Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki (TBMM) haftalık basın toplantısında konuştu. Halka karşı işlenen suçların birer birer ifşa edildiği bir dönemden geçildiğini belirten Baş’ın konuşması şöyle:
"Günlerdir kamuoyu görüyor, pislik üstüne pislik, rezillik üstüne rezillikler ifşa oluyor. Sonuç nedir? İktidarın kirli ilişkilerinde adı geçen gazeteciler, insan içine çıkamaz hale geliyor, görevlerini bırakmak zorunda kalıyorlar ama aynı işi yapan sözde siyasetçiler görevlerine devam ediyor.
Milyonlarca liralık vurgunları yapanlar, dünyanın çeşitli ülkelerine kaçmış orada hayatlarını sürdürüyorlar siyasetçiler hala görevlerinin başında! Bazıları ise vatan-millet-din edebiyatı yaparak, küfürler hakaretler ve tehditlerle kendilerini savunmaya çalışıyor.
Ortada yüzlerce suç var açılmış tek bir soruşturma yok! Ama halka, halkın temsilcilerine saldırarak üstlerindeki kirden kurtulmaya çalışıyor.
‘Ahmet Şık gazeteciliğin medarı iftiharıdır'
Bakın bugün AKP’nin en rezil yayın organlarından birinde değerli yol arkadaşım Ahmet Şık için “TİP’li hain” ifadesi kullanılmış. Biraz evvel minik ortağın Genel Başkanı doğrudan sevgili Ahmet’i hedef alan açıklamalar yaptı.
Önce şunu söyleyeyim: Ahmet Şık bu ülkede gazeteciliğin medarı iftiharlarından biridir. Kontrgerilla, devlet içindeki çeteler, tarikat-ticaret-iktidar bağlantıları hakkında buldukları, yazdıkları, söyledikleri bu ülkenin araştırmacı gazetecilik tarihine geçmiştir. Bu kendini bilmezlerin, derin devletin sözcülerinin hakaretlerini de onur nişanesi olarak taşır.
Gelin hep beraber hatırlayalım: Ne yaptı Ahmet neden bugün hedef haline getirilmek, ölüm tehditleriyle susturulmak isteniyor?
Ahmet yıllardır olduğu gibi halka karşı işlenen tüm suçların açığa çıkması için mücadele eden gerçeğe aşık bir gazeteci olarak, bu kadar pislik ortalığa dökülmüşken susamaz.
Belki de ilgili suç örgütü lideri konuşmaya başlamadan önce, bu iktidarın bugün artık herkesin gördüğü bildiği suçlarını açığa çıkartmak için yazılar yazdı. Herkes video izlemek ile yetinirken, Ahmet bu suçların üzerinin örtülmesine izin vermemek için harekete geçti.
Ve hepsinden önemlisi, korkudan kıpırdayamaz hale getirdiğiniz halkı göreve çağırdı. Sokağa çıkan insanlara polis saldırdığında onların önünde durdu.
'Suç örgütleri yargılansın dedikçe Ahmet Şık'a soruşturma açıyorlar'
O yüzden çok korkuyorlar. Bakın bu ülkede yargı ne halde? Hani şu iktidarın açıklarını örtbas etmek için canhıraş çabalayan "tarafsız yargı"...
10 Ekim Katliamı’nın faillerini cezalandırmak yerine, hayatını kaybedenlere, yakınlarına dava açılıyor. Musa Orhan cezalandırılsın dedikçe Ezgi Mola'ya soruşturma, suça karışan AKP'liler soruşturulsun dedikçe HDP'ye kapatma davası açılıyor.
Suç örgütleri yargılansın dedikçe Ahmet Şık'a soruşturma açıyorlar! Özetle haftalardır ortalığa saçılmış yüzlerce suç varken, tek bir laf edemeyen iktidarı, yargıyı, suç örgütünden para alan vekiller, "gazeteciler" değil Ahmet Şık'ın sözleri rahatsız ediyor.
‘Onların vatan dedikleri beyaz Saray'dır'
Çünkü çok korkuyorlar. Vatan diyorlar, millet diyorlar, devlet diyorlar, din-iman diyorlar. Öyleyse biz de ilan edelim: Onların vatan dedikleri, kara para aklayanların otelidir. Onların vatan dedikleri, bölge taşeronluğu teklif etmeye hazırlandığınız Biden’ın Beyaz Sarayı’dır.
Onların millet dedikleri, silah temin ettikleri cihatçı katillerdir.
Onların devlet dedikleri, Mehmet Ağar’dır, Korkut Eken’dir, çetelerdir, cemaatlerdir, patronlardır.
Onların din iman dedikleri, halkın masum duygularını kullanan çocuk istismarcısı tarikat şeyhleridir. İşte bu yüzden korkuyorlar. Korkmakta haklılar.
'Korkuyorsunuz, haklısınız korkun'
Gar Katliamı’nın hesabı daha kapanmadı. Yakıp yıktığınız Suriye’nin hesabı kapanmadı. Uğur Mumcu’un, Hrant Dink’in, Berkin’in, Ethem’in, Ali İsmail’in hesabı kapanmadı. Soma’nın hesabı kapanmadı. Açlıktan intihara sürüklediğiniz yurttaşlarımızın hesabı kapanmadı.
Korkuyorsunuz, haklısınız! Korkun! Sokak dediğimiz için korkuyorsunuz!
Siz memleket toprağını parsel parsel satarken, Ankara’ya, İzmir’e, İstanbul’a, Türkiye’ye ihanet ederken, evimizde mi oturacaktık? Siz halkın parasını ailenin malı haline getirirken, bu halkın zenginliklerini Demirören’e, Sancak’a, Sezgin Baran Korkmaz’a peşkeş çekerken çekirdek mi çitleyecektik?
İkizdere’de direnen ninemiz, Cengiz’in küfürlerini sineye mi çekecekti
Öldürülen maden işçilerinin yakınları, arkadaşları alay komutanıyla tavla mı atsaydı?
Her gün şiddete uğrayan kadınlar ölüm sırasını mı bekleseydi?
Boğaziçi’ndeki öğrenciler, Melih Bulu’dan masallar mı dinleseydi?
Bunlar sizin hayalleriniz ama bunlar olmayacak, bunları kabul etmeyeceğiz!
‘Ülkeyi sokak sokak mahalle mahalle aydınlatalım'
Sevgili yurttaşlar, bu ülkenin asıl muhalefeti, asıl gücü, dönüştürücü, kurucu gücü sizsiniz! Kazdağları için yurttaşlarımız direnmeseydi, geri adım attırabilir miydik? Madenciler direnmeseydi, tazminatlarını alabilir miydi?
Siz sesinizi çıkardıkça bu düzenin sahipleri bir bir titriyor. Gelin bu ülkeyi sokak sokak, mahalle mahalle aydınlatalım. Bu bataklığı kurutalım.
‘Sizin iddianamenizi halk yazıyor'
Yargıyı ele geçirmişsiniz, mutlusunuz. Ama korkun, sizin ve küçük ortağı olduğunuz iktidarınızın iddianamesini halk yazıyor halk. Biz çok huzurluyuz. Ne bir tek cemaatle ilintimiz olmuş ne de bir tek mafya üyesiyle yan yana durmuşuz. Hiç birimizin cebine tek bir kuruş kara para girmemiş, tek bir ihalede adımız geçmemiş. İşte bu sayede faşizminize, baskılarınıza tehditlerinize boyun eğmiyoruz, buradayız. Buradayız, Burada kalacağız.
Mezarlıkta olurdunuz diye tehdit edenlere sesleniyorum, Ahmet Şık öldüremediğiniz Metin Göktepe’dir, öldüremediğiniz Ugur Mumcu, öldüremediğiniz Hrant Dink’tir.
Siz ezelden beri katledilen gazetecilerin, faili meçhul siyasi cinayetlerin arkasındaki ellersiniz. Biz şimdi toprağın altında olan size teslim olmayanların mücadele arkadaşlarıyız.
Meclis’te ne işi var diye soranlara bir kez daha söylüyorum, halktan görev aldık, hırsızları, çetecileri, halkın parasına, toprağına çökenleri rahat bırakmamak için buradayız. İşimiz, sizden hesap sormak, gerçekleri yüzünüze de haykırmak.
‘Hapse gireriz ama halkı ölüme terk edenlerden olmayız'
Hapse mi tıkmak istiyorsunuz? Olur, istediğinizi yapabilirsiniz. Ülkeyi koskoca bir hapishaneye çevirmişsiniz, biraz daha küçük bir hapishanede olsak ne olur.
Hiç mi hapis görmedik? Üç beş yıl daha yatacakmışız ne çıkar.
Ama katillerle el sıkışıp, halkı yoksulluğun, salgının pençesinde ölüme terk edenlerden olmayacağız.
Bu memleketin deresini ormanını rant uğruna parsel parsel satıp da altına milyonluk araba çekenlerden, özel uçaklardan inmeyenlerden, işçinin emekçinin cebindeki üç kuruşlara çöküp yedi sülalesinin bitiremeyeceği trilyonlara rağmen gözünü kanlı para bürümüşlerden olmayacağız.
Kadınların kanını yerde bırakanlardan, çocuklarımızın oksijenini çalanlardan, koca Marmara'yı günü birlik çıkarları yüzünden bok çukuruna çevirenlerden olmayacağız. Bu halka çektirdiklerinizi izleyerek kahrımızdan ölmeyeceğiz.
‘Biz kalkın vekiliyiz'
Biz halkın vekiliyiz, her bir sözümün ardında yurttaş hakları var. Biz bu halk için çalışıyoruz. Sizin bunun ne olduğunu anlamanıza bile imkan yok.
Halkımızı ve kendimizi küçük düşürtmeyeceğiz. Halkımız için direniyoruz. Halkla birlikte direniyoruz, direneceğiz. Kendi inandığımız değerler için direniyoruz. Halkımızın eşitliği, özgürlüğü için direniyoruz. Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok.
‘Korkun adalet gelecek’
Onlar bize iki seçenek sunuyor ya cezaevi ya ölüm diyorlar, sözlerimi bitirirken başka bir seçenek daha olduğunu hatırlatmak isterim: Adalet. Halkımızla birlikte duracağız ve bu ülkeye adalet gelecek. Korkun adalet gelecek.