Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, sığınmacılara suyu 10 kat pahalı vereceğini ilan ettiği günden beri CHP açısından taşınmaz bir yüke dönüşmüştü. Kamuoyundaki mülteci karşıtı iklimden çekinildiği için Özcan'a dokunulmadı. Özcan da el yükselttikçe yükseltti.
AK Partili Belediye Meclis üyesi Hacer Çınar'a "Bana niye el sallıyorsunuz. Ben evli barklı bir adamım, ayıp oluyor" demesi CHP için bardağı taşıran damla son oldu.
Fakat Özcan'a sorarsanız, ihraç için bir bahane bu.
Önceki gün görüştüğüm Özcan, Çınar'la yaşadıkları diyalogda asıl mağdurun kendisi olduğunu ileri sürüyor. Kendi cephesinden olayı şöyle anlatıyor:
"Oylama yapıyoruz, ciddi bir oylama. Evet diyen var, hayır diyen var. Sayıyorum. Bir sağ elini kaldırıyor, bir sol elini. El sallıyor. 'Hanımefendi, hayır diye geçeceğim kayıtlara' dedim. Sonra dedim ki, 'El mi sallıyorsunuz bana?' 'Evet, sallıyorum' dedi. 'Bana niye el sallıyorsunuz, ben evli barklı bir adamım, ayıp olmuyor mu' dedim. Sinirli şekilde söyledim. Yüzümde bir gülümseme var ama... Kadın tepki göstermedi. AKP'li meclis üyeleri de. 15 gün sonra gösterdiler. Özür dilenmesini ben bekliyorum."
Özcan'a, bu tartışmadan sonra belediye önünde yapılan protesto sırasında cama çıkıp müziğe tempo tutmasını sordum. "Beni protesto ediyorlardı, izledim. Değişik bir müzik çalıyordu, gayrıihtiyari ritim tutmuşum" diyor.
CHP yönetimi tarafından, kadınlara karşı ölçüsüz ve lakayt davranmakla suçlandığını hatırlattım.
Özcan, şu karşılığı veriyor:
"Espri yapmayı seviyorum. Siyasetin mizahi bir yönü olması gerekiyor. Özü sözü bir biriyim. Bazen gaf da yapıyorsun. Gaf yapmayan bir siyasetçi tanıyor musunuz? Espiri yaparken kimine göre ölçü kaçıyor, kimine göre kaçmıyor. İstanbul ve Ankara belediyesinden sonra en çok canlı yayında izlenen, bizim meclistir. Gençler özellikle... Siyasetin eğlenceli kısmını görmek istiyorlar. Şakalaşıyoruz da. Bazen şeyimizi aşıyoruz."
Başka partiye geçmeyecek
Özcan'a göre ihraç edilmek istenmesinin asıl gerekçesi, 6 Haziran'da paylaştığı tweet. Bu tweette Kılıçdaroğlu'na seslenen Özcan, şunları yazdı:
"1 hafta önce kibir abidesi size 'Yüreğin yetiyorsa aday ol' demişti Sn. Gn. Başkanım. Sizden ses çıkmadı. Siyaset iddia işidir. Yol verin, ben bu resti göreyim. Hazırım, inan olsun. Sandıkta dürüvereyim defterini. Güvenin bana. Yenerim!!!"
Özcan'a "Neden böyle bir tweet attınız?" diye sordum.
"Dayanamadım. (Erdoğan'ın) sürekli genel başkanı ve partiyi aşağılamasından müthiş rahatsızlık duyuyorum" diyor.
Şöyle devam ediyor:
"Gücüme giden şu oldu: Deselerdi ki, 'Genel başkanla ters düşüyor, kamuoyu önünde parti politikalarına ve disiplinine aykırı hareket ediyor', eyvallah diyecektim. Asıl disipline verilme sebebim, o tweet. Ayrıca sığınmacılarla ve HDP ilgili söylemlerim, partinin Atatürkçü çizgiden ayrılma alametleri..."
Özcan, ihraç edileceğini düşünüyor.
Zafer ya da Memleket partilerine geçmeyeceğini kaydediyor.
Diyor ki:
"Başka partiye geçmem. Gerekirse siyasi hayatımı bağımsız belediye başkanı olarak devam ettiririm. Gücüme inanıyorsam bağımsız olarak çıkmayı deneyebilirim. Mahkemeye müracaat edeceğim. CHP'den başka yere gitmeyi asla düşünmedim. Beni göndermeye çalışanlar benden daha eski partili değil ki."
Özcan'ın davranışları CHP'yi öfkelendirdiği için Merkez Yönetim Kurulu oybirliğiyle disipline sevk etti. Bir MYK üyesi "Büyük ihtimalle ihraç edeceğiz. Daha önce kınama verdik. Bir daha yaptı. Artık rahatsızlık verici. Bütün meclisin önünde kadına böyle denir mi!" diye tepkisini gösteriyor.
Özcan'ın üç hatası
Özcan, Bolu gibi küçük bir şehrin belediye meclisini İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerinden sonra, en çok merak edilen mecraya dönüştürdü.
AK Partililere poşet çay atmak gibi şovları sempati yarattı.
Asıl hamlesi Suriyelilere suyu 10 kat daha pahalıya satma, nikah ücretini 100 bin TL yapması oldu.
Özcan'ın dikkat çektiği üzere Türkiye'nin ekonomik ve sosyal patlamalara gebe olan ve acilen çözmesi gereken mülteci sorunu var. AK Parti'den sonraki iktidarın ilk ödevi, Suriye ile masaya oturup geri dönüş görüşmelerini başlatmaktır.
Ancak Türk milletini sürgün veya tehcir gibi suçlarla itham ettirecek veya alnımıza leke sürdürecek insanlık dışı bir öneri, çözüm yolu olarak gösterilemez.
Özcan'ın benimsediği yöntem, sosyaldemokrat bir partinin politikası olamaz.
Sosyaldemokratlar Kerbela'yı önermezler.
Özcan, parti politikasını ihlal etmekle kalmıyor.
İnsan haklarını da yok sayıyor.
Diğer taraftan, kadınlarla kurduğu ilişkilerde cinsel içerikli dokundurma ve 'şakalara' başvuruyor. Bunu da esprili olmasıyla açıklıyor. Oysa özenli bir dil kullanması gerekiyor.
Son olarak, disipline sevkinin asıl gerekçesi olarak gösterdiği o tweeti, esasen gerçek bir ihraç nedeni olabilir. Çünkü Özcan'ın paylaşımı, liderini küçük düşüren bir alaycılık içeriyor. Muharrem İnce taraftarı olduğu halde Özcan'ın 2018'de milletvekili, ertesi yıl da belediye başkanı seçilmesini sağlayan bir lider, bu üslupla karşılık görmeyi hiç hak etmiyor.
Milletvekili olmaktan, bir belediyeyi yönetmekten, cumhurbaşkanı seçilmekten önce gelen değerler var.
Bilecik'te CHP'lilerin rüşvet kavgası
CHP, Tanju Özcan'ı ihraç istemiyle Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ettiği gün İçişleri Bakanlığı'nca açığa alınan Bilecik Belediye Başkanı Semih Şahin'i ihraç etti.
İhraç, rüşvet soruşturmasına dayanıyor.
Bilecik Emniyeti, 19 Ocak'ta belediyeye bağlı Kayı A.Ş. Genel Müdürü S.E.'yi rüşvet iddiasıyla suçüstü yaparak, gözaltına aldı. Şahin'in danışmanlığını yapan S.E. tutuklandı. Şahin ise soruşturmaya dahil edildiği için açığa alındı.
Öğrendiğim kadarıyla bu soruşturma iki yıl önce CHP'nin iç kavgası olarak patlamış.
Bir tarafta CHP Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün, diğerinde Başkan Şahin var.
İkisini de aradım.
Tüzün, Şahin'i suçlayarak, şöyle diyor:
"Şahin, 5-6 kişilik bir kadro getirdi. İmza yetkisi olmamasına rağmen sorumluluklar verdi. Onların da işi düşenden yardım adı altında para toplama girişimleri oldu. 2020'de belgelerle başkana söylendi bu olay."
Tüzün, 2020'de il ve ilçe başkanları ile belediye meclis üyelerinin katıldığı toplantıda Şahin'i uyardıklarını kaydederek, "Uyarıları dikkate almadı. Önlem de almadı" şeklinde konuşuyor.
Diyor ki:
"Danışmanınızla ilgili şikayet var. Önlem alın' dediğimizde şerh koydu. İftiradır dedi. 'Adı, soyadı, imzası var. Suç duyurusunda bulun' dedik. Bulunmadı. Kartopu gibi büyüdü."
Üç kişinin yazılı, dört kişinin sözlü ihbarda bulunduğunu anlatan Tüzün, "Bunlardan para mı istenmiş?" diye sormam üzerine "Aynen öyle!" diye yanıt verdi. Tüzün, "İçerisinde imar tadilatı, inşaat ruhsatı var. Birtakım yardım istenmiş" diyor.
Tüzün, CHP Genel Merkezi'nin Bilecik'e bir heyet gönderdiğini, belgelerin heyete de sunulduğunu, bunun üzerine ihraca karar verdiğini vurguluyor.
9.5 milyon TL iddiası
Şahin ise S.E.'nin iki müteahhit arasındaki alışverişte arabuluculuk yaparken suçüstü yakalandığını kabul ediyor. "Benim ifadem alınmadı. Yargıya verilmeden partim ihraç etti" diye şikayette bulunuyor.
Şahin, 2020 yılındaki toplantıda komisyon kurulmasını kendisinin istediğini kaydedip "Belge bulun, kendi elimle savcılığa vereceğim' dedim. Komisyon bir şey bulamadı" diyor. Üç şikayete ilişkin "Müfettişler dört ay 10 bin belge inceledi. Suç unsuru bulamadı. Türkiye'nin en temiz belediyesiyim."
Tüzün'ü "Bilecik'in beşli çetesine" aracılık etmekle suçlayan Şahin, şunları söylüyor:
"Tüzün, müteahhitin iş takipçiliğine başladı. Müteahhiti almıyordum katıma. Bilecik'in beşli çetesi. AKP döneminde tüm ihaleleri alan kişi. Bozüyük'te AKP'nin yöneticisi. Bu kişi Tüzün ile geldiği için aldım. 'Minimum değeri 38 milyon TL kabul edin' gibi ziyaretleri oldu. Odamdan kovaladım. Çağırdım fiyat takdir komisyonunu. 'Müteahhite bildireceğimiz minimum sınırı hesaplayın' dedim. 47.5 milyon TL hesapladılar. Bilecik'in 9.5 milyonunu yedirtmedim. Kim nasıl paylaşacaktı, bilemem."
Şahin'e ihraca itiraz edip etmeyeceğini sordum.
Edeceğini söyledi.
Başka partiye geçecek mi?
"Geçmeyi düşünmüyorum. CHP'li olan benim. İl Başkanı ve Tüzün, Memleket Partisinden. CHP'lileri tasfiye etmeye çalışıyorlar" dedi.
Canan Kaftancıoğlu gölge il başkanı olacak
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun parti üyeliği 4 yıl 11 aylık cezasının kesinleşmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düşürüldü.
Doğrusu, beklenen oldu.
Hoş, kimi CHP'li yöneticiler Kaftancıoğlu'nun parti üyeliğinin süreceğini, il başkanı olabileceğini, yalnızca MYK'ya seçilemeyeceğini iddia edebilmişti.
Oysaki 16 Mayıs'ta bu köşede, Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Umut Yeğin'in cumhurbaşkanına hakaretten aldığı cezadan ötürü üyeliğinin düşürüldüğünü hatırlatarak, Kaftancıoğlu için aynı sürecin işletileceğini yazmıştım.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Kaftancıoğlu il başkanı olarak görevine devam edecek.
Düşünülen formül şu şekilde: İl Başkan Yardımcısı Gülsüm Hale Özcömert Coşkun veya İl Sekreteri Oğuz Kemal Yakar, yönetim kurulu üyeleri içerisinde yapılan oylamayla il başkanı seçilecek. Fakat örgütü Kaftancıoğlu yönetecek.
Bu formül birçok riski barındırıyor.
Coşkun ya da atanan başka bir il başkanı, Kaftancıoğlu'nun talimatını yerine getirmek istemeyebilir. "Ben de karar alabilirim" diyebilir. Başkan talimata uysa, yönetim kurulu veya ilçe başkanları uymayabilir. O zaman ne olacak?
Kaftancıoğlu, ne evraklara imza atabilecek ne de törenlerde partiyi temsil edebilecek. Aksi takdirde Kaftancıoğlu'nun aleyhine hukuksal süreç işletilebilir.
Dahası, genel seçime bir yıl kala CHP, İstanbul gibi kritik şehirde kampanyasını riske edecek.
Bir MYK üyesi şunları söylüyor:
"Gölge başkanlık çok gerçekçi değil. Sürdürülebilirliği noktasında sorun var. Herkes romantik tarafına bakıyor ama ilçeyle itilaf yaşadığında veyahut törene gittiğinde sorun olur mu, iyi hesaplamak lazım. Oldu bittiye getirilirse sorunlu olur."