Kuran kursunda yedi çocuğa tecavüzde utandıran ceza: Bir maaşın sekizde biri

halktv.com.tr yazarı ismail Saymaz, Erzurum'da bir Kuran kursunda yedi çocuğa tecavüz eden kişiye verilen cezayı köşesine taşıdı.

Erzurum'da Hacı Bahattin Evgi Yatılı Erkek Kuran Kursu'nda belletmenin tecavüzüne uğrayan M.'nin annesi, "Ben hafızım" diyor.

Oğlu M.'yi cemaat yurtlarından güvenilir olduğunu düşünerek, Diyanet İşleri Başkanlığı'na (DİB) bağlı kursa verdiklerini belirtiyor.

Şöyle devam ediyor:

"Adapsız şeyleri olmasın, rabbimizin emrini bilsin ve iyiyi kötüyü ayırt edebilsin diye verdiğim yurtta çocuğumun öğrenmediği pislik kalmadı."

Açıkça Diyanet'i suçluyor.

"Sormak isterim: Bir müftünün ve bir imamın çocuğu yaşasaydı tavırları ne olurdu?"

Değil yanıt vermek...

Erzurum Müftülüğü'nden "Geçmiş olsun" telefonu bile gelmedi.

Acıdır ki, tecavüze meydan veren görevlilerini aklamakla meşguller!

Yetişkinlerle çocuk hafızlar aynı yurtta

Kursta iki çocuğa tecavüz edip beşine istismarda bulunan 21 yaşındaki H.K., gerçekte Diyanet'in çalışanı değildi. Yalnızca hafızlık eğitimi vardı. Diyanet'in hafızlık kursunu bitirenler için Arapça eğitimi verilen "Kuran'ı Anlama Programı"na katıldı.

Skandal bu aşamada başlıyor. Çünkü liseli bir Arapça öğrencisiyle ortaokul çağındaki hafız adayı ortak yurtta kalıyor. Üstelik uygulama halen devam ediyor.

H.K, 28 Eylül 2020'da "Kuran'ı Anlama Programı"na katıldı.

Programı 13 Haziran 2021'de tamamladı.

İlişkisinin kesilmesi gerekirdi.

Resmi uyarıya rağmen

H.K.'ye göre 2021'in mayıs ayından ekim ayına kadar belletmen olarak görev yaptı.

Böyle bir atama mümkün mü?

Asla.

Palandöken Müftülüğü, 29 Ocak 2021'de "Kurslara öğrenci ve personel harici kimse alınmayacaktır" uyarısında bulunmuştu. Diyanet'in yönergesinde ise "Geçici konaklama hariç öğrenci olmayanların kurslarda kalmalarına izin verilmez" hükmü vardı.

Ancak yurt yöneticisi olan N.K., inisiyatif alıp H.K.'yi belletmen olarak atayarak, 14 çocuğu sadist bir tecavüzcüye teslim etti.

Biliyorlardı ve göz yumdular

Diyanet'in idari soruşturmasında ifadesi alınan N.K., belletmeni kursta öğrenci olarak tanıdığını belirterek, "Efendiliği ve başarısıyla takdir kazanmıştır" diyor. H.K.'nin belletmen olmak istediğini, lise mezunu olmadığı için belgeleri alamadığını kaydediyor. Açık liseye devam ettiği için kursta kalmasına izin verdiğini kaydederken, "Hareket noktam, öğrencilere derste yardımcı olabileceği düşüncesidir" diye konuşuyor. Suç ortaklarını da ele veriyor.

"H.K.'nin şartları tutmadığı halde belletmen olarak kaldığını kursta görev yapan, gece nöbet tutan arkadaşlar bilmekteydi. Onlar da kalmasını söylediler" diyor.

Tecavüze yol vermenin bedeli

Diyelim ki N.K., tecavüzcünün yurtta kaldığını müftülüğe aktarmadı. Hiç mi denetim yapılmadı?

Müftü bizzat gittiğini ve denetçi gönderdiğini savunuyor.

Kursta ders veren ve nöbet tutan altı kişi, "öğrencilerin güvenliğini tehlikeye sokacak olumsuzluğa mahal vermemeye gayret ettiklerini" ileri sürüyor. Bir yurtta beş ay boyunca süren tecavüzler ve dayaklardan daha tehditkar ne olabilir ki? Ona da mahal verdiniz!

Skandalda son perdeye geliyoruz.

Müdür N.K.'ye, "görev mahallindeki usul ve esasları yerine getirmediği" için sekizde bir oranında aylıktan kesme cezası verildi.

İki çocuğun tecavüze uğramasına, beşinin istismar edilmesine ve hepsinin de sopadan geçirilmesine mahal vermenin bedeli şuymuş: Maaşın sekizde biri!

Altı çalışan görevlerine iade edildi.

Oysa bir vaiz, din hizmetleri uzmanı ve imam-hatibin de aralarında olduğu çalışanlar H.K.'nin kaçak şekilde kaldığını biliyordu.

Bilhassa üçü suçluydu.

İddia: Atatürk portresiyle dövüp Kuran'ı yırttı

Avukat Ahmet Kılınç, tecavüze uğrayan M. ve U.'nun avukatlığını üstlendi. Ardından çocukları dinledi.

Çocukların iddiasına göre...

N.K., çocuklara terlikle vuruyor ve yumruk atıyordu.

Üzerine Kuran konulan rahleyle dövüyordu.

Küfrediyordu.

'Haydar' adlı sopayı göstererek, "Sizi döverim" diye tehdit ediyordu.

Atatürk portresini kırıp çerçevesiyle dayak attı.

Kuran'ı yırtarak, yere fırlattı. Kutsal kitabı yerden alıp öpen küçük M.'yi dövdü.

Temizlik görevlisi olan U.G. ise geceleri hocalık yapıyordu. Çocukları sıra dayağına çekiyor, 'Haydar' ile vuruyordu. Tecavüzcü H.K.'nin sözünü dinlemedikleri için yüzükle çocukların yüzüne yumruk atıyordu.

Onlara yerleri temizletiyordu.

Bazı geceler arkadaşları ile nargile keyfi yapıyordu.

Yönetici H.P. ise çocukların ellerine vuruyordu. Terlikleri valizlerinde olmadığı için çocukları kovup "Evinize gidin, getirin" diye geri yollamıştı.

Avukat Kılınç, iddiaları dilekçe haline getirip 17 Aralık 2021'de Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı'na sundu. Ancak elle tutulur işlem yapılmadı. Savcılık yalnızca Emniyet'e yazı yazdı, o kadar.

Avukat Kılınç, "Bunlara ceza değil, ödül verilmiş" derken, haksız mı?


Yırtılan Kuran

M.'nin annesi: Sadece yedisi değil, daha fazlası yaşadı

M.'nin ailesi Erzurum'da skandalı savcılığa ilk bildiren aile oldu. M.'nin hafız annesi sorularımı yanıtladı.

M.'yi neden yatılı kursa gönderdiniz?

Kurs evimize çok uzak ve servis imkanı olmadığı için verdim. Cemaatlerin kurslarına vermedim. Dedim ki, daha disiplinli olur, denetimli olur. Tam tersi oldu.

Olayı nasıl öğrendiniz?

Bir gün hasta oldu. Gittim kursa. Hoca "Zekası üst düzeyde ama derslere çalışmıyor" dedi. Evde dedim ki oğluma, "Önceki belletmenin (H.K.'yi kastediyor) destek oluyordu diye mi derslerin iyiydi?" Oğlum, "Anne, sen bilmiyorsun nasıl bir insan olduğunu. Bize tecavüz ediyordu" dedi. O an koptum. Ne tepki vereceğimi bilemedim.

Yaşananları nasıl yorumluyorsunuz?

Bir değil, iki değil, üç değil. Çocukları o kişinin başına bırakmışlar, ne yaparsan yap! O da, çok afedersiniz, bildiği gibi...

Şiddet de var.

Çok ağır şiddet. Oğlumda gördüm izlerini. "Oynarken düştüm" dedi.

Tabi "Devlet yurdu, denetim var" diye düşünüyorsunuz.

Cemaat yurduna göndermeyi bilirdim ama dedim ki devletin gözetimi altında bir kurs olsun. Göz yumanların, denetlemeyenlerin ceza almasını istiyorum ki, örnek dava olsun. Yaşadıklarımı, çocuğumun yaşadıklarını başkaları yaşamasın. Öpmeye, sevmeye kıyamazken, çocuğum neler yaşamış.

Şu an durumu nasıl?

Toparlamaya çalışıyorum, çok da gücümün yettiğini söyleyemem. Çocuğum akıllı, kendi halinde, sessiz, derslerinde başarılı, yardım etmeyi seven bir çocuktu. O halinden eser yok. Adapsız şeyler olmasın, rabbimizin emrini bilsin, iyiyi kötüyü ayırt edebilsin diye verdiğim yurtta çocuğumun öğrenmediği pislik kalmadı.

Üstü kapanacak bir mevzu değil. Belki çocuğumdan önce başka kimseler de yaşadı. Bilmediğim için teslim ettim, emin ellerde diye. O kadar kötü şeyler yaşamış ki...

En az yedi çocuk...

Yedi diye bir şey yok. Diğer çocukların başlarına gelmemiş diye bir şey yok. Aileleri kabul etmiyor, örtmeye çalışıyor olabilir. Diğerlerinin de yaşadığına eminim.

"Başkası duyarsa ne olur?" Olan olmuş. Başkası duysun ki bizim yaşadıklarımızı yaşamasın. Diyanet'in, Erzurum Müftülüğü'nün üzerine gidilmesini istiyorum.

Kursta o kadar kamera var. Bazıları çevriliyor, bazılarının üzeri kapatılıyor. Edebim el vermiyor ama kursun bu iş yapılmadık yeri yok. Herkes "Haberim yok" diyor.

Ben de ilahiyat okuyorum. Çocuk gelişim belgem var. KPSS'den yüksek puan aldım. Diyanet'e atanabilirdim. Önüm kesildi. Bu kişi belgesi ve eğitimi olmadan, çocukların başına belletmen diye gelmiş. Koskoca Diyanet'sin. Bir kere sosyal medyasına girilse ne kadar sapık olduğu ortaya çıkıyor. Denetimden geçirilmemiş!

Diyanet görmezden geliyor. Bir müftünün, bir imamın çocuğu yaşasaydı ne yaparlardı? Sormak istiyorum: Sizin çocuğunuzun başına gelseydi tavrınız ne olurdu?

U.'nun anne ve babası: Müftülükten bir telefon bile gelmedi

Nasıl öğrendiniz?

Baba: Çocuğun karakolda olduğunu öğrendim. Sandım, kavga olmuş. Böyle sapıklık aklımdan geçmedi. Tacizden de bahsettiler. İnanmadım. Korkuyorum, sorayım. Allah, hafız ablamdan (M.'nin annesi) razı olsun. Ertesi gün mesaj attı. Dünyam karardı ama sayesinde belki binlerce çocuk kurtuldu. Velileri aradım. Kimse kabullenmek istemiyor. "Bizi işin içine sokmak istiyorsunuz" cevabı alınca aramaktan vazgeçtim.

Ne düşünüyorsunuz?

Baba: Benim hayalim, çocuğumu hafız yapmaktı. Şu ortamı, gençliğimizi gördükçe diyordum ki "Bir gün dünyadan geçip gideceğiz, arkamızdan dua eden olur." Düşüncem buydu.

Anne: Biz Nazi kampına değil, dinini diyanetini daha iyi öğrensin, insanlığa faydalı olsun diye gönderdik. (Ağlıyor)

Baba: Annesi bir ara demişti ki "Cemaatlere verelim." Ama cemaatler öyle bir şey ki yarın kokusu çıktığı zaman insan dışlanıyor. Dedik ki "Diyanet'e bağlı bir yere verelim, devlet güvencesi altında." Öyle olmadığı ortaya çıktı.

Anne: Derste de işkencede de tecavüzde de o. Ona emanet edilmiş. Porno film izletiyor, çocuklara hırsızlık yaptırıyor. Bir gün N.K. çocuklara şu cümleyi kullanıyor: "Yatın kalkın, H.K.'ye dua edin. Bu olmasa kim sizi çeker?"

Çocukta morluk gördünüz mü?

Anne: Bir gün önce yüzü gözü mosmordu. Eşime dedim ki müdürü ara. Aradı, inkar etti. Oğlum dedi ki "Anne, 'haydar' adlı sopası var. Sopayı bulamadığı için Atatürk portresini yırtıp çerçevesiyle vurdu." Üç gün nefes alamadı. Müdür N.K., tecavüzcüden daha suçludur. Bu sadece Erzurum'da kalmamalı. Sesimi dünyaya duyurun. İçimi soğutmam lazım.

Baba: Kürsüye çıkıp merhametten bahsediyorsun. Sen merhametsizsin. Diyanet'te olanların çoğu bu şekilde.

Oğlunuz nasıl?

Anne: Pegadod desteği görüyor ama yarım insan gibi. Normal değil, yalan söylemeyemem. Her an ağlamak istiyor. Artık dayanak gücümüz kalmadı. (Ağlıyor)

Baba: Birşey yaptığı zaman gözümüzün içine bakıyor. Korkusu var., İki buçuk aydır benimle yatıyor, sayıklamasını bir duysan... Allahım, sen kimseye yaşatma bunu. Ucunda ölüm olsa davamızdan vazgeçmeyeceğiz. Bizim amacımız sadece evlatlarımız değil. Başkalarının da gözü yaşlı olmasın.

Anne: Sadece yedi çocuk olduğu söyleniyor. O kursta kalan 14 çocuk da aynı felaketi yaşadı. Erzurum'un imajı! Erzurum'un imajı ne bu ailelerin, ne bu çocukların hayatından üstündür. Çocukların hayatını kim tekrar kazandıracak? Varsın, Erzurum yıkılsın! Daha kaç aileyi kurban edecekler? Daha kaç çocuğun hayatını alt üst edecekler?

Baba: Bize Aile Bakanlığı'ndan 18-20 yaşında bir kız çocuğunu gönderiyorlar. "Eğer isterseniz psikolik destek verelim" diyorlar. Bakanlık bu kadar mı saklamak istedi? Müftülükten bir telefon gelmedi. Çocuklarımız o kadar mı değersiz? Biz çocuklarımızın ifşa olmaması için sustuk. Müftülüğü basabilirdik. Müftünün yüzüne tükürebilirdik. Bağıranın bu dünyada yeri var. Bizi o kadar değersiz hale getirdiler ki... Yazıklar olsun.

Anne: Dini değersiz hale getirdiler böyle yaparak.

Türkiye Haberleri