İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şube Başkanı Meryem Kayan, megakentin derelerini, üzerindeki yapılaşmayı ve beklenen felaketleri anlattı.
BirGün'den Dilara Şimşek'in haberine göre, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün, megakentte yaklaşık 168 tane dere olduğunu; yüzde 36’sının doğallığını koruduğunu ancak yüzde 64’ünün ise çeşitli müdahalelere uğradığını söylüyor:
“Yıllar itibarıyla mühendislik anlamında derelerin belirli kesitleri alındı, bir kısmının varlığı kaybettirildi. Ortaköy, Ihlamurdere, Bayrampaşa gibi kent merkezindeki çoğu dere, yolların altında kaldı. İstanbul’da bu derelerin varlığı yapılaşma anlamında çok ciddi sıkıntının olduğu yerler. Ayamama’da özellikle çok ciddi bir felaketle karşılaşmıştık. İstanbul gibi özellikle yoğun göç almış ve büyük oranda kaçak yapılaşmış bir kentte dere vadilerinin boşaltılması o yerlerin yapılaşmaya açılmaması, yapılaşan yerlerin tekrar kamulaştırılarak temizlenmesi gerekiyor. Çok ciddi risk taşıyorlar.”
1980’lerden itibaren uygulamaya konulan planlarla çok ciddi yapılaşmanın önünün açıldığını kaydeden Akgün, özelikle sanayi alanlarının dere etraflarında yapılaştığına dikkat çekiyor:
“1984’te derelerin sağında-solunda dere koruma bantları oluşturma kararı alındı ama 1988’de bu kaldırıldı ve çok ciddi yapılaşmanın önü açıldı. 1980’lerde ıslah imar planlarının yapıldığı dönemler ve çok ciddi kaçak yapılaşma ortaya çıktı. Özellikle sanayi alanlarının da bu dere etraflarında yerleştiğini görüyoruz. Bu ekolojik ve sel baskınında ciddi riskleri beraberinde getirdi.”
Kent daha büyük afetlere hazır olmalı
Akgün, kentin daha büyük afetlere hazır bir şekilde yapılaşmasının önemine değiniyor:
“İstanbul’un sel açısından güvenli bir kent olduğunu söyleyemeyiz. Yakın zamanda çok ciddi bir yatırım oldu. Özellikle İSKİ’nin yağmur sularını toplama ve alt yapı anlamında ciddi yatırımları oldu. Geçen zamanlarda Üsküdar’da, Eminönü’nde, Beşiktaş’ta gördüğümüz taşkınları görmüyoruz son 1 senedir. Kentin daha büyük afetlere hazır bir şekilde yapılaşması ve imar edilmesi lazım. İmar rejiminin getirilmesi lazım. Uzun vadeli bir süreç. Bununla ilgili planlar oluşturmaya devam ediyoruz.”
Dereler caddelerin altında kaldı
ÇMO İstanbul Şube Başkanı Meryem Kayan, Adnan Menderes’in iktidara geldiği 1950’li yıllarda itibaren megakentin derelerine ciddi baskı oluştuğunu aktardı. O yıllardan bu zamana kadar İstanbul’un tüm ekosistemlerinin artan nüfustan ve yapılaşmadan nasibini aldığını kaydeden Kayan, şunları anlattı:
“1950’li yıllardaki imar hareketleri derelerin doğal yapısını etkilemiş fiziki yapısını değiştirerek zaman içerisinde kaybetmesine neden oldu. En çok tahribatı yaşayan kısım Marmara Havzası’na dökülen dereler. Geçtiğimiz yıllara kadar oralarda yapılaşma, tahribat olmadığı için dereler kısmen doğal yapılarını koruyabiliyordu ama şimdi mega projeler yani 3. havalimanı 3. köprü bağlantı yolları, Kanal İstanbulla birlikte Karadeniz’e dökülen derelerin tahrip olması kaçınılmaz.”
Kayan’a göre neoliberal politikalar sonucu ortaya atılan projeler İstanbul’u ciddi şekilde etkiliyor. En çarpıcı örneğin Vatan Caddesi olduğun dikkat çeken Kayan, sözlerini şöyle noktalıyor:
“En çarpıcı örneği 1960’larda Adnan Menderes imar planlarını yaparken bugün Vatan Caddesi olarak kurgulanan yerin altından aslında Bayrampaşa Deresi geçiyor. Bu dere çok büyük havzaya sahip. O zamanki planlarda daha ucuz ve kolay yatırım denilerek derenin üstü kapatılıyor. Bunun gibi örnekler mevcut. Ayamama Deresi aslında çok büyük havzaydı. Ama üstü yapılaştı, karayolu geçirildi. 2009’daki taşkında 31 kişi öldü. Havzaların en büyük özelliği yeşil ekosistemi yetişmesiyle birlikte çok ciddi içme su kaynaklarının beslendiği yapılardır. Bu derelerin yok olmasının kent açısından böyle de kötü bir etkisi var. İstanbulda açık dere neredeyse kalmadı. Zemin altına indirildi.”
Mega projeler yaşam alanlarını tehlikeye soktu
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası eski başkanı Dr. Hülya Dinç’in 2015 yılında hazırladığı ‘İstanbul Derelerinin Fiziki Değişimi’ başlıklı doktora tezine göre ‘mega projeler’ ve koruma aleyhine değişen mevzuatlar doğal yaşam alanlarını tehlikeye soktu. Araştırmada İstanbul’un dereleriyle ilgili şu ifadeler yer alıyor:
“Derelerin denize açıldığı yerlerde oluşturduğu mansap bölgesi doğası gereği denize girilen kumsal alan ve küçük balıkçı teknelerin sığındığı koydur. Geçmişte bu alanlar kentin denize girilen plaj alanlarıydı (Turşucu deresi-Suadiye plajını; İdealtepe deresi Süreyyapaşa plajı, Çamaşırcı deresi Bostancı Plajı, Florya deresi Florya plajı, Kurbağalı dere Kalamış plajı, Ayamama, Tavukçu dereleri Ataköy plajı gibi). Bugün mansap bölgeleri yerleşim alanlarında kalmış ve kıyıların doldurulmasıyla koy ve kumsal özelliğini kaybetmiştir. Kent içerisinde kalan derelerin çoğu denize, göle, Haliç’e, taş ve betonarme malzeme ile açık yada kapalı kanal kesit olarak bağlanmaktadır. Membaları ise geçmişte açık alan, orman alanı, tarım alanı, su havza alanında yer alırken günümüzde çoğu yerleşim dokusu içerisinde kalmıştır.”
174 dereden 58'i tehlikeli
1997 yılında İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) Genel Müdürlüğü görevini yürüten Veysel Eroğlu, o dönem imara açılan dere yatakları konusunda rapor hazırlatarak ‘uyarı yazısı’ yazmış. Hazırlanan raporda 174 dereden 58’inin çok tehlikeli olduğu belirlenerek; buraların acilen boşaltılması ve kurtarma çalışmaları için hazırlık yapılması istenmiş. O dönem Valilik, Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü ile bütün ilçe belediyelerine gönderilen 31 Ocak 1997 tarihli yazıda riskli bölgelerin Nisan 1997 sonuna kadar ‘acilen’ boşaltılması gerektiği belirtilmiş. Ancak o dönemden bugüne tam 24 yıl geçti ancak İstanbul’da yapılaşmayan dere yatağı kalmadı.
Ev sahipleri daha yüksek kira için mahkemeye başvuruyor