"Yavrum mis gibi işin vardı neden indin aşağıya?", "Senin yerine ben öleyim annem!", "Beni bırakıp gidemezsin oğlum!"...
Bu feryatlar, Bartın'ın Amasra ilçesindeki kömür madeninde meydana gelen patlama sonrası alana ulaştığımızda kulaklarımızda çınlayan ilk cümlelerdi.
Eğer hiç bilmediğiniz bir yere gittiğinizde orada derin bir sessizlik varsa, kötü bir şey olduğunu anlarsınız. Amasra'ya vardığımızda da sağır edici bu sessizlik karşıladı bizi.
Araçtan indikten sonra büyükçe bir tabelada 'Amasra TİM' yazdığını gördük ama o tabelaya ulaşmak için epey yol yürümemiz gerekiyordu. Sabaha karşı 5 sularında afet alanına ulaştığımızda, güvenlik önlemleri sıkılaştırılmıştı ve basının da sadece belirli alanlara girmesine izin veriliyordu. Madene inen asansöre ise kimse yaklaştırılmıyordu.
Sabah ayazının şiddetini madendeki yangından çıkan dumanlar kırıyor, saat 18:15 sularında meydana gelen patlamadan sonra başlayan arama çalışmalarına dair umutlar gitgide tükeniyordu. Biz canlı bağlantılarımızda sürekli 'umut' derken yerin 300 metre altına inen asansörün kapısı açıldı, arama çalışmalarından dönen, yüzleri simsiyah olmuş 7-8 madenci, hiç ifadesiz dinlenmeye gitti.
Ardından şef, "Bir grup daha lazım!" diye bağırdı ve o grup da 30-40 saniye içerisinde toplandı.
Bu yeni grup aşağıya inerken arama çalışmasından dönen bir madencinin yanına oturup aşağıdaki durumu sorduk. "Kötü" dedi ve yerin altındaki mücadeleyi anlattı. Çünkü bu saatlerde resmi açıklama olmasa bile aşağıda en az 15 madencinin olduğu biliniyordu.
Madenci, asansörün üç dakikada aşağıya indiğini, yangın olduğu için kurtarma çalışmalarının zorlu olduğunu söyledi. Maskelerinin zehirli gazlara karşı belirli bir süre koruduğunu belirtirken, ekiplerin değişerek çalışmalara devam ettiğini anlattı.
Tam bu esnada, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, afet alanında açıklama yapmaya başladı.
Bakan Soylu, sabah 6'da hayatını kaybeden madenci sayısının 26 olduğunu, 15 madencinin ise kurtarılmaya çalışıldığını aktardı.
Patlamanın üzerinden 12 saat geçmesi, umutların iyice tükenmesine yol açıyordu. Artık aşağıdaki madencilerin aileleri umutlu bekleyişlerini yitiriyor, feryatlar duyuluyordu.
Bakan Soylu'nun açıklamasından 25 dakika sonra asansörün devasa çarkı tekrar dönmeye başladı.
Asansör, aşağıya inen ekibin yukarı çıkması için beklenen süreden daha önce çalışınca, madenci yakınları ve arkadaşlarının da gözleri asansörün kapısına odaklandı.
Asansör yavaşladı, kapısı da aynı hızla açıldı. İki madencinin daha cansız bedeni, ambulanslara taşındı. Ambulanslar, bekleyenlerin umutlarını da olay yerinden hızla uzaklaştırdı.
Ailelerin beklediği alanda 60'lı yaşlardaki Recep Amca'nın endişeli gözlerini görünce, içeride yakını olup olmadığını sorduk. İki yeğenin aşağıda olduğunu belirtti, "İkisi de kuzen" dedi. Kendisinin de Amasra TİM'den emekli olduğunu anlatan Recep Amca, "Madencilik zor iştir ama hiç kimse böyle bir şey beklemiyordu" dedi.
Yeğenleri Mehmet Bulut ve Şaban Yıldırım'ın 30'lu yaşlarında olduğunu, birinin madenciliğe yeni başladığını anlatırken tekrar yukarı çıkan asansöre odaklandı. Fakat beklediği güzel haber bir türlü gelmedi. Mehmet ve Şaban'ın cansız bedenleri çıkartılıyordu madenden.
Asansörün kapısı aralandığında, ağlama sesleri yeniden maden sahasını çınlatıyordu. İki madencinin daha cansız bedeni, günün ilk ışıklarıyla birlikte ambulansla alandan uzaklaştı.
Saatler sabah 8'e vardığında yer altında hala 11 madencinin olduğunu biliyoruz. Tüm madenciler bir gerçeği biliyor ama söylemekten çekiniyor gibi. 8 buçukta arama çalışmalarına katılan madenciler dışarı çıkıyor, hiçbir açıklama yok. Ama yüzlerinden aşağıdaki durumun ne kadar kötü olduğunu anlayabiliyoruz.
Cihazlarımızı şarj etmek için madencilerin dinlendikleri bir barakaya oturuyoruz. Yanımızda oturan iki madenci arama çalışmalarına da katıldıklarını söylüyor. Yorgun oldukları belli. Sabah vardiyası çalışanları olduklarını fakat patlamayı duyunca direkt madene koştuklarını ve arama çalışmalarında karşılaştıkları üzerine konuşuyoruz.
Hepsi bir gün önce sohbet ettikleri arkadaşlarının cansız bedenini madenden çıkardığını söylüyor. İçlerinden biri, “Aşağıda yaşayan yok” diyor. Bu gerçeği herkes biliyor ama hiçbir resmi açıklamada hayatını kaybedenlerin sayısının 41 olduğunu bu saatlerde geçmiyor.
Arama çalışmalarının bitmesinin ardından biz de Bartın Devlet Hastanesi’ne geçiyoruz. Bahçede bekleyenler endişeli. Yaralı olarak kurtarılan madencilerin aileleri, durumlarının iyi olduğunu söylüyor. Morga vardığımızda yetkili, “Buranın kapasitesi yetmedi, cenazelerin bir kısmı çevre hastanelere götürüldü” diyor. “Buraya kaç kişi getirildi?” diye sorduğumuzda ise “18” yanıtını veriyor.
Ardından diğer bir hastaneye, Bartın Kadın Doğum Hastanesi’ne doğru yola çıkıyoruz. Bahçede bekleyen bir aileye, cenazenin tespiti için DNA testi yapıldığını öğreniyoruz.
Bu saatlerde madende yangının devam ettiği ve ölü sayısının 41’e yükseldiği bilgisi de açıklanıyor.
Tekrar maden sahasına döndüğümüzde madendeki yangının şiddetini gösteren dumanların havalandırmadan dışarı çıktığını görüyoruz. 41 madencinin öldüğü yangının dumanları sahanın arkasında yükselirken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan madende açıklama yapıyor.
“Elbette bu patlamanın nasıl yaşandığı, varsa sorumluların kimler olduğu yürütülecek idari ve adli soruşturmayla ortaya çıkacaktır” diyen Erdoğan, Amasra madeninin en ileri imkanlara sahip olan madenlerden biri olduğunu belirtiyor.
Erdoğan ayrıca, “Bunlar her zaman olacaktır. Birileri bununla dalgasını geçebilir ama önemli değil biz kader planına inanmış insanlarız. Kader planına da inandığımız için bunun ne dünü ne bugünü ne de yarını hiçbir zaman olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır, bunu da bilmemiz lazım” diyor.
Cumhurbaşkanı'nın açıklamasından yaşananların hem ‘kader’ hem de ‘sorumluları olabileceğini’ anlıyoruz. 41 madencinin ölümünden sorumlu olanlar hakkında ne olabileceği, yargı sürecinde yaşanacakları düşünürken Türkiye’nin yaşadığı en büyük üç maden (Soma, Ermenek, Amasra) felaketinin AKP döneminde yaşandığını ve cezasızlıklarla ilerleyen yargı süreçlerini hatırlıyoruz.
Madende hayatını kaybeden madencilerden Rıdvan Acet’in cenazesinde ailesinin tabutu başındaki ağıtları, ‘kader’ olarak beklediklerini hiç sanmıyorum. Annesi, fenalaştığı için sağlık ekipleri tarafından müdahale ediliyor.
Rıdvan’ın cenazesinde bir yakını, ağaca yaslanıp derin derin düşünüyor. Ne düşündüğünü bilmesek de ‘kader’ diyerek atlatamadıklarını anlayabiliyoruz.
41 kişi, Sayıştay’ın üç kere uyarı yaptığı madende meydana gelen patlama sonrası hayatını kaybetti. Türkiye Taşkömürü Kurumu, Sayıştay denetçisi İbrahim Özkarcı’nın ziyaretinin ‘nezaket’ olduğunu söylüyor.
Özkarcı’nın ziyaretinin nedenini sormak için kendisine ulaştığımızda ise “Yetkim yok konuşamam. Gerekli açıklama yapılacak” yanıtını veriyor.