Bugün görülecek duruşmada, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi, İnanç Ekmekçi ve Mine Özerden’in savunma yapması bekleniyor.
Sanıklar Can Dündar, Pınar Öğün, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve Mehmet Ali Alabora hakkında ise yakalama kararı bulunuyor.
Tutuksuz sanıklar duruşma öncesinde yerini alırken, tutuklu sanıklar Kavala ve Aksakoğlu Jandarma eşliğinde duruşmanın yapılacağı salona getirildi. Kavala ve Aksakoğlu'nun getirildiği sırada izleyiciler alkışlarla destek verdi. Kavala ve Aksakoğlu seyircilerin oturduğu kısma doğru dönerek izleyicileri selamladı.
Herkesin yerini almasıyla duruşma başladı. Avukat Can Atalay iddianameye karşı savunma yapıyor.
CAN ATALAY: SAVCILIĞIN ANAYASAL DÜZENDEN NE ANLADIĞINI ANLAMADIK
Atalay'ın savunmasından öne çıkanlar şunlar:
“En sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Bu iddianame esas olarak Türkiye tarihinin, topraklarının en onurlu toplumsal olaylarından birini karalama çabasının en güncel örneği. Bu iddianame uzun yıllar boyunca siyasi ve toplumsal hayatı, ceza yargılamasını basit bir aracı haline getiren bir örnektir, yamalı bir bohçadır.”
“İstanbul Cumhuriyet Savcılığının anayasal düzenden ne anladığını anlamadık. Savcılık, Anayasal düzenden sadece Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 8. Maddesi'ni anlıyor. İddianame, anayasal düzenin diğer unsurlarıyla ilgilenmediği gibi hükümetin yükümlülükleriyle de ilgilenmemiş ve hiçbir şey dememiştir. Anayasal düzenden bahsederken 25. maddeyi, 28. maddeyi 33. maddeyi konuşmayacak mıyız?”
- 25. madde: Düşünce, vicdan ve kanaat hürriyeti.
- 28. madde: Basın hürdür, sansür edilemez.
- 33. madde: Dernek kurma hürriyeti.
“Anayasal düzenden bahsederken herkesin izin almaksızın gösteri düzenlemekten, konut hakkından, sağlıklı çevre hakkından, sosyal güvenlik hakkından bahsetmeyecek miyiz? Mücella Yapıcı'nın neredeyse tüm ömrü kültür ve tabiat varlıklarını korumakla geçti.”
“İddianame eksiktir, yamalı bohçadır, esaslı bir yöntem sorununa sahiptir. Böylesi bir iddianamede, savcılık bizler için ağırlaştırılmış müebbet istiyor. Ama kendi tezinde cebir ve şiddet unsuru o kadar zayıf ki Türkiye'nin dört bir yanında kırılan camı çerçeveyi, öldürülen hayvanları bizim hanemize yazıyor. Bize bu cebir ve şiddet unsurunu oluşturmak için sıraladıklarından ortaya karışık 30-50 yıl verseniz, kimimiz çok yaşlılıkta cezaevinden çıkarız ya da hiç çıkamayız.
“Sizin (heyet) dünkü yumuşak tavrınız, bu iddianamenin ağırlığını ortadan kaldırmıyor. Burada toplumsal hayata müdahale için yargının araçlaştırılmasını izliyoruz. Bunu Fethullahçı çetenin AKP ile nasıl yaptığını biliyorum. Karşı karşıya kaldığımız tehlikenin farkındayım. Ağırlaştırılmış müebbet isteyen bir savcı, hukuk fakültesi mezunuysa TMK7/2'nin unsurları oluşmamışken bize, Taksim Dayanışmasına ağırlaştırılmış müebbet isteyemez. İddianamede bir tane TMK7/e oluşmuştur diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Tek bir örnek gösteremezsiniz.”
"TARTIŞILMASI GEREKEN NASIL BAŞLADIĞI"
"Mücella Yapıcı beraat etti. 2911'den beraat etti. Ama sizin şunu tartışmanız gerek: nasıl başladı? 27 Mayıs'ta, 31 Mayıs'ta nasıl başladı? O günden beri 2911 ihlal edildi mi? Suçun nitelikli halleri oluştu mu? OLUŞMADI! Çünkü yapılan inşaat yasak! İmar planına aykırı!"
"Yayalaştırma projesi diyorlar, yaya kaldırımı yapmayı unutuyorlar. Bir gece İstanbul BBŞ taşeron kardeşlerimizle oradaki ağaçları sökmeye çalışıyorlar. 28 Mayıs sabahı, kim olduğu belli olmayan 50 erkek, herkesin üzerine hücum ediyor, insanlar onlara itiraz ediyor. Elektrik tesisatı kopuyor. Bunların hiçbirinden bahis yok. Taşeron işçilerin ardından insanların üzerine taarruz eden kolluk kuvvetlerinden bahis yok ama bize 2911'den ceza istiyor."
"İDDİANAMENİN ÖZETİ: İMZASIZ FETHULLAHÇI ÇETE VE AKP İŞBİRLİĞİ İLE HAZIRLANMIŞ BİR RAPORDUR"
"İddianamenin açıklanmasından sonra savcılık bize ve müdafiilerimize laf yetiştirdi. Biz konuşabiliriz ama devlet güçleri, ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan insanlara yanlış bilgi vererek açıklama yapamaz. Biz iddianameyi öğrendikten sonra savcılık bize tezvirat yaparak yanıt verdi: 'Biz Fethullahçı çeteye mensup hakimler, savcıların dinleme kararlarıyla ilgili yeniden kıymetlendirme yaptık' diyerek."
"Yeniden kıymetlendirme kabul edilebilir bir unsur değildir. Neyi yeniden kıymetlendiriyor? Bu kadar önemli bir toplumsal olayda, içinde onurla bulunduğunu söyleyen insanlar olarak, Taksim Dayanışması'nda olduğunu bir gün reddetmemiş insanlara diyor ki "Sizinle ilgili soruşturma 15 Haziran 2013'te başladı. 27 Mayıs'ta başlayan, 28 Mayıs'taki ağır polis şiddetiyle başka bir kriz haline dönüşen bir olay. Her gün olayın vehametini anlatıyoruz. Kimse bizi soruşturmanın 15 Haziran'da başladığına inandıramaz."
"Bu dosyadaki ilk işlem İstanbul'da başlamıyor. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanı 1. Sınıf Emniyet Müdürü Mehmet Yeşilkaya’nın İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne yazdığı 15 Haziran 2013’te “Gezi Parkı Olayları” konulu bir yazı yazıyor. Yazı İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde Nazmi Ardıç tarafından karşılanıyor. Bu Fethullahçı çetenin en örgütlü olduğu iki yerden biri. İddianamenin özeti, imzasız Fethullahçı çete ve AKP işbirliği ile hazırlanmış bir rapordur. Gezi direnişini anlayamadığınız, anlamazdan geldiğiniz gibi, tıpkı AKP ve Fethullahçı çete gibi Taksim Dayanışması'nı da anlayamazdınız."
"TAKSİM DAYANIŞMASI BİR BÜTÜNDÜR"
"Taksim Dayanışması bir bütündür. Neden 135. maddeden bahsetmiyoruz? Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere yani barolar, TMMOB'a bağlı tüm odalar, hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşlarıdır. Tıpkı hükümet ve dönemin İBB'si gibi anayasal kuruluşlardır. Ben anayasal düzeni beğenmeyebilirim, eşitlikçi özgürlükçü bir anayasal düzen isteyebilirim. Ama mevcut anayasal düzen, Şehir Plancıları Odası neyse Beyoğlu Belediyesi de odur, diyor. Bu anayasal kuruluşların itirazları, devlet yönetimine katılma biçimleri suçlulaştırılamaz. 1980'lerde 12 Eylül'ün sonrasında neoliberalizmin cisimleştiği uygulamalarla birlikte, İdari Yargılama Usulü Kanunda 1994’ te yapılan değişiklikten bu yana meslek örgütlerinin kamu yararını korumasının önüne geçmeye çalışılmıştır."
"BUNLARIN HİÇBİRİNDE SUÇ YOKTU, BURADA DA SUÇ OLARAK NİTELENDİRİLEMEZ"
"Bu ideolojik-hukuki kamusallık karşıtı kampanyanın en önemli adımlarından birisinin 2010 tarihli Anayasa referandumu olduğunu, yargının kritik tüm noktalarının tamamıyla Fethullahçılara teslimidir. 2010'da ceza yargılamasında Fethullahçı çetenin önündeki son engel kaldırıldıktan sonra gözümüzün önünde idari yargı çöküyor. Nükleere karşı çıkmak bir suç olarak nitelendirilebilir mi Hakim Bey? Sağlık hakkımızın gaspına, su kaynaklarının ticarileştirilmesine, tarım hakkımızın elimizden alınmasına kulp takma çabası beyhudedir. Biz bunların hepsini yaptık. Bunların hiçbirinde suç yoktur, burada da suç olarak nitelendirilemez! Eğer bugün Haydarpaşa Garı rantçılara peşkeş çekilemediyse ve orası hala trenlerini bekleyen bir gar ise bu Haydarpaşa Dayanışması'nın mücadelesiyledir. Suç mudur? Türkiye kamunun yararını korumak suç mudur?"
"Özcesi, Mimarlar Odası Ve Şehir Plancıları Odası kamu yararını korumak için tüm yurttaşlara ve yurttaşların meşru örgütlerine çağrıda bulunmuştur: 'Gelin İstanbul’un kent merkezindeki son müşterek kamusal yeşil alana, son afet sonrası toplanma alanına sahip çıkalım' demiştir. Savcılığın esas motivasyonu gezi direnişinin karalanmasıdır. Milyonlarca insanın ortak kararının, bu ülkenin geleceğine ilişkin sözünü karalamak istiyor savcı. Bakanlıklar, çeşitli fonlar kullanmasına rağmen fon kullamını suçlaştırıyor. Fon kullanımı suç değil. Ama diyor ki: Gezi fonlarla finanse edilmiştir. Yalan! Tek bir kör kuruşun benim ya da Tayfun Kahraman'ın ya da Mücella Yapıcı'nın cebine girdiğinin delili yok. Mimarlar odası TMMOB'a bağlıdır. Tek kuruş fon kullanılmaz. Tekrar ediyorum, fon kullanımı suç değildir. Ama Gezi direnişinde sokağa çıkanları, fon kullanan garibanlar olarak resmetmek hiç kimsenin haddi değildir.
"GEZİ'DEN SONRA BİZE YÖNELİNECEĞİNİ BİLİYORDUK"
"Biz bilmiyor muyduk, geziden sonra bize yönelineleceğini? Fısıldamıyorlar mıydı kulağımıza? Taksim Dayanışması bir ilk miydi? Örneğin Tekel Dayanışması: Tekel arazisinin hükümete yakın sermaye grubuna verilmesi karşısında Mimarlar Odası ayağa kalktı. Olmaz bu, dedi. Tekel Dayanışması böyle kuruldu. Haydarpaşa Dayanışması ha keza. Kuzey Ormanları'na sahip çıkmamız suç olabilir mi? İstanbul'un Anayasası olarak adlandıran İstanbul Çevre Düzeni Planı kuzeye doğru genişleyen her şeyi ihanet olarak tanımlar. Bu 2009 tarihli bir plan. Kuzey Ormanları'na, AKM'ye sahip çıkışımız suç olabilir mi? Türkiye'nin kamu kaynaklarının, bir insanın hırsları nedeniyle kaderine terk edilip yıkılmasına karşı çıkmak suç mu? Biz, AKM'nin nasıl yıkıma terk edildiğini izledik. Vapurlara sahip çıkmak suç olabilir mi? Demokrasi dediğimiz şey sadece sandık olabilir mi? Kaldı ki bazen o bile olmayabilir. Demokrasi sandığa sıkıştırılabilir mi? Devlet yönetimine katılmanın tek yolu sandık olabilir mi? Dava açarak, imza toplayarak, dilekçe yazıp, telefonla, görüşmeyle, sokakta itiraz ederek devlet yönetimine katılmaya çalışıyoruz."
"GEZİ DİRENİŞİ BİR İTİRAZ HAREKETİDİR"
"Geçtiğimiz yıl kapitalist metropollerin tümünde, Avrupa'nın neredeyse tüm başkentlerinde, küresel iklim krizine dikkat çekmek isteyen lise öğrencileri eğitimi durdurdular, boykot yaptılar. Haftalarca sürdü. Anayasal düzeni cebir ve şiddetle değiştirmek istedikleri iddiası kimsenin aklına gelir mi? Demokrasi tüm kurum kuruluş ve kurallarıyla bir bütündür. Sadece sandığa indirgenemez. Demokrasi bir bütündür bölünemez. Sayın heyet, Gezi direnişi esas olarak iki ana kavramla özetlenebilir. Gezi direnişi kurucu bir iradedir. Demokrasinin yeniden kurulmasının, nasıl olması gerektiğinin bir iradesidir. Gezi direnişi bir itiraz hareketidir. Anayasal hakkı kullanarak itiraz hareketidir."
"TAKSİM TÜRKİYE'NİN MEYDANIDIR"
"Taksim neden önemlidir? Taksim, İstanbul'un daha doğrusu Türkiye'nin meydanıdır. Emek ve Cumhuriyet Meydanı'dır. Resmi adı önemlidir. İnsanlar sevinçlerini, üzüntülerini Türkiye'nin meydanında yapmak isterler. Yasaklanana kadar Polis Günü de futbol şampiyonluğu da burada kutlanırdı. Artık polis gününde serbest, diğer herkese şiddet serbest. Bazı meydanlar meydan olmaktan çıkarılmıştır. Sultanahmet Meydanı mesela. Tüm toplumsal olaylarda Taksim meydanı önemli bir bahisti. 1969'da Türkiye'nin emperyalizmle olan bağlarının koparılması istemiyle yapılan mitinge, önce 6. Filo'ya doğru namaz kılanların saldırmasıyla öldürülen iki işçi Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan orada can verdi. 1 Mayıs katliamı sonrasında katliamın 30 yılında, 1 Mayıs'larda Taksim'de toplama kararı açıklandı ve milyonlarca insan yıllar boyunca Taksim'e aktı."
"GEZİ DİRENİŞİ, BU AĞACI KESMEK İSTEYENLERE NO PASARAN ÇİZGİSİ ÇEKMİŞTİR"
"Dünyanın her yerinde mekan önemlidir. Muhalefetin itiraz seslerini kent merkezinden sürme çabasında AKP yalnız değil. Olmuş ve olan tüm neoliberal liderler muhalefeti kent merkezinden sürmek istiyor. Taksim Gezi'si, kent merkezindeki son yeşil kamusal alan, afet sonrası toplanma alanı, tek boş alan, kent merkezinde farklı sınıfların karşılaşmasını mümkün kılan, evsizlere ev alan, canınız sıkıldığında para harcamaksızın vakit geçirebileceğiniz bir alan. Bu meta dışındaki alanın betonlaşmasına, sermaye düzenine tabi kırılmasına bir reddiyedir Gezi. Gezi direnişi, bu ağacı kesmek isteyenlere NO PASARAN çizgisi çekmiştir. Savcılığa teşekkür ederim bizi bu kadar mahir gördüğü için. İştirakçısı olmaktan mutluyum. 28'inde taşeron işçi ve kollukla üzerimize saldıran, 30'undaki şafak baskınında, 31 Mayıs -31 Mayıs'tan ölü çıkmaması şanstır. 31 Mayıs akşamı itibariyle her bir kent yurttaşı kent meydanına itiraza geldi. Türkiye tarihinde bu kadar farklı toplumsal kesimin yan yana gelip kardeşleştiği başka bir örnek yoktur."
"Peki Gezi'nin kurucu yönü? Gezi kurucudur. Demokrasinin nasıl bir şey olması gerektiğine ilişkin somut bir işarettir Gezi bugün parayı esas alan sermayenin biricik değer olarak saptandığı dünyaya karşı başka bir dünyanın olduğunu gösteren bir kurucudur. Geziye Komün denmesi boşuna değildir. Sandviç göndermişler, öyle diyor iddianame. Ben hayatımda yediğim en güzel börekleri, en güzel dolmaları gezide yedim. O el yapımı börekleri Osman Kavala fonlamadı. Geziyi finanse etmek Kavala'nın, Mücella Yapıcı'nın ya da Can Atalay'ın haddi değildir!"
"Gezinin 1. gününde kafa travması ne kadar biliyor musunuz? Kimse bilmiyor TTB'nin erken tarihli açıklamasına göre 1500'ün üstünde. Ense köklerine, kafaya atılan atışların sonucu. İnsanlar bunu göze alarak geldiler. Göz kayıplarının çoğu ilk iki günde oldu İnsanlar bunu göze alarak geldi. Adalet ve Kalkınma Partisi diliyle konuşuyorum ama: Böyle bir şey olabilir mi? Gezi'nin altına bostan kurdular, fide ekiyorlardı insanlar. Gezi'den sonra kaç tane kent bostanı kuruldu biliyor musunuz?"
"Arap Baharı'ndan bahsediliyor. AKP iktidarı Arap Baharı'nın en büyük destekleyicisi değil miydi? Tunus'ta, Mısır'da ilk desteği AKP yapmadı mı? Libya'da "Fransa'ya ne oluyor? Biz ordumuzu göndereceğiz" diyen Erdoğan değil miydi? Gezi direnişi sırasında biz buradaydık. Erdoğan ise o tarihte Tunus'taydı. Aklımızla dalga mı geçiyorlar? Biz kamu yararı için gücümüz yettiğini yapmaya devam ettik."
"KİŞİSEL OLARAK KURSAĞIMIZDAN TEK KÖR KURUŞ GEÇMEDİ"
"Gezi direnişi, emperyalizmin parçası olamayacağı gibi, Fethullahçıların temsil ettiği karanlığın da tam karşısındadır."
"Dediğim gibi fon kullanmak fon kullanmak suç değil. Fakat biz fon kullanarak çalışmıyoruz. Taksim Dayanışması'nın bir tek kuruş yabancı para kullandığına ilişkin tek ima yok. Kişisel olarak kursağımızdan tek kör kuruş geçmedi."
"Ben 2013 haziranı itibariyle Mısır'da şeriatçı Mursi ile darbeci Sisi arasında tercih yapmak zorunda mıyım? Mısır'da da Tunus'ta da ne şeriatçılardan ne darbecilerden yana değiliz. Biz üçüncü tarafız: demokrasiden, eşitlikten tarafız. "
"GEZİ POLİS ŞİDDETİNE GEÇİŞ YOK DEMEKTİR"
"Gezi direnişi anti faşisttir, polis şiddetine geçit yok, no pasaran demektir. Gezi emperyalizme karşıdır. Hiçbir yabancı oyunu ile “komplo” ile izah edilemez. Bu başından beri geziyi anlamama-anlayamama-anlamazlıktan gelme halinin devamıdır. Bu memleketin ağacına, ormanlarına sahip çıkmak, tarım topraklarının tarumar edilmesine itiraz etmek, akan suyunun bütün ekosistemi bozar şekilde talan edilmesini kabul etmemek, işçisinin ölüm koşulunda çalıştırılmasına karşı direnmek, çocuğunun eğitim hakkından mahrum edilmesi sonucunda kaçak cemaat yurtlarında öldürülmesinin peşini bırakmamak esas yurtseverlik budur.
"GEZİ, İNSANIN KENDİ KADERİNİ ELİNE ALMA İRADESİ, KARARLILIĞIDIR"
"Emperyalizm dahi diyemeyip kırk dereden su getirenler geziyi karalayamaz. 1960’da 6. filoyu kıble alıp namaz kılanlar bize antiemperyalizmi anlatamaz. İddianamede Kadıköy'de akla ziyan gaz kullanımı ile öldürülen Elif Çermikli ablamızdan söz edilmiyor. Parktaki pankartta yazdığı gibi, mahalleme, meydanıma, ağacıma, suyuma, toprağıma, evime, tohumuma, ormanıma, köyüme, kentime, bedenime dokunma. Ben sıradan bir vatandaş olarak, emeği ile geçinen bir yurttaş olarak kendi kaderime karar vermek istiyorum. Haklardan bahsetmeden kurallardan bahseden hukuk düzenine itiraz ediyorum. Türkiye'de hangi dili konuşuyor konuşsunlar, hangi inancı yaşıyor olsalar da, hangi görüşten olasalar da bu kadar kardeşleştiği başka bir pratik yaşamadık. Gezi'nin bu kadar güzel anımsanmasının sebebi budur. GEZİ, insanın kendi kaderini eline alma iradesi, kararlılığıdır. GEZİ, bu ülkenin Ortadoğu'nun karanlıktan çıkacağını ihtimalidir. GEZİ, bu memleketin eşitlik, özgürlük ve adalet umududur."
Can Atalay'ın savunmasının bitmesinin ardından, Tayfun Kahraman savunmasına başladı.
TAYFUN KAHRAMAN SAVUNMA YAPIYOR
"Ben 2000'li yıllarda şehir plancısı olarak göreve başladım. İlk yaptığım iş meslek odasına kayıt olmaktı. Meslek etiğini korumak adına iş yapacaksam meslek odasına üye olmalıydım. 2010 yılında Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı seçildim. Göreve devam ediyorum."
"Bir meslek insanı olarak Gezi Parkı ve Taksim Dayanışması nedir? Meslek odası yöneticisi olarak kent merkezinin son yeşil alanlarından birindeki ortaya çıkması muhtemel tahribata karşı süreç başlattık. Son yeşil alanlardan birinn yapılaşmaya karşı çabamız İBB tarafından gözardı edildi Bu projeden vazgeçmeyip imar planları askıya çıkarıldı. Bu projeden vazgeçmeyip imar planları askıya çıkarıldı. Yöneticisi olduğum meslek odası tarafından yılda ortalama 20 dava açıyoruz. Gezi de öngöremediğimiz bir şey oldu."
"GEZİ TOPLUMUN VİCDANI HALİNE GELDİ"
"Gezi toplumun vicdanı haline geldi Toplumun vicdanı bazı yerlerde kabarıyordu, 1 Mayıs, Tekel, Emek Sineması, kürtaj gibi... Fakat bizlerin orada gördüğü şiddet ve Taksim'in özellikle siyasal simge olma özelliğini de eklerseniz polis şiddetiyle birleşince gezi ortaya çıktı. İdarenin nasıl katılımcı yöntem izlemediğini, bu nedenle bizlerin sadece hukuk yollarını ve davayı kullanarak katılım mekanizmasını çalıştırabildiğimiz alanda bizi görmezden gelmeye devam ettiği için de Gezi oldu. Bu süreçte pek çok dava açıldı."
"5-6 KİŞİYLE YAPILAN İTİRAZLAR 10 MİLYON İNSANI SOKAĞA DÖKEBİLECEK DURUMA 1 AYDA MI GELMİŞTİR?"
"İddianamenin komikliği 50 kişi sadece çadırlarda kalıyordu ve 50 kişi üzerinden hükümeti devirmeye varacak kadar büyük bir organizasyon halinde olduğumuzu söylüyor. Gezi aslında toplumun vicdanının hareketidir! Gezi, orada parkını yeşilini korumak isteyen, kent mücadelesi vermek isteyenlerin gördüğü ve FETÖ'cülerin yaptığı kesin olan polis şiddetine karşı bir direniştir Gezi. Toplum vicdanını birden bire harekete geçirmek kolay değil ama böylesi 5 benzemezi bir araya getirip organize edebilecek bir yapı da dünyada yok. 5-6 kişiyle yapılan itirazlar 10 MİLYON insanı sokağa dökebilecek duruma 1 ayda mı gelmiştir? Savcılığın bizi bu kadar mahir görmesini anlamak mümkün değil."
"TAKSİM DAYANIŞMASI'NIN ÜYESİ YOKTUR, BİLEŞENLERİ VARDIR"
"Bizler, anayasayla tanımlanan TMMOB meslek örgütü olan şehir plancısı odası ve diğer meslek odalarıyla kamu adına takip ettiğimiz hukuki süreçlerden bir tanesini o gün gerçekleştirdik. O da 1/5000 koruma amaçlı uygulama alanının tadilatına karşı olmaktı.İtiraz konusu planlara karşı kamu adına hukuki mücadele sürdürüp kamu yararına kentleşmenin mümkün olduğunun altı çizilmeye çalışıldı. Taksim Dayanışması da bu amaçla oluşmuş yapılardan biridir. Taksim Dayanışma, tüm dayanışma ve savunmalardan farksızdır ama kamuoyundaki karşılık bulma nedeni:
- Taksim erişim imkanı
- Toplumsal hafızadaki yeri
- STK, meslek örgütleri ve tüm bileşenleriyle muhatap alınacak tek çatı yapı olması
- Tüm Türkiyenin haberdar olduğu polis şiddeti
Bu nedenle diğer dayanışma ve savunmalardan daha geniş bir etkiye sahip olmuştur. Taksim Dayanışması, Yöneticisiz, lidersizdir. Bir çok kurumun Taksim Meydanı ve Gezi Parkı'nı korumak üzere altında bir araya geldiği bir çatıdır. Ortak karar alıp uygulanır."
"Bileşenlerinin düşüncelerini tek bir duyuru altında birleştirerek kamuoyu ile paylaşmıştır. Taksim Dayanışması temsilcileri olarak bizler de bu görevi yerine getirdik. Taksim Dayanışması'nın üyesi yoktur, bileşenleri vardır."
"Kamuoyu bizlere sahip çıkmış ve milyonlarca insan polis şiddetini protesto etmek için sokağa çıkmış ve Taksim Meydanı yayalaştırma projesine itiraz kitleselleşmiştir bunu hiçbir organizasyonunu yaptıramayacağı açıktır."
"Bu süreç sonrasında insanlar bize destek olmak için gerek sokağa çıkmış gerekse tencere tava çalmışlardır Din, dil, ırk ve ideolojiden insanın bir araya geldiği eylem karşısında iddianame, sol yumruğun havaya kaldırılması işaretini bizim ortak sembolümüz olduğunu söylemiştir. Bugün kime sorarsanız sorun alanlarda yapılan işaret farklı değildir. Bunların hepsi tek bir anlama geliyor. O da aslında başkaldırıdır. Hoşnutsuzluklara hayır demektir."
"10 milyon insana ne para yeter ne de organizasyon, iddianame başarısız bir senaryodur. Kusura bakmayın ama hiçbir senarist böyle bir protesto yazamaz."
"Taksim Dayanışması aracılığıyla hükümete yönelik altı talep vardır. Bu talepler son derece barışçı, makul ve olayları sonlandırıcı niteliktedir. Ancak kabul edilmemiştir. O dönem siyasilerin açıklamasının ardından sonradan FETÖ üyesi olduğunu öğreneceğimiz polisin olayları tırmandırması hükümet tarafından soruşturulmak yerine kahramanlık destanı olarak adlandırılmıştır. Taksim Dayanışması tarafından yapılan açıklamalar demokratik hak talepleri, toplumsal sağ duyuya sahip açıklamalardır. Bu taleplerle ilgili darbeye teşebbüs suçlaması geliştirmek akıl dışıdır."
Tayfun Kahraman'ın ifadesine 14.30'da devam edilecek.
"DEMOKRATİK TALEPLERE SES VERİLMESİ İSTENMİŞTİR, BU ANAYASAL BİR HAKTIR"
Tayfun Kahraman savunmaya devam ediyor.
"Taksim Dayanışması'nın yaptığı açıklamalar gözleri kapalı medya kuruluşları tarafından yayımlanmıyordu. İddianamede de açıklamalar yok. Bunlar kabul edilemez. Onlarca yaralı, şiddet dilinin kullanılması kamuoyunu harekete geçirmiştir. Dayanışma'nın açıklamalarında darbeye teşebbüs teşvik edilmemiştir. Demokratik taleplere ses verilmesi istenmiştir, bu anayasal bir haktır. Bu sırada Türkiye Cumhuriyeti hükümeti hedef alınmamış, aksine yetkililerle görüşme yapmıştır. Taksim dayanışması tarafından gezi parkında yönetimin dışına çıkılacak hiçbir şey yapılmamıştır. Polis müdahalesiyle de park tamamen boşaltılmıştır."
"GEZİ PARKI'NA SAHİP ÇIKANLAR OLARAK BELKİ DE TEK HATAMIZ KAMU GÜCÜNÜ KULLANANLARA GÜVENMEK OLMUŞTUR"
"Bu süreçte Taksim Dayanışması bileşenleri olarak kamu malına zarar verilmesinde bir dahlimiz olmamıştır. Kimlerin gerçekleştirdiği de bulunmamıştır. Polisin müdahale etmesi Türkiye barolar Birliği'nin o dönemde hazırladığı raporda bu provokasyon anlatılmıştır. Gezi Parkı'na sahip çıkanlar olarak belki de tek hatamız kamu gücünü kullananlara güvenmek olmuştur. Bu yöneticilerin çoğu görevden alınmış ya da FETÖ üyeliğinden mahkûm edilmiştir. Gösterilerde kamu malının zarar görmesinde cebir unsuru aramak kabul edilemez. Şiddeti öven, savunan faaliyetin olmamasına rağmen, cebir kullanarak kalkışmaya teşebbüs etmek akıl dışıdır. Gezi sırasında yaşanan her olaydan bizim sorumlu tutulmamızın akılla izah edilecek bir yanı yoktur. Gezi eylemlerini darbe teşebbüsü olarak değerlendirmek temsil grupları üzerinde hakimiyet kurmak gerektirir ki bu fiilen mümkün değildir."
"Bu süreçte hükümet, olaylar tırmanırken şiddetin sorumlularına yönelik soruşturma yürütseydi, polise sızmış FETÖ üyeleri tespit edilebilirdi. Hükümetin bizi meşru olarak tanıdığı gerçeği bile hükümeti devirmeye teşebbüsün olmadığının doğrudan kanıtıdır."
"FETÖ MENSUPLARINDAN BAHSEDİLİYOR AMA 'EMRİ BEN VERDİM' DİYENLERDEN BAHSEDİLMİYOR"
"Fail olarak gösterildiğim cam kırılma olayında kim talimatı benden aldığını söylemiştir? 11 sayfalık analiz raporunda ne Taksim Dayanışma'nın ne de benim bahsim geçiyor. Hiçbir somut delile dayanmayan suçlamaları reddediyorum. İddianamede öne sürüldüğü gibi FETÖ mensuplarının orantısız güç kullanarak olayları büyüttüğü söylüyor ancak emri ben verdim diyen siyasilerden bahsetmiyor. Sadece kendi kendini dövdürerek hükümet devirmeye çalışanların dünyadaki tek örneği sanırım biziz.
"5 ve 13 Haziran 2013'te hükümetin daveti ile gerçekleşen davetlere de katıldım. İddianamede Erdoğan'ın görüştüğü kişiler sayılıyor ancak bizim ismimiz geçmiyor. Katıldığım görüşmeler sonrasında yaptığım açıklamalar göstermektedir ki ne şahsımın ne de Taksim Dayanışması'nın hükümeti devirmeye teşebbüs suçu olmadığı gibi toplumun talepleri ile ilgili tercümanlık görevi vardır."
"İddianameyi hazırlayanlar Gezi'nin Sui generis olduğunu anlamamışlardır. Sui generis'in hukuki bir karşılığı yoktur. Demokratik hak kullanımını yargılamak isterseniz anlamsız nitelemeler yaparsınız. Örgüt suçlamasından hakkımızda takipsizlik ve beraat kararı olduğu için savcılık iddianameyi doldurmaya çalışmıştır. ODTÜ öğrencilerinin Gezi'ye destek olması, Roger Waters'ın konseri bile suç sayılmıştır. Bu süreçte meslek odası yöneticisi kimliğimde yer aldım."
"KONTROL ETME İMKANIMIZIN BULUNMADIĞI SOKAK OLAYLARINDAN SORUMLU TUTULMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR"
"Ne Gezi'de yapılacak projeye itiraz etmek, ne de dava açmak, kamuyu bilgilendirmek de suç değildir. Bunların hükümeti devirmeye teşebbüs olarak suçlanmasının akılla izah edilir yanı yoktur. Kontrol etme imkanımızın bulunmadığı sokak olaylarından sorumlu tutulmak mümkün değildir. İddianame bir komplo teorisi üzerine kuruludur. Benim gibi birçok kişiyi, olayı üst üste yığarak gayri hukuki bir yaklaşım sergilemektedir. "
"ATMIŞ OLDUĞUM TWEETLER İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDADIR"
"İddianamede belirtildiği gibi Can Atalay ve Mücella Yapıcı ile irtibat halinde olduğum doğrudur. Bu mesleğim gereği normaldir. Çiğdem Mater ile de irtibatlıyım çünkü kendisiyle sosyal hayatımda da görüşürüm, arkadaşım olur. Memet Ali Alabora ile de Gezi Parkı eylemleri nedeniyle irtibat kurduk. Kendisini sinema ve dizilerden tanırım. Başka bir tanışıklığım yoktur. Osman Kavala'yı da medyadan iş insanı olarak tanırım. Kendisiyle bir kez irtibat kurmuşum. Tek bir görüşmeyle irtibatlı olduğumuzu iddia etmek mantık dışıdır."
"Bir ilişki ağı gösterilmeye çalışılsa da somut bir delil yoktur bununla ilgili. Bu bir suçlama olmasa da katılmak mümkün değildir. Sosyal medya paylaşımlarıma geldiğimizde ise bu paylaşımlar suç niteliği taşımamaktadır. Atmış olduğum tweet'ler ifade özgürlüğü kapsamındadır."
"GEZİ'DE KORKULACAK BİR ŞEY YOKTUR"
"İddianamenin ne kadar özensiz ve ciddiyetsiz olduğunu, Gezi parkını korumaya çalıştığımızı anlatmaya çalıştım. Bu iddianame geziyi anlatmamaktadır. Gezi antiemperyalisttir. Gezi, temsil eksikliği hissedenlerin tepkisidir. Gezi barışma, kucaklaşmadır. Gezi'de korkulacak bir şey yoktur."
MİNE ÖZERDEN: GEZİ, TOPLUMSAL VE ONURLU BİR HAREKETTİR
Mine Özerden'in savunmasından satır başları:
"Davanın sevindirici yanı cinsiyet eşitliğini yakalamış olmasıdır. 8 kadın, 8 erkek sanık var. Bir de heyette kadın üye var."
"Taksim birkaç rantçının değil, emekçinin, gencin, marjinalin, kedinin, kuşun meydanı"
"Osman Kavala'nın bunca zamandır tutuklu olması ülke ve sivil toplum için kayıptır."
"Biz de hak temelli çalışan Taksim Dayanışması’nın paydaşlarından biriydik. Yayalaştırma projesine karşı gönüllü bir hak savunucusu olarak yapabileceğim her işe koşmaya başladım. 'Daha iyi bir Taksim, daha iyi bir proje, daha iyi bir gelecek istiyoruz' diye yola çıktık. 'Otoriter bir anlayışla tepeden bir proje istemiyoruz' diye devam ettik."
"Rant uğruna şehir betona dönmesin diye sürdürdük mücadelemizi. Taksim’in her kesimden insanın ifade alanı olmaya devam etmesi için çalıştım. Taksim birkaç rantçının değil, en çok emekçinin taraftarın, çocuğun, gencin, marjinalin, kedinin köpeğin, kuşun meydanı. Her kesimden insanın birbirine değmese de yaşayabildiği bir mekân Taksim. Bu nedenle topçu kışlasının yapılmasını elbette istemiyorduk."
"ŞİDDETSİZLİĞİ SAVUNAN MEŞRU MÜDAFAAMIZ BİLE SUÇ KABUL EDİLDİ"
"Kolluk kuvvetlerine orantısız güç uygulaması için verilen talimatlar neticesinde 9 kişi can verdi, yüzlerce kişi yaralandı. Şiddetsizliği savunan meşru müdafamız bile suç kabul edildi. Çantasında biber gazına karşı sağlık malzemeleri taşıyanlar bile gözaltına alındı."
"Gezi, toplumsal ve onurlu bir harekettir. Tapeler algı yaratmak için kullanılmıştır. Mesela Yiğit Ekmekçi ile Gezi’den aylar sonra yaptığım görüşmenin Gezi ile ilgisi olmadığı halde, Yiğit bana sırf “kaos yönetiyorsun” dediği için iddianameye konulmuştur. İddianamede yer alan tüm görüşmeler hukuka aykırı şekilde elde edilmiştir."
"Şahsıma atfedilen somut dayanaktan yoksun ve asılsız kurguyu kabul etmiyorum. Hiçbir suç işlemedim. Beraatimi talep ediyorum."
YİĞİT EMEKÇİ'NİN SAVUNMASINA GEÇİLDİ
Yiğit Ekmekçi'nin savunmasından öne çıkanlar şöyle:
"35 yıllık iş insanıyım ve sivil toplumda çalışıyorum. Bugüne kadar insan haklarına saygılı, huzurlu ve mutlu bir ülke için çalıştım. Gezi sürecini yakından takip ettim. Eylemler sırasında yaşanan şiddet olaylarını kınıyorum. İddianamedeki 16 kişiden 11'ini tanımıyorum. Barışçıl bir protestodaki orantısız şiddetin haksız olduğunu düşünüyorum. Ne Gezi’yi finanse ettim ne de bir toplantısına katıldım ki toplantıya katılmak elbette suç değil. Hiçbir suçu içermeyen şahsıma yönelik tüm suçlamaları reddediyorum."
"Haberleşme özgürlüğüm kapsamında dostlarım ve mesai arkadaşlarımla yaptığım ve hiçbir suç unsuru bulundurmayan telefon konuşmalarının hukuksuz dinlenmesine bağlı olarak, değil 312, Türk Ceza Kanunu’nun herhangi bir maddesine dayalı olarak yargılanmayı büyük bir zul olarak görüyor ve beraatımı talep ediyorum."
AVUKAT KÖKSAL BAYRAKTAR: GEZİ HÜKÜMETİ DEVİRMEYE ÇALIŞSAYDI, ERDOĞAN AFRİKA ZİYARETİNE ÇIKAR MIYDI?
Yiğit Emekçi'nin devamında Osman Kavala'nın avukatı Köksal Bayraktar'ın “Eğer Gezi olayları gerçekten hükümeti devirmeye elverişli olsaydı; dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Kuzey Afrika’da seyahate çıkar mıydı?" sözleri duruşmayı izleyenler tarafından alkışlandı.
Bayraktar'ın savunmasından öne çıkanlar şöyle:
"İddia makamı Gezi olaylarında meydana gelen 198 adet eylemin şiddetsiz olduğunu söylüyor. Peki o zaman suçlandığımız cebir ve şiddeti nereden çıkartıyor anlamak mümkün değil. 660 sayfalık iddianamede 312. maddeyi ihlal eden bir olay, eylem, fiil yoktur. Olmayan bir şeyi nasıl suç olarak ortaya koyarız? İddia makamının iddia ettiği gibi 'hazırlık aşamasını geçtiği, icra hareketi' olması için cebir ve şiddetin hareketlerle ortaya çıkmış olması gerekir."
"Eğer 21. yüzyıldaki bir ceza yargılamasından bahsediyorsak sebebi ortaya koymak zorundayız, delilleri ortaya koymak zorundayız. Bu iddianamede bir plan yok, şiddeti meydana getirecek bir belge yok. Olmayan bir şeyi nasıl suç olarak ortaya koyarız?"
"Herhangi bir hareketin bir icra hareketi olarak -lütfen derslerden hatırlayın- kronolojik bir sıralama olmalı. Kronolojik yakınlık nerede? Olmayan şeyden nasıl suça gideriz?"
"Bu iddianameyi başından sonuna kadar okuyun. Silah, dinamit, silahlı topluluk, manevra gibi tabirler var mı yok mu bakın, olmadığını göreceksiniz. O zaman nasıl 312. maddeden suçlama yaparsınız?"
"Biri Silivri meydanında bu hükümeti devireceğim derse yargılanmaz, akıl hastanesine yollanır."
"Gezi olaylarıyla mı Türkiye'de hükümet yıkılacak. Düşünürseniz bu fobi olur. İnsanlar rahat konuşamazsa, parklarda diledikleri gibi gezemez, gösteri yapamazsa hakları gece gündüz ihlal ediliyor demektir."
"Eğer Gezi olayları hükümeti düşürmeye elverişli olsaydı, dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bizzat parka gelip, parktakilerle konuşup 'mesaj alınmıştır' der miydi? Cebir olan ortamda bu olur muydu? "Eğer Gezi olayları gerçekten hükümeti devirmeye elverişli olsaydı; dönemin başbakanı Erdoğan Kuzey Afrika’da seyahate çıkar mıydı?"
"İçimizde düşünce özgürlüğüne emek vermiş üstatlarımız var. Sınırlılıktan sınırsızlığa geçilmiştir. Lütfen kavramları soyut olarak ele almayın"
"DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ SINIRSIZ OLUP TOPLANMA SINIRLI OLMAZ"
"Düşünce özgürlüğü sınırsızsa, Türkiye'de dernek kurmak özgürlüğü de sınırsızdır. Toplanma özgürlüğü de sınırsızdır. Toplanma özgürlüğü düşünce özgürlüğünün devamıdır. Düşünce özgürlüğü sınırsız olup toplanma sınırlı olmaz"
"Gezi olayları Mayısın ikinci yarısında başlamış, Haziran sonunda sona ermiştir. Haziran 2013'de, bugün Haziran 2019. 6 yıldır Türkiye Bakanlar Kurulunun yönetimi altında bulunuyor."
"Hükümet ortadan kalkmadı. Görevini yapamaz hale gelmedi. O halde biz tarihe karışan bir olayı 7 yıl sonra yargılıyoruz. 7 yıl sonra 7 yıl önce işlenmiş bir fiilden yargılanmaya kalkmak teknik hukuk açısından farz edilen suçu yargılamak demektir."
"KAVALA 16 AY BOYUNCA İDDİANAMENİN YAZILMASINI BEKLEDİ"
"Müvekkilim Kavala 18 Ekim 2017'de gözaltına alındı. İddianamede var. Ama iddianamede olmayan şey 16 ay iddianamenin yazılmasını bekledi. 16 ay boyunca "benim suçum nedir" diye parmaklıklar ardında bekledi."
"Bu kişilerin adil yargılanma, belgelere ulaşma, masumiyet hakkını ihlal eden bir durumdur. 1 yıl 4 ay boyunca müdafiileri olarak 20 defa müracat ettik ama taleplerimiz reddedildi."
"20 AY SONRA MAHKEMEYE ÇIKABİLDİK, BU AİHM VE AİHS İHLALİDİR"
"Sonra nihayet 4 ay sonra huzurunuz çıkabildik. Yani Kavala gözaltına alındıktan 20 ay sonra AİHM'in son kararı çıktı. Türkiye'deki örgütlerden biriyle ilgili olarak bize çok benzeyen bir olay var. İlgili olayla ilgili şahıs 15 ay iddianamenin yazılmasını beklemiş. Biz 16 ay bekledik. İlgili kararda AİHM'de ilgili kişiler 18 ay sonra mahkemeye çıkabilmişler, biz 20 ay sonra çıkabildik. Bu AİHM ve AİHS'i ihlaldir."
"İddianame Osman Kavala tutuklandıktan 16 ay sonra yazılmıştır. Kavala 16 ay boyunca dört duvar arasında 'benim suçum nedir?' diye beklemiştir. Bu durum, insanın adil yargılanma hakkını ihlal etmiştir. Osman Kavala’nın tahliyesine karar verilmesini saygıyla arz ve talep ediyorum."
AVUKAT TURGUT KAZAN: 12 MART, 12 EYLÜL İDDİANAMELERİNİ GÖRDÜM, HİÇBİRİ GEZİ İDDİANAMESİ KADAR UÇUK DEĞİLDİ
Müvekkili Yiğit Aksakoğlu’nu savunan Avukat Turgut Kazan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
“Müvekkilim Aksakoğlu'na yöneltilen en büyük suçlama ‘şiddetsiz eylemler düzenlemektir’. Sivil itaatsizlik eylemlerini TCK 312'den yargılamak hukuk katliamıdır."
“Bunca yıllık avukatım, 12 Mart, 12 Eylül iddianamelerini gördüm. Hepsi hukuka aykırıydı, ama hiçbiri bu kadar uçuk değildi."
“Bu iddianame akla ziyan bir yaklaşımdır. Büyük bir ayıptır. Hükümeti devirmek için hangi cebir ve şiddet eylemlerinin yapıldığı söylenmiyor. Çeşitli illerde yaşanan cam, çerçeve kırma olayları cebire delil gösterilmiş."
“İddianamede ‘Erdoğan'ı ve hükümetini yıpratmak’ gibi bir suç var. Bu nasıl bir suç? Demokraside bu suç olabilir mi? Bu ne biçim demokrasi! Bu suçsa ben de Erdoğan'ı yıpratmak istiyorum!"
"Kanıtlar arasında müvekkilim elinde kocaman bir paket tuvalet kağıdı ile ofisine girdiği bir fotoğraf var. Savcılık bunu örgütsel faaliyet olarak ele almış."
"16 kişi aleyhinde hazırlanan iddianamede sanıklar 'hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüsle' suçlanıyor ve ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanıyor."
“Dosyada hükümeti erken seçime zorlamak gibi bir suç tanımı yapılıyor. Hükümeti erken seçime zorlamayı amaçlayan bir hareket nasıl oluyor da cebirle hükümeti devirmek istiyor? ‘Taksim’i Yayalaştırma Projesi’nin iptali için mahkemeye itirazda bulunmuşlar. Yahu söyleyin! Darbe yapmak isteyen insanlar, mahkemeye itirazda mı bulunur? Ya mahkeme iptali kabul etse? Nasıl darbe yapacak bu insanlar?”
SAVCI TALEPLERE İLİŞKİN GÖRÜŞÜNÜ AÇIKLIYOR
"Bir kısım sanıkların yasak delil olarak dinleme kayıtlarının dosyadan çıkarılması talebinin reddine, hakkında yakalama kararı bulunan sanıkların hakknıdaki yakalama kararlarının infazının beklenmesine, Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu'nun hakkındaki mevcut delil durumu gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar verilmesi talep olunur."
Duruşmaya ara karar için ara verildi. Aradan sonra taleplere ilişkin karar açıklanacak.
YİĞİT AKSAKOĞLU TAHLİYE EDİLDİ, OSMAN KAVALA'NIN TUTUKLULUĞUNUN DEVAMINA KARAR VERİLDİ
Kazan’ın savunmasının ardından mütalaasını veren savcı Savcı, Almanya’da bulunan ve savunması alınamayan İnanç Ekmekçi’nin savunmasının istinabe yoluyla alınmasını talep etti.
Savcı ayrıca tutuklu hak savunucusu Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu’nun, üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyetinin dikkate alınarak tutukluluk hallerinin devamını istedi. Savcının mütalaasının ardından duruşmaya 30 dakika ara verildi. Aranın ardından mahkeme ara kararını açıklayacak.
Mahkeme, Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına, Yiğit Aksakoğlu’nun tahliyesine karar verdi.
Bir sonraki duruşma, 18-19 Temmuz’da görülecek.
İLK DURUŞMADA NE OLDU?
İlk duruşmanın dünkü oturumunda Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater ve Ali Hakan Altınay savunma yaptı.
Dünkü duruşmada ilk savunması alınan kişi olan Osman Kavala, suçlamaların mantığa aykırı olduğunu belirterek "Fantastik bir iddianame il karşı karşıyayız" demişti. Kendilerini suçlayanların FETÖ'den ceza aldıklarını ya da ihraç edildiklerini hatırlatan Kavala, delilsiz tutuklamaların cemaat yöntemi olduğunu söyleyerek "yine aynısı yapılıyor" demişti.
Savunma yapan isimlerden Yiğit Aksakoğlu da iddianamenin tamamen temelden yoksun olduğunu vurgulayaraki "İddianamede doğru olan tek şey sayfa numaraları" diye konuşmuştu.
Dünkü savunmasında esprili bir insan olduğunu, esprili pek çok söyleminin iddianameye gerçek algısıyla konulduğunu belirten Mücella Yapıcı ise, "Bana suçlama olarak yöneltilen her şey benim mesleki sorumluluğum ve görevimdir. Eğer bunları yerine getirmezsem vatan haini olurum" dedi.
Dün savunması alınan Çiğdem Mater, çekmediği filmin çekmiş gibi iddianamede yer aldığı ve bununla suçlandığını; Hakan Altınay ise yürüttüğü çalışmaların Gezi'yle hiçbir alakası olmamasına rağmen alakalı gibi gösterildiğini belirtti.
NE OLMUŞTU?
6 Kasım 2018'de düzenlenen operasyonla akademisyenler Prof. Dr. Betül Tanbay ve Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, Anadolu Kültür'ün Yönetim Kurulu Başkanvekili Yiğit Ekmekçi, Yönetim Kurulu Üyesi Ali Hakan Altınay, Genel Koordinatörü Asena Günal ve film yapımcısı Çiğdem Mater ile Meltem Aslan, sivil toplum çalışanları Yiğit Aksakoğlu, Filiz Telek, Bora Sarı, Yusuf Cıvır, Ayşegül Güzel, Hande Özhabeş gözaltına alındı.
12 kişi ifadelerinin ardından serbest bırakılırken, İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde sivil toplum çalışmaları yapan Yiğit Aksakoğlu tutuklandı.
Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı, iş insanı Osman Kavala da aynı soruşturma kapsamında 1 Kasım 2017'den beri tutuklu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü soruşturmada Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi yöneticilerinden ve Taksim Dayanışması'ndan Mücella Yapıcı ve avukat Can Atalay ile şehir plancısı Tayfun Kahraman, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Parti Meclis Üyesi Ahmet Saymadı ve Haluk Ağabeyoğlu İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde 28-30 Kasım 2018 tarihlerinde ifade verdi.
657 sayfalık iddianame 20 Şubat'ta hazırlandı ve 30. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi.
16 şüphelinin bulunduğu iddianamede, tüm isimlere "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme (TCK 312/2)" suçlaması yöneltildi.
İddianamede bulunan 16 kişi şöyle: Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu, Ali Hakan Altınay, Mücella Yapıcı, Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Çiğdem Mater, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, İnanç Ekmekçi, Mehmet Ali Alabora, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi.
Diğer suçlamalar ise şöyle sıralandı: Mala zarar verme, nitelikli mala zarar verme, Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirilmesi, İbadethanelere ve mezarlıklara zarar verme, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanuna muhalefet, Nitelikli yağma (TCK 149), Nitelikli yaralama (TCK 86), 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nuna muhalefet.
Haklarında suçlama yapılan kişilerin Gezi direnişi eylemlerine 2011'den itibaren hazırlık yaptıkları ve 16 kişinin "tepe yönetim" oldukları iddia ediliyor.