Suriye'nin İdlib bölgesinden 11 Eylül günü iki askerimizin şehit edildiği haberi ulaştı.
Milli Savunma Bakanlığı, aynı akşam şu açıklamayı yaptı:
"İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'nde arama tarama faaliyeti sonrası intikal halindeki bir unsurumuza yapılan saldırı sonucunda iki kahraman silah arkadaşımız şehit olmuş, üç kahraman silah arkadaşımız ise yaralanmış..."
Örgütün adı neden saklanıyor?
Açıklamada, Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK) kim tarafından saldırıldığı bilgisine yer verilmiyor.
Sır perdesinin iki nedeni olabilir:
Ya failler bilinmiyordur.
Ya da faillerin kamuoyu tarafından bilinmesi istenmiyordur.
Gayrı resmi kaynaklara göre saldırıyı 'Ebu Bekir Sıddık'ın Yardımcıları Seyyiresi' adlı örgütün üstlenmesi ikinci ihtimalin doğruluk payını arttırıyor. TSK'ya yönelik saldırı, üstelik Türkiye'nin kontrol ettiği İdlib'de cihatçı bir örgüt tarafından düzenlendi.
Ve bu, aynı örgütün birinci değil, 19. saldırısı.
Nasıl bir 'gerginliği azaltma' bölgesi ise, gerginlik azalmıyor, aksine artıyor!
Hal böyleyken örgütün adı anılmıyor.
Tahminim o ki, Türkiye'nin İdlib'teki askeri varlığını tartışmaya açacağı için örgütten söz edilmiyor.
Cihatçılar bize zimmetlendi
Türkiye-Rusya arasında 5 Mart 2020'de imzalanan İdlib Mutbakatına göre Lazkiye'ye uzanan M-4 karayolunun kuzeyi ve güneyinde altışar kilometrelik güvenlik koridoru kuruldu. Türkiye, kuzeyde kontrolü ve asayişi sağlamayı, ılımlı muhaliflerle teröristleri ayrıştırmayı üzerine aldı.
Ilımlı kim?
Radikal hangisi?
Biri diğerinden vahşi.
Türkiye'nin sözünü dinlerler mi, o bile belirsiz.
İdlib, Birleşmiş Milletler raporlarında 'Cihatçı Çöplüğü' diye anılıyor. Hakimiyeti El Kaide'den ayrılan Heyet Tahrir Şam (HTŞ) elinde tutuyor. Türkiye'nin terör örgütü saydığı HTŞ, hakim olduğu kasabaları şeriatla yönetiyor. HTŞ'den ayrılan ve El Kaide'ye biat eden Hüraseddin de bölgede etkinlik gösteriyor.
Ayrıca Kafkasya, Türk cumhuriyetleri, Asya, Afrika ve Avrupa'dan cihatçılık idealiyle Suriye'ye akan yabancıların tamamı şu an İdlib'de.
Doğrusu, patlamaya hazır bir çöplüğü bize zimmetlediler.
Sözde ılımlılarla radikalleri ayıracaktık...
Arkamızdan vuruluyoruz.
36 saldırı, 12 şehit
Terörizm ve Radikalleşme ile Mücadele Araştırma Merkezi'nden (TERAM) Doç. Dr. Serhat Erkmen'in göre 19 Mart 2020'den beri İdlib'te TSK'ya karşı 36 saldırı düzenlendi. 12 askerimiz şehit düştü, 21 yaralı verildi.
Saldırılardan 15'i M4 karayolu üzeri veya civarında, 3'ü İdlib merkezi ve kuzeyinde, üçü M4 - İdlib arasında meydana geldi.
Ebu Bekir Sıddık'ın Yardımcıları Seyyiresi 19, Hattab Şişani grubu dört, Öncü Mücahitler iki, Mervan Hadid Birliği bir saldırıyı üstlendi.
10 saldırı sahipsiz kaldı.
Erkmen, dört örgütün aynı teröristlerden oluştuğunu, isim değiştirdiklerini düşünüyor. Bu örgütlerin Mart 2020'den önce adının duyulmadığını vurgulayan Erkmen, sızmalara açık olduklarını, eylemlerin Suriye ve Rusya'nın amaçlarına hizmet ettiğini anlatıyor.
Ebu Bekir Sıddık Yardımcıları Seyyiresi'nin Türkiye'yi cezalandırmak ya da İdlib'in Suriye tarafından geri alınmasını gerekçelendirmek için Muhaberat tarafından yaratıldığı ihtimalini dışlamıyorum. Yönlendiriliyor da olabilirler.
Fakat bu zaten, çöplüğün doğasındandır.
Suriye ile görüşmeliyiz
AK Parti, İdlib'de 3 milyon insanın yaşadığını, bölge Esad'ın eline geçerse Türkiye'ye göç hareketi başlayacağını savunuyor. Kamuoyu göç tehdidiyle susturuluyor.
Doğrudur; kısa vadede bir risk olarak önümüzde duruyor.
Ancak İdlib, Suriye yükünün kalıcılaşmasına neden oluyor. İdlib çöplüğünden saçılan berbat koku, hem Rusya ile ilişkilerimizi sarsıyor, hem de Suriye ile masaya oturmamızı geciktiriyor.
Türkiye'de dört milyonu aşan geçici sığınmacıların ne olacağı...
Kuzey Suriye'de Kürt yönetimi kurulması hedefi...
İdlib'deki Afganistan'ın varlığı...
İki komşunun acilen görüşmesini gerektiriyor.
Üstelik Türkiye, gelecekte HTŞ ve diğer terörist örgütlerin koruyucusu diye suçlanabilir. Hatay'ın karşısında bir Talibanistan kurulmasına, şeriat hukukunun uygulanmasına, baş vurulup kol kesilmesine ne diye sebep olalım?
Kaldı ki Rusya destekli Esad, terör eylemlerini gerekçe gösterip İdlib'e yönelebilir ve yine göç akışı yaşanabilir.
İktidar medeni dünyanın tanımadığı, meşru görmediği ve hatta bazı ülkelerin terörist saydığı Taliban ile diyalog kurmaya çabalarken, Suriye'deki meşru iktidarla görüşmeyi reddediyor. Türkiye, siyasal İslamcıların ideolojik takıntılarının ve marjinal ümmetçi hayallerinin bedelini daha fazla ödeyemez.
Ülkemizin çıkarı Suriye ile barışmaktan...
Esad ile görüşmekten...
Ve İdlip'teki çöplükten çıkmaktan geçiyor.
Adnan Hocacı TCDD müdürünün referansı
Adnan Hoca'nın finansörü olduğu iddia edilen Murat Atik, TCDD Genel Müdürlüğü görevinden istifa ettirildi. Bu gelişme AK Parti'de bile sevinçle karşılandı.
MKYK üyesi Şamil Tayyar şu tweeti paylaştı:
"Dilerim referansı da hakkındaki istihbarat raporunu sümenaltı edenler de hesap verir, kimsenin yanına kar kalmaz."
Aksine...
Atik, kızak görev olarak nitelense de TCDD'de müşavir olarak kalmaya, maaş almaya devam edecek. Ayrıca Ulaştırma Bakanlığı'ndan demiryolunda ilk özel yolcu taşıma ruhsatı alan Sun Group'un Yönetim Kurulu Başkanı olarak kurumla ilişkisini sürdürecek. Bu ilişkisi eşelendiğinde Atik'in referansının kimler olduğu tahmin edilebiliyor.
3 Eylül'e dönelim.
Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, Ulaştırma Bakanlığı'ndan ruhsat alan Sun Group ile merkezi Japonya'da bulunan HIS Türkiye ile ortak anlaşma imzaladı. Varılan anlaşmaya göre bu iki şirket Kapodokya'ya turistik tren turu düzenleyecek.
Öğrendiğim kadarıyla Atik'in Sun Group'u ile HIS Türkiye'yi tanıştıran ve buluşturan Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Ahmet Burak Dağlıoğlu oldu. Dağlıoğlu, geçmişte yatırımlar için görüştüğü HIS Türkiye yetkililerini arayarak, "Size bir partner bulduk" dedi. Ortaklık bu sayede kuruldu.
Dağlıoğlu, Bilal Erdoğan'ın da okuduğu Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi mezunu. Ayrıca Berat Albayrak'tan sonra Tükiye Varlık Fonunu'nun başına geçti.
Halen TVF'nin yönetim kurulunda.
Atik'in dosyasını sümenaltı ettiler mi, bilmiyorum.
Fakat referansı hayli kuvvetli görünüyor.
Adalet Bakan Yardımcısı Yılmaz'dan yanıt var
9 Eylül'deki 'Baronlar savaşı yargıya sıçradı' başlıklı yazımda eski Bakırköy Başsavcı Vekili Zülkarneyn Kısık ile eski Bakırköy Adalet Komisyonu Başkanı Recep Karaman'ın Hakimler ve Savcılar Kurulu'na gönderdikleri ihbara yer vermiştim.
Bu ihbarda iki yargıcın, dönemin İstanbul Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz'ı "cezaevinde tutuklu bulunan baron Orhan Ünğan'ı ziyaret ederek, kendilerini hedef göstermekle" suçladıklarını yazmıştım.
Adalet Bakan Yardımcısı ve HSK 1. Daire Üyesi Hasan Yılmaz'ın avukatı Muhammet Aydın'dan açıklama geldi.
Açıklama şöyle:
"Hasan Yılmaz, belirtilen tarihlerde İstanbul Adliyesi'nde görev yapmakta olup iddia edilen olaylar ve olayların geçtiği yargı çevresiyle ilgili hiçbir yetkisi bulunmamaktadır. İthamlar tümüyle gerçek dışıdır ve iftira niteliğindedir."