı yapacak kişilerin büyükelçiler olmaması lazım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuyla ilgili bastırsa, Türkiye'ye ‘niçin hala kararları uygulamıyorsun’ diye sorsa tamam. Bunların çağrıların yapılmasını usül olarak sağlayacak başka müesseseler var” dedi.
‘Türkiye altında kalır’
Söz konusu çağrının arka planında neler yattığını değerlendirmenin kilit bir rol oynadığını belirten Özülker, “Örnek veriyorum bir büyükelçi çok sinirlenip mesela ABD büyükelçisi giderayak ‘ben giderken şunun da bi haddini bildireyim’ demiş ve böyle bir girişimde bulunmuş olabilir. O zaman gider Washington’a ‘Bu ne demektir’ diye sorarsınız eğer iyi niyet varsa, karşı taraftan ‘özür dileriz’ gibi bir yanıt almak mümkün olur ama ‘bizim talimatımızla ve sizin hatalarınız üzerine yapılmıştır’ diye bi cevap alırsanız işte o zaman altında kalırsınız” diye konuştu.
‘Hırsızın suçu yok mu?’
Özülker, öte yandan Türkiye üzerindeki baskılara da değinerek, “Türkiye üzerinde çok ciddi bir baskı olduğunu kabul edelim. Nereye el atsanız Türkiye’ye yönelik ciddi bir baskı olduğunu görüyorsunuz. Bu baskı bir bütün halinde bu şekilde uygulanabiliyorsa, Nasrettin hocaya atıfla ‘Hırsızın hiç mi kabahati yok?’ diye sormak gerekir” dedi.
'Bu açıklamalar, persona non grata talimatıdır'
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarının "persona non grata" talimatı olduğunu belirten Özülker, "Büyükelçilerle ilgili her türlü açıklamanın Cumhurbaşkanlığı makamı ile değil de dışişleriyle yürütülmesi lazım ama bu açıklama aslında dışişleri bakanlığına talimat vermektir. Cumhurbaşkanı diyor ki ‘Ben sana talimat veriyorum artık bu insanları ülkede misafir etme gibi bir lüksümüz kalmamıştır.’ Bunun anlamı da gitsinler demektir. Gitsinlerin arkasında yatan şey ise istenmeyen kişi yani persona non grata ilan edin demektir” ifadelerini kullandı.
'Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliği askıya alınabilir'
Avrupa Konseyi üyeliğinin söz konusu açıklamalar ardından askıya alınmasının gündeme gelebileceğini belirten Özülker, “Bu ülkelerin önemli bir kısmıyla zaten ilişkilerimiz açmazda. Hukuk açısından baktığınız zaman Avrupa Konseyi üyesi olarak değerlendirildiğinde Türkiye’nin mevcut koşullarda yüzde yüz haksızlığı vardır. Söz konusu on ülkeye baktığımız zaman içlerinde Avrupa Konseyi üyesi olmayanlar da var ama eğer Türkiye’ye karşı bir tutum alınacaksa, Avrupa Konseyi üyeleri bir araya gelmek suretiyle Türkiye’nin üyeliğini askıya almaya kadar bu işi götürebilir. Bir bilek güreşine doğrudan girmeye kalkarsanız, ellerinde Türkiye’yi askıya alacak dışlayacak imkan, kabiliyet ve aynı zamanda hukuki gerekçeler var” ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin Avrupa Konseyi üyeliği en son 1980 darbesi sonrasında askıya alınmıştı.
‘Bu memlekete de bize de yazık’
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç’in Avrupa Birliği raporuna yönelik, “AB’nin ne dediği bizi çok da ilgilendirmiyor” açıklamalarını da değerlendiren Özülker, “Bu memlekete de bizlere de yazık. Netice itibari ile bir karar vermek lazım Avrupa Birliğine üyelik hedefinden vazgeçmedik. Bir tarafta NATO var bunların hepsi en başında insan hakları diyor. Kopenhang kriteri dediğimiz şey de budur. Eğer bir yandan bunları yapıp diğer taraftan da ben senin ne dediğini önemsemiyorum der ve üstelik de yine de ben seninle müzakereyi devam ettireceğim derseniz tutarlı değilsinizdir. Kendi başına hareket etmeye çalışan biat kültürü ile hiçbir yere gidemeyiz” dedi.
'Tatsız bir durum ortaya çıkar'
Söz konusu açıklamalara dair konuşan emekli büyükelçi Oğuz Demiralp, gidişatın tatsız durumlara sebep olacağını belirterek, "On ülkenin büyükelçisini persona non grata ilan edip yollarsak onlar da aynı şekilde cevap verirler. Bizim büyükelçileri de geri yollarlar tatsız bir durum ortaya çıkar. İçinde bulunduğumuz mevcut tatsız durumlar ivme kazanır" ifadelerini kullandı.
'Türkiye'ye yönelik yaptırımlar düşünülecek'
Demiralp, "Söz konusu çağrının asıl nedeni Osman Kavala davasıyla ilgili olarak bizlere bir mesaj vermeye çalışmaktır. İşlerin ciddiye gideceğine dair bir mesajdır bu gelişme. ABD ve Kanada zaten Avrupa Konseyi üyesi değil gözlemciler ama her halükarda batı dünyası bize bir mesaj veriyor ve Avrupa Konseyi’nde işler daha kötüye gidebilir diyor. Osman Kavala meselesinden öte insan hakları mahkemesinin kararının uygulanıp uygulanmama meselesi. Uygulanmama açısından şimdiye kadar bu aşamaya gelinmemişti" diye konuştu.
Emekli büyükelçi, "1950’den beri yürüyen ve kurucularından biri olduğumuz bir sistem. Sistemde istisnaya yer verilmez yani bu sistemde bir gedik açılırsa arkası gelir diye bakıyorlar. Osman Kavala meselesi ötesinde sistemin korunması için hareket ediyorlar. Şimdi ne yapacaklarını bilmiyoruz çünkü daha evvel bir örneği yaşanmadı. Bence bir araya gelip Türkiye’nin ihlal ettiği durumlara yönelik yaptırımlar düşünülecek. Bu da öncesinde gelen bir uyarı" dedi.
'Sistemin çökmesine izin vermezler'
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kullandığı ifadelerle gösterdiği yönün "persona non grata" talimatı olduğunu belirten Demiralp, "Persona non grata resmen ilan etmese bile çağırır ve ben artık sizinle çalışamam der ve kibarca bir üslup izleyebilir. Öyle taktikler vardır dünyada. Eğer bu dediklerim yaşanırsa aynı şey bizim büyükelçilere de uygulanacaktır. Osman Kavala konusunda bildiri mi yaptılar ortak nota mı verdiler detayını bilmesek de verilmek istenen mesaj kesin. Avrupa İnsan Hakları sisteminin korunmasına yönelik bir mesaj bu. Çünkü Türkiye’nin sözleşmeyi ihlaline göz yumulursa sistem çöker. Mesele bu" ifadelerini kullandı.
'İhlalcilik şampiyonluğuna koşuyoruz'
"İhlalcilik şampiyonluğu" yorumunu yapan Demiralp, söz konusu çağrıların Türkiye’nin diplomasisine yansımalarını değerlendirerek “Bunun yansıması beterin beteri vardır şeklinde değerlendirebileceğimiz bir durum olacak. Tatsız gidiyor işler. Rusya bile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni uygulamaya dikkat ediyor. Benim üzüldüğüm konu o sözleşmeyi yazan ve Avrupa İnsan Hakları Koruma Sistemini kuran ülkelerden biri olmamız. Avrupa Konseyi’nin ilk ülkerinden biri olmakla iftihar ederken öte yandan ihlal eden tarafız. Uygulamada örnek olmamız gerekirken ihlalcilikte şampiyon olmaya doğru ilerliyoruz" dedi.