İsrailli Natali ve Mordi Oknin çifti 4 Kasım'da uçakta çekilen fotoğraflarını "İstanbul, aşkım, geliyorum" notuyla Facebook'ta paylaşırken, casus diye tutuklanacaklarını tahmin edemezlerdi.
İkisi de otobüs sürücüsü olan çift beş gün boyunca Sultanahmet Camisi senin, İstiklal Caddesi benim, gezip durdular.
Gece Boğaz'da tekne turuna çıktılar.
9 Kasım'da Kız Kulesi'nin önünde poz verdiler.
Olağanüstü zevk aldıkları bu tatil, öğleden sonra gittikleri Çamlıca Kulesi'nde kabusa çevrildi. İddiaya göre cep telefonuyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konutunun fotoğrafını çektiler. Konutu daire içine alarak, aile grubuna gönderdiler.
Güvenlik görevlileri müdahale etti ve telefonu alıp görselleri inceledi. Dil bilmeyen görevliler İbranice yazıları 'Google Translate' programıyla çevirdi.
Casusların yakalandığı Emniyet'e bildirildi.
Operasyona MİT de katıldı.
Oknin'ler tutuklandı.
Casusluk iddiası ayağa düştü
MOSSAD'ın turist kılığında Çamlıca Kulesine ajan göndererek Erdoğan'ın konutunun fotoğrafını çektireceği varsaymak, bizi de dünyayı da salak yerine koymaktır.
Uydular ne güne var?
Güvenlik görevlileri hangi istihbarat deneyimiyle casus enseliyor?
Google Translate programı ile ajan yakalayan bu arkadaşları Çamlıca Kulesi'nde heba etmeyelim. MİT'te zehir hafiye kadrosuna alalım.
Kaldı ki, dünyanın uygar ülkelerinde devlet başkanlarının evi bilinir ve fotoğraflanır. Böyle olmasını istemiyorsanız Çamlıca Kulesi'nin Erdoğan'ın konutuna bakan cephesini seyre kapatırsınız, olur biter.
Gülünç geldi değil mi?
Üçüncü dünyaya hoşgeldiniz!
Türkiye'de casusluk suçlaması ayağa düşeli çok oldu.
İsrailliler ilk değil.
Kendi ordusuna acımayan...
İzmir'de, psikolojik sorunları bulunan genç bir kızı, tedaviye gittiğini bile bile üstelik askeri casus diye izleyip Türk Silahlı Kuvvetleri'ne tuzak kuruldu. Birkaç kadının özel hayatı ayaklar altına alınarak, yargı tarihinin en pornografik iddianamesi yazıldı.
Kendi ordusuna casusluk iftirasını atabilen, elalemin papazına, insan hakları savunucuna ve gazetecisine acır mı?
Acımadılar.
Papazkaçtı
Türkiye'de çeyrek asırdır devletin bilgisi dahilinde misyonerlik yapan Rahip Brunson, 2016'da tutuklanarak, ABD'ye karşı siyasi koz olarak kullanıldı.
Erdoğan, Fetullah Gülen'i istedi ve "Al papazı ver papazı" diye konuştu.
"Bu can bu tende, bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi alamazsınız" dedi.
Trump, rest çekti.
"Ona casus diyorlar, ben daha casusum" diye dalgasını geçti.
"Masum bir insanın kalması için hiçbir şey ödemeyeceğiz" şeklinde tweet attı.
Dolar iki katına çıktı.
Brunson, "bu can bu bedende" iken, ABD'ye döndü.
Adada casus baskını
İnsan Hakları Ortak Platformu'nun 2017 yılında Büyükada'daki 'Stresle Baş Etme ve Verilerin Güvenliğinin Korunması' atölyesi basıldı.
Alman vatandaşı Peter Steudtner ve İsveçli Ali Gharavi dahil sekiz aktivist tutuklandı.
Türkiye'de çevre tahribatını anlatmak için elle çizilen harita casusluk belgesi sayıldı.
Ülkede konuşulan dilleri gösteren çizim bölücülük kabul edildi.
Alman-Türk ilişkileri gerildi.
Akşam gazetesine göre toplantıyı Alman istihbarat örgütü BND finanse etmişti.
AK Parti Erzurum Milletvekili Orhan Deligöz'e bakarsanız, arkasında CIA ve M16 vardı.
Sözde casuslar ilk duruşmada tahliye edildi.
Yabancılar ülkelerine uçtu.
Bir ziyaretle tahliye
Onlar dönerken, Alman vatandaşı Türk gazeteci Deniz Yücel, mesleki eylemlerinden ötürü tutuklandı.
Erdoğan, Yücel'i ajan provokatör ilan etti.
"Bu makamda olduğum sürece Yücel asla bırakılmayacak" diye konuştu.
Yücel, yaklaşık bir yıl tutuklu kaldı.
Eski Başbakan Binali Yıldırım, Almanya'ya gitti ve Başbakan Merkel ile görüştü. Bu görüşmede, "Kısa sürede gelişme olacağı kanaatindeyim" dedi.
Gerçekten kısa sürdü.
Bir gün!
'Ajan provokatör' özel uçakla Almanya'ya havalandı.
Fransız gazeteci Loup Bureau'nun yedi haftalık tutukluluğu ise Macron'un Erdoğan'a açtığı telefonla son buldu.
Telefon yetti
İsrail'in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kurduğu işbirliği sayesinde Oknin'ler önceki gün tahliye edildi. İsrail Cumhurbaşkanı İzhak Herzog, "Erdoğan ve hükümetine işbirliğinden dolayı teşekkür ediyorum" dedi.
Dikkat edin...
Herzog, "Türk mahkemeleri" demiyor.
"Bağımsız Türk yargısına" teşekkür etmiyor.
Haksız diyebilir miyiz?
Eğer bu çift gerçekten casussa ne diye tahliye ediyorsunuz?
Hiç değilse, dava açılıp karara bağlanana kadar yurtdışına çıkış yasağı koysaydınız.
Demek ki, casus olmadıklarını biliyorsunuz.
Bu yüzden İsrailli diplomat, ülkesinde "Karşılığında Türkiye'ye hiçbir şer vermedik" diyor.
Tıpkı Trump gibi...
Hiç mi utanmıyorsunuz?
Hiç mi haysiyetinize dokunmuyor?
Türkiye'nin itibarı sarsılıyor
Beştepe'nin hukuk bürosuna dönen Türk yargısı hedef seçilen kimi yabancıları Soğuk Savaş'taki antikomünist paranoyayı andıracak şekilde saçma sapan, ciddiyetsiz ve gülünç iddialarla içeriye atıyor. İktidar sözde casuslar üzerinden siyasi kriz çıkarıyor ve adeta rehine pazarlığına oturuyor.
Dünya şöyle düşünüyor:
Türkiye'de casusluk suçlaması vatandaşlar için cezalandırma ve susturma silahı, yabancılar için pazarlık bahanesi olarak kullanılıyor.
Yargı siyasi davalarda iktidarın talimatıyla hareket ediyor.
İnsanlar kanıtlarla değil, beşinci sınıf komplo teorisinden farksız kanılarla tutuklanıyor.
Tutuklular ya bir çıkar için ya da siyasi baskı ve tehdit sonucunda serbest bırakılıyor.
Türkiye, haydut devlet konumuna sokuluyor.
İktidar ömrünü uzatmak adına alnımıza kara çalıyor ve devletin itibarını ve saygınlığını ayaklar altına alıyor.
Kavala'nın suçu Türk olmak
ABD'li Rahip Brunson...
Alman gazeteci Deniz Yücel...
Alman ve İsviçreli insan hakları aktivisti Peter Steudtner ve Ali Gharavi...
Fransız Loup Bureau...
Ve en son İsrailli Oknin çifti...
Bu sözde casuslar başka ülkenin vatandaşı oldukları için tahliye edilerek cezaevinden kurtuldular. Kimi ekonomik yaptırım sonucunda, kimi siyasi temasın ardından ve kimi bir telefonla ülkesine döndü.
Ancak işadamı Osman Kavala, hiçbir yargı kararı olmadan dört yıldır yatıyor.
Meğer Kavala'nın suçu yalnızca Türk vatandaşı olmasıymış.
'Yerli ve milli' bir casus olmasıymış, bütün günahı.