Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, TBMM’de kadına yönelik şiddetle ilgili araştırma komisyonunun çalışmalarına katılmayacaklarını duyurdu. Komisyon Başkanı Öznur Çalık'a komisyon toplanmaları başlamadan önce telefonla katılmayacaklarını bildirdiklerini söyleyen Güllü, katılmama nedenini mektup ile anlattı. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu sosyal medya hesaplarından da paylaşılan mektupta Federasyonun komisyona katılmama nedeni şu ifadelerle anlatıldı:
"Emeğimizle dalga geçilmesine izin vermeyiz"
2006/17 sayılı başbakanlık genelgesi ile aslında şiddetin önlenebilmesi adına reçeteyi hazırlayan sizin iktidarınız. Ancak o reçeteyi uygulamama dirayeti gösteren de sizsiniz. 2006 yılında çözülebilecek bir sorunun kartopundan çoğa dönüşmesini sağlayan bir iktidar olarak siz de tarihe yazıldınız. Sadece bu da değil İstanbul Sözleşmesi'nden hukuksuzca imza çekilmesinden 1 hafta önce TBMM'de şiddet komisyonu kurma kararı alarak cambaza bak cambaza misali şiddet gibi acı sonuçlar doğuran bir olayın siyasileşmesini ve ondan rant elde etmeyi düşünerek de tarih oldunuz.
İstanbul Sözleşmesi'nde 6284 sayılı yasanın çıkarılma sürecinde sizin gayretinize yakın tanıklık etmiş biri olarak bugün geldiğimiz süreçte yansıyan tablo içimizi daha da acıtıyor. TKDF başkanı olarak 2006/17 sayılı genelgenin gereği olarak kurulan ama hiçbir işlevi yerine getirmeyen Başkanlığını Kadın bakanlığının yaptığı şiddet zirvesine 14 kez katılan tek kişiyim.
O zirveyi düzenleyen bakanlığın adı bile 3 kez değişti. İstikrarsızlığın davan yaptığı bir konudur kadına şiddet konusu. Bu zirveye özellikle katıldığımız her seferinde sahayı iyi bilen biri ve acil yardım hattı işletmenin getirdiği verilerle önlemeyi nasıl yapacağımızı anlattık durduk. Hep anlattık ama hiç dinleyen olmadı. Üstelik kadınların insan hakları alanındaki kazanımlardan kaybettik.
Satıh mücadelesi yapar duruma düştük. Şimdi biz konuşurken dinlemediğiniz gibi uluslararası bir insan hakları belgesinden hukuksuzca çekilen imzanın sonrasında beni konuşmaya çağırıp gelin bize anlatın diyorsunuz. Neyi anlatalım dinlemediğiniz zamanda alınamayan önlemlerle canavarca katledilen kadınların feryatlarını mı, ya da anlattıklarımız 2008-2021 zaman aralığında katledilen 3458 kadını geri getirecek mi? Biz bu gönüllüğe ömür adadık emeğimizle dalga geçilmesine izin vermeyiz.
İstanbul Sözleşmesi
Bugün imzanızı çektik dediğiniz İstanbul Sözleşmesi yükümlülüklerini yerine getirmediniz. Oysa ki; İstanbul Sözleşmesi'ni imzalamak, kadınların şiddetten arınmış, yaşama haklarını sağlamak ve korumak üzerine tedbir almak demektir. İstanbul Sözleşmesi'ni imzalayan taraflar, şiddetin tekrarlanmaması ve şiddet içeren davranış modellerinin değiştirilmesi için programlar oluşturmak ve destelemekle yükümlüdürler.
İstanbul Sözleşmesi'ne göre, kadın erkek eşitliği kalıplaşmamış toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde şiddet içermeyen çatışma çözümleri gibi konulara ilişkin öğretim malzemesi, resmi müfredata ve eğitimin her seviyesine eklenmelidir. Kültür, örf, adet, gelenek, din veya sözde ‘namus' kadına yönelik herhangi bir şiddet içeren eylemsellik içeremez.
İstanbul Sözleşmesi'ne göre taraflar, kadına şiddetin önlenmesi ve saygının arttırılması için politika hazırlanmasına medyanın da katılımını teşvik etmelidir. Her türlü şiddetin tanığı çocukların hak ve ihtiyaçlarını dikkate almak, onların yarını göz önünde bulundurmakla yükümlüdür. Şiddet sonrası iyileşmeyi kolaylaştıracak yasal ve psikolojik danışmanlık, mali yardım, konut, eğitim öğretim ve iş bulma desteği gibi hizmetleri sağlamakla mükelleftir.
İstanbul Sözleşmesi'ni imzalamak demek, mağdurun insani haklarına ve güvenliğine odaklanmak demektir. İkinci bir mağduriyeti önlemek demektir. Şiddet mağduru kadınların güçlenmesini ve ekonomik bağımsızlığını hedeflemek demektir. Mağdurlara tıbbi ve adli muayene, travma desteği ve danışma hizmetleri sunacak uygun ve kolay erişilebilir tecavüz kriz veya cinsel şiddet yönlendirme merkezleri kurmak demektir. Ülke çapında 7/24 hizmet verecek ücretsiz telefon yardım hattı kurmak demektir. Bir şiddet eyleminin daha gerçekleşeceğini öngören herhangi bir kimsenin bununla ilgili kuruluşlara bildirmesini teşvik etmek demektir.
İstanbul Sözleşmesi'ni imzalamak, tehdit korkutmak veya zorlamayla kişinin psikolojik bütünlüğüne ciddi zarar veren kasıtlı davranışları cezai suçlar olarak değerlendirmek demektir. Yetişkin bir bireyi veya çocuğu evlenmeye zorlayan kasıtlı davranışların suç sayılmasını sağlamak demektir. Sorumlu kolluk kuvvetlerinin mağdurlara yeterli ve hızlı koruma imkanları sunmasını sağlamak demektir. Her türlü şiddet olayında arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak demektir.
"O güven ne yazık ki yok oldu"
Bu saydığımız yükümlülükleri yerine getirmemiş bir iktidarın ben onaylamıyorum diyerek çıktığı bir oyunun yeniden kurgulanarak önümüze getirilmesi hadi gelin beraber OYNAYALIM DEMESİ İNANDIRICI GELMİYOR. O GÜVEN NE YAZIK Kİ YOK OLDU. Sözleşmeden çekildikten sonra kadınlar kolluğa gidemiyor nasılsa bana destek olunmayacak diye.
Sözleşmeden sonra yargı işi ağırdan almaya başladı. Size bu konuda bir örnek, Kuşadası'ndan 13 yaşında 2 genç erkeğin tecavüzüne uğrayan kızın dosyası hala savcının masasında gençler ise dışarıda. Kasıklarım ağrıyor diyen tecavüzün ağır faturasını ödeyen kızın sesini siz de duymuyorsunuz yargı da duymuyor, neden? Erken yaş evliliği önergesi ile genç kızları cinsel obje gösteren fikrin yanında yol yürüyor yargı.
ALO 183 için dönemin AÇSPB bakanları bile buranın dezavantajlı gruplara hizmet eden bir hat olduğunu açıklamışlardı. Kapasitesinin yetersizliği nedeniyle Covid-19 sürecinde muğduriyetlerin artmasına sebep oldu ve mağdur erişim sağlayamadı. KADES sistemi var diyerek süreci doğru yönetemeyenler aslında Türkiye'de kadın yoksulluğunu görmekten aciz herkesin elinde akıllı telefonu var diye düşünen iş bilmezler.
Elindeki telefona kontörü bırakın evine ekmek alamayacak durumda kadınlar. Katalog suçlara giren kadına şiddet tutuksuz yargılamaları getirirken, TCK'da tanımlı olmayan ısrarlı takip kadınların psikolojik olarak eziyet çekmesine sebep olmakta. Elektronik kelepçe ile birçok şiddet önlenebilecek iken bu kelepçe kararının yaygınlaşmadığına tanık oluyoruz.
MEB'nın toplumsal cinsiyet konusundaki sessizliği erkek egemen sistemin kendini törpülemeden yola devamını sağlıyor. Komisyonunuza gelen Aile Bakanı size 2014 yılında yapılmış bir araştırma ile sunum yaptı. Sunumda kullanılan istismar rakamları korkuturken, okulların kapalı olduğu dönemde veri alamadığımız Covid-19 döneminde istismar konusunda bile konunun vahametini ortaya koymakta.
2020 infaz affı ile tecavüz ve kadına şiddet faillerinin ailelerine haber verilmediği gibi tahliye edilenlerin yeniden şiddet uygulayıcısı olduklarına tanıklık ettik. Daha fazlası da var. Ancak bu kadarı bile kurumumu temsilen şiddeti önleme yönünde irade ortaya koymaktan çekinen iktidar tarafından kurulan komisyon toplantısına katılmamın önünde engeldir. Komisyonunuzun davetine katılmayacak ama sahada mücadelemize devam edeceğiz. Çünkü biz biliyoruz ki mücadele kazandırır.