Basın özgürlüğü toplumsal bir görevdir

Avrupa Gazeteciler Birliği Türkiye Temsilciliği, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Türkiye Basın Yayın Matbaa Çalışanları Sendikası, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde ortak yazılı açıklama yaparak Emniyet genelgesine tepki gösterdi.

Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ), Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) ve Türkiye Basın Yayın Matbaa Çalışanları Sendikası  (DİSK-Basın-İş), 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde yaptığı ortak yazılı açıklamada, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün toplumsal olaylarda telefonla ses ve görüntü alınmasını engelleyen genelgesine, şu tepkiyi gösterdi:

“Basın özgürlüğü; gazetecilerin, sorumluluk alarak üstlendiği toplumsal bir görevdir ve bu görevin engellenmesi, hem evrensel hukuk ilkeleri hem de ulusal hukuk düzenlemeleri kapsamında suçtur. Bu çerçevede üç gün önce Emniyet Genel Müdürlüğü’nce yayınlanan, ses ve görüntü alınmasını engellemeye yönelik genelge; tartışmasız hukuk dışıdır. Ötesinde görev ve sorumlulukları yasa ve hukuk sınırlarıyla tanımlanan emniyet güçlerinin hukuk dışı uygulamalarına kaynaklık edecek niteliktedir.”

'Demokratik hukuk devleti çatısı altında'

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde kamu otoritesini bu uygulamadan vazgeçmeye çağrılan açıklamada “Evrensel ve yerel hukukun güvencesinde olan basın özgürlüğüne aykırı her türlü uygulamadan vazgeçmeye çağırırken, demokratik hukuk devleti çatısı altında yaşama idealinde olan herkesin, basın özgürlüğüne yönelik her türlü baskıya karşı ortak tutum alması gerekliliğini bir kez daha vurguluyoruz” denildi.

Açıklamada Türkiye’deki basın özgürlüğünün geldiği noktaya ilişkin ise şu değerlendirme yapıldı:

“Düşünce ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin birçoğunun gitgide sınırlandığı günlerden geçmekteyiz. Hukuki dayanaktan yoksun subjektif kararlarla, bireysel ve toplumsal ölçekteki hak ve özgürlüklerimiz yok sayılmakta; bu hakların kullanımı otoriter yöntemlerle cezalandırılmakta. Göreceli durumlar söz konusu olmakla birlikte otoriter yönetim eğilimi, dünya genelinde hâkim anlayışa dönüşmüş durumda. Koronavirüs salgını da bu yöndeki gidişata meşruluk kazandırma amacı olarak görülmekte ve her türlü ayrımcı politika normalleştirilmek istenmektedir.

'Saldırıya uğrayan özgürlüklerin başında'

Göç yollarında hayatını kaybedenler, ten renginden kaynaklı katledilenler, sömürüye dayalı ekonomik çarkın dişlileri arasında can verenler bir yanda; dünya servetinin yarısının 26 kişide toplanması, insanlığın ortak çabası bilimsel faaliyetin sonuçlarının (aşı vb.) özel mülkiyet sınırları içinde hapsedilerek yüzbinlerce insan ölürken zenginleşme aracı görülmesi diğer yanda. Bu kutuplaşmaların en önemli sonucu, ifade ettiğimiz üzere temel hak ve özgürlüklerimizin yok edilmesidir ki diğer birçok özgürlüğün teminatı da olan düşünce ve ifade özgürlüğünün asli alanlarından basın özgürlüğü, bu süreçte en çok baskı ve saldırıya uğrayan özgürlüklerin başında yer almıştır.

'Basın özgürlüğünde Türkiye 153. sırada' 

Basın özgürlüğü, demokratik işleyişini bir nebze oturtmuş Avrupa’daki birkaç ülke dışında dünya genelinde ya ülke çıkarlarına ya da kâr hırsına kurban edilmektedir. Bu bağlamda Türkiye, basın özgürlüğünün en kötü olduğu ülkeler kategorisinde bulunmakta. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) 180 ülkeyi esas alarak hazırladığı Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre Türkiye, geçen yıl 153. sırada yer aldı. Türkiye’nin gerisinde kalan ülkelerin ortak özellikleri ise ya savaş ve çatışmaların yaşandığı ya da kapalı toplumlar olmasıdır.”

ANKA

 

Türkiye Haberleri