Hepimiz izledik, gördük.
Trabzon'da bir kısım projelerin açılış töreni vardı önceki gün.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, platformdaydı.
Üçü de Trabzonlu olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank yanındaydı.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum da...
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı da...
Trabzon milletvekilleri de oradaydı.
Kurdele kesilmek üzereydi ki...
B.G. adlı 10 yaşındaki bir çocuk platforma çıkarıldı. Elinde, kendisine hediye edilmiş bir oyuncak araba bulunan çocuk, Cumhurbaşkanına sarıldı. Tutuklu babasının bırakılmasını istedi. Ardından yüzünü miting kalabalığına döndü. "Cumhurbaşkanı amcaya oy vereceksiniz. Bay Kemal kim, bu adamın karşısında?" diye bağırdı.
Bu sözler Erdoğan'ı pek keyiflendirdi.
Çocuğa "Mikrofonla konuş" dedi.
B.A., mikrofonu alır almaz, "Bay Kemal, Cumhurbaşkanı amcamın karşısında kim?" dedi.
"O adam hain, hain" diye ekledi.
Miting alanında alkışlar.
Erdoğan, zevkten dört köşe.
Bakanlar gülüşüyor.
Komik mi?
Değil.
Aksine çok hazin, çok acınası bir manzara bu.
Bir rezalet sahneleniyor perde perde.
Kabaş'tan bir hafta sonra
Bir hafta önce gazeteci Sedef Kabaş'ın "Büyükbaş hayvan bir saraya girdiği zaman o kral olmaz, o saray ahır olur" atasözünden dolayı cumhurbaşkanına hakaretten tutuklanmasını "Ülkenin seçilmiş iradesine istediğiniz gibi hakaret etme lüksünüz olamaz. Ahır benzetmesi edepsizliktir" diye savunan Erdoğan, ana muhalefetin liderine bir çocuğun ağzından "Hain" dedirtebiliyor.
Diyelim ki, çocuktur bu, ağzından kaçtı.
Gel gör ki Erdoğan, mikrofonu bile çekmiyor.
Gülümsüyor, teşvik ediyor, duyduklarından ötürü mutlu oluyor hatta.
Kılıçdaroğlu ülkenin seçilmiş iradesi değil mi?
Bu yapılan edepsizlik sayılmaz mı?
Yanlış anlaşılmasın; ben çocuğu suçlamıyorum.
Sözüm, bir çocuğu siyaseten istismar eden AK Partililere: Söyleyin, Allah aşkına...
Kılıçdaroğlu, kürsüye çocuk çıkarıp Erdoğan'a "Hain" dedirtseydi akıbeti ne olurdu?
Aydın'da, 13 yıl önce ilkokul öğrencisi Mustafa Sercan Özyurt'un başına neler geldiyse bir benzeri yaşanırdı.
Anlatayım.
Sen misin 'Allah belanı versin' diyen!
Gazipaşa İlköğretim Okulu’nda 8. sınıfta okuyan Özyurt, 9 Mart 2009 günü basketbol oynamak için Atatürk Kapalı Spor Salonu önüne geldi. Uzaktan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim otobüsü göründü.
Özyurt’un önünden geçen otobüsün kapısı açıldı. Halkı selamlayan Erdoğan ile çocuk arasında 15 metre vardı. 13 yaşındaki Özyurt'un aklına, babası Ali’nin işlerinin bozulmuş olduğu geldi ve “Allah cezanızı verecek!” diye bağırdı.
Özyurt’un iddiasına göre Erdoğan otobüsü durdurdu ve korumalarına “Onu alın” diye seslendi. İki koruma Özyurt’un kollarına girip zorla otobüse bindirdi. Hemen Başbakan’ın karşısına çıkarıldı.
Özyurt:
"Başbakan elini omzuma koydu, ‘Ne dedin?’ diye sordu. Ben tekrar ettim. Başbakan ‘Neden?’ diye sordu. ‘Sizi sevmiyorum’ dedim. Elini enseme koymuştu. Diyalog sırasında boynumu sıktı."
Özyurt, iki polis tarafından otobüsten indirildi.
Biri çocuğun yüzüne tokat attı.
İlk önce Aydın Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şubesi’ne ve ertesi gün savcılığa çıkarıldı. Başbakan’a hakaretle suçlandı.
Bu arada sağlık raporuna göre, Özyurt’un “boynunun arka sağ kısmında altı adet, 5-6 santimetrelik sıyrık” vardı. Erdoğan hakkında kovuşturmaya yer olmadığına hükmedilirken, Özyurt'a Aydın Çocuk Mahkemesi’nde hakaret suçundan dava açıldı.
Hakim, çocuğu cezalandırmak istemiyordu.
“Yaş itibariyle temyiz kudretine sahip olmadığı, 13 yaşında olduğu, hakaret suçunun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama, bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunmadığı”na karar vererek, cezaya gerek görmedi.
O günlerde yargı bugüne göre bağımsız sayılırdı.
Dava şimdi açılsa cezayla sonuçlanabilirdi.
Ölü çocuklarla kavga
Erdoğan'ın çocuklarla olan 'hukuku' bu kadarla sınırlı değil.
Gezi Parkı protestolarında can veren 14 yaşındaki Berkin Elvan için mitingde "Terör örgütlerinin içine aldığı, yüzü poşulu, eline sapan verilmiş ve cebinde demir bilyelerle olan bir çocuk" dedi. Elvan'ın annesini yuhalattı.
Erdoğan, yalnızca ölü çocuklarla kavga etmedi.
Bazı çocukları 'ölüm' ile ödüllendirdi!
Örneğin TSK'nın Afrin Operasyonu sırasında Kahramanmaraş'ta dinleyiciler arasında bulunan asker üniformalı ve bordo bereli kız çocuğunu kürsüye çıkardı. Askerliğe özenen cimcimeye "Türk Bayrağı da cebinde. Şehit olursa inşallah bayrağı da örtecekler. Her şeye hazır. Değil mi?" diye sordu.
Kız "Evet" dedi çaresizce.
Reisten böyle gördü
Erdoğan'ın çocuklara demokrasi dersi verdiği de oldu.
23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda koltuğunu devrettiği Elgin Koçubaba, "Konuşmama başlayayım mı?" diye sorduğunda, bugünleri işaret eden bir cevapla karşılık verdi. "Yetki senin, asarsın, kesersin. Her şey sende" dedi.
Aradan 12 yıl geçti.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ndeyiz.
Bütün yargıçları ya Cumhurbaşkanı ya da Cumhur İttifakı atıyor.
Düğmesiz cübbeler bile ilikli.
Basın esir.
TBMM'de ağızlardan çok yumruklar konuşuyor.
Erdoğan asıyor da kesiyor da.
Kılıçdaroğlu'na cibiliyetsiz, Bahçeli'ye zürriyetsiz, Demirtaş'a terörist, Yavaş'a vergi kaçakçısı diyor.
Akşener'i "Daha neler olacak neler. Bunlar iyi günler" diye tehdit ediyor.
İmamoğlu'na "Başkanlığı düşecektir" diye parmak sallıyor.
Kendisine "Allah belanızı verecek" diyen çocuğun boynunu sıkıyor.
Rakibine "Hain" diyen çocuğun yanağını okşuyor.
B.A.'nın ne suçu var?
Muhaliflere, rakip siyasetçilere, eleştirel gazetecilere ve sanatçılara "Hain" demeyi, terörist yaftası vurmayı AK Partililerden ve Cumhurbaşkanından öğrendi.
Erdoğan'ı taklit ediyor.
Rol modeli, o.
"Cumhurbaşkanı amca"sı önce camiye siyaseti soktu. Sonra orduya...
Dedesi yaşındaki siyasetçiye "Hain" dedirttiklerine göre şimdi sıra çocuk parklarına geldi.
Dindar ve kindar nesil istemiyor muydu?
Al, işte.