CHP Genel Başkan Başdanışmanı Ünal Çeviköz, bugün TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Rusya – Ukrayna savaşı, Türkiye – AB ilişkileri ve Suriyeli sığınmacılar konularında değerlendirmeler yapan Çeviköz’ün açıklaması şöyle:
“24 Şubat tarihinden itibaren, Karadeniz’in kuzeyinde, Rusya ve Ukrayna arasında, Rusya’nın başlatmış olduğu askeri saldırganlık sonucu bir savaş yaşıyoruz. Ukrayna-Rusya savaşının 78. günündeyiz. Bugüne kadar BM verilerine göre Ukrayna’da 3 bin 381 sivilin öldüğü, 3 bin 680 sivilin de yaralandığı söyleniyor. Mariupol gibi bazı yerler, bazı yerleşim bölgeleri tamamen tahrip edildi. O harabenin içinden daha ne kadar ölü sayısının çıkacağı hakkında kimsenin bir bilgisi yok.
BM İnsan Hakları Konseyi, Ukrayna’daki insan hakları ihlallerini görüşmek üzere bir toplantı gerçekleştirecek. Ukrayna’nın, bu konseyde olağanüstü bir toplantı düzenlenmesine Türkiye olarak biz de olumlu cevap verdik ve 50’den fazla ülke destek verdi. Bu görüşme, Ukrayna’daki insanlık dramını bir kez daha irdeleyecek ve uluslararası toplumun dikkatlerine sunacak. Savaşın sona ermesi için girişimlerin, çabaların artırılması, hızlandırılması, güçlendirilmesi gerekiyor. BM’nin de zaman geçmeden, savaşın bitmesine yönelik bir irade göstermesi gerektiğine özellikle inanıyoruz.
'AB çevrelerinde Türkiye üyelik sürecinde bir ülke olarak anılmıyor'
9 Mayıs Avrupa Günü’ydü. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik yolunda adaylık sürecini başlatan ve AB müktesebatına yönelik tüm düzenlemeler bugüne kadar CHP tarafından hep desteklenmiştir.
CHP’nin AB’ye tam üyelik hedefi stratejik bir hedeftir. Bundan hiçbir şekilde geri dönülmesi mümkün değildir. 2022 yılı, AB ile ilişkiler açısından önceki yıllara göre diyalogun biraz olsun hareketlendiği bir yıl oldu. Ancak Türkiye-AB arasında yaşanan sorunlar konusunda, herhangi bir ilerleme görülmedi.
Venedik Komisyonu’nun uyarıları ve Kopenhag Siyasi Kriterleri Türkiye’de yok sayılmaya devam ediyor. Otoriter tek adam rejimi, Türkiye’yi yakın zamanda örneğin Gezi Davası kararında da gördüğümüz gibi demokratik değerlerden her gün biraz daha uzaklaştırıyor. AB çevrelerinde Türkiye’nin üyelik sürecinde bir ülke olarak anılmadığını, sadece stratejik ortak ve stratejik Gümrük Birliği gibi genişletilmiş Gümrük Birliği gibi kavramlarla anıldığını üzüntüyle görüyoruz. Bu da aslında AB’nin Türkiye’ye bakışını üyelik sürecinde ilerleyen ülke olarak görmekten çok bir üçüncü ülke seviyesine indirdiği anlamına geliyor. Bu da aslında iktidarın AB süreciyle ilgili olarak izlediği başarısız politikaların sonucudur.
'AB-Türkiye ilişkileri perakende ilişkiler olarak görülüyor'
AB, Türkiye’ye; AB-Türkiye ilişkilerini perakende ilişkiler şeklinde görmeye devam ederek bakıyor. Herhangi bir kriz ortaya çıktığında o krizle ilgili olarak Türkiye ile ilgili politikalar ele alınıyor. Örneğin göç krizi, Suriyeli sığınmacılar krizi veya Ukrayna’da savaş başladığı zaman Avrupa güvenliği açısından Ukrayna’daki savaş ile ilgili Türkiye’nin neler yapabileceği konulara bakıyor.
'CHP 2011’den bu yana en tutarlı çizgiyi izleyen parti'
Suriyeli sığınmacılar konusunda son zamanlarda hem AB’nin uygulamakta olduğu Türkiye’ye yanlış bakıştan hem de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin uyguladığı yanlış politikadan ötürü Türkiye’nin en önemli meselesi haline gelmiştir. Aslında bir dış politika meselesi olan Suriye ve Suriyeli sığınmacılar konusu giderek ülkemizde bir iç politika malzemesi haline getirilmeye başlanmıştır ve bazı partiler bu konuyu iç politikada bir sömürü unsuru haline dönüştürmüşlerdir.
Her partinin Suriyeli sığınmacılar konusunda kendine göre görüşleri var. Ancak bu görüşlerin hiçbir zaman değişmeden istikrarlı, tutarlı bir şekilde devam ettiği görülen yegâne siyasi parti CHP’dir. Suriyeli sığınmacılar konusunu gündelik siyasete kurban etmeyi düşünmedik, böyle bir politika izlemedik, izlemiyoruz.
CHP, 2011 yılından bu yana en tutarlı söylemleri kullandı ve en tutarlı çizgiyi izleyegeldi. 2011 yılından beri tüm uyarılarımıza rağmen iktidar, izlediği yanlış dış politikalarla Türkiye’yi Suriye’deki iç savaşın taraflarından biri haline getirdi. Halbuki biz Suriye’nin toprak bütünlüğüne, devlet dışı aktörlerle herhangi bir yakınlaşma olmamasına sürekli dikkat edilmesi gerektiğini dile getirdik. Bunun yanında iktidar Suriye ile diplomatik iletişim kanallarını da kapattı. Biz, Suriye ile ilgili sorunların çözümü konusunda BM tarafından meşru olarak kabul edilen Suriye Hükümeti ile diyaloğun bir şekilde sürdürülmesi gerektiğini savunageldik. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimleri, Suriye sorununda tercihlerini barıştan yana değil, savaştan yana ve askeri yöntemlerden yana kullanmıştır.
'İktidarın Suriyeli sığınmacı politikası tutarlı değil'
Acaba iktidarın Suriyeli sığınmacılar konusunda nasıl bir politika izlediğini biliyor musunuz? Bu konuda herhangi bir veri var mı elinizde? Dört defa düşünce değiştirdiler. Bir gün kalkıyoruz; iktidar yetkilileri ‘Suriyeli sığınmacıları göndereceğiz’ diyor. Yatıyoruz, ertesi gün kalkıyoruz; iktidar yetkilileri ‘Suriyeli sığınmacıları göndermeyeceğiz’ diyor. Yani Pazartesi, Çarşamba, Cuma gönderiyorlar; Salı, Perşembe, Cumartesi göndermiyorlar. Pazar günü Suriyeliler, mutlu bir şekilde gönderilip gönderilmeme konusunda herhangi bir huzursuzluk yaşamadan dinleniyorlar. Sorun başladığından beri, 2011’den bugüne kadar, 11 yıldır iktidar Suriyeli sığınmacılar meselesini TBMM çatısında hiçbir şekilde görüşmedi. Normal şartlarda, bir dış politika meselesi olduğu zaman iktidarın TBMM çatısı altında bu konuyu konuşma yükümlülüğü vardır. 91 meclis araştırması önergesi verdik. 6 genel görüşme önergesi verdik. 800’e yakın soru önergesi verdik. Bunlardan 432 tanesine hiçbir cevap alamadık. Dolayısıyla iktidarın doğru dürüst, herhangi bir tutarlılığı olan bir Suriyeli sığınmacılar politikası olduğunu söylemek mümkün değildir. Kim bunu ileri sürüyorsa, gerçekleri söylemiyordur.
'Sığınmacılara ilişkin resmi rakamlar kuşkuyla karşılanıyor'
İktidar yetkilileri, sığınmacı sorununu bir grup iş insanının insafına bırakmış durumda. Yani iş dünyası ile konuşurken, Suriyeli sığınmacılar konusunda başka türlü bir yanıt veriliyor, kamuoyu ile iletişim kurulduğunda başka bir işaret veriliyor. Kaçak girişlerin engellenmesi için ciddi bir çaba yok. Vatandaşlık verilen Suriyeli sayısı her gün değişiyor. Kâh 200 bin deniliyor, kâh 190 bin deniliyor. Sığınmacı sayısıyla ilgili verilen resmi rakamlar sürekli kuşkuyla karşılanıyor. Ülkemizde bulunan Suriyeli sığınmacıların neredeyse 50 bin kadarı kamplarda bulunuyor. Geri kalanı Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısına ve demografik yapısına tamamen entegre olmuş vaziyette. Bazı şehirlerde yerel nüfusu da geçecek şekilde kalabalık bir hale gelmişlerdir. Birçok şehrimizde gettolar oluşmaya başlamıştır.
'Millet İttifakı olarak Ortadoğu’da barış ve huzur için gerekli adımları atacağız'
Bizim Orta Doğu’ya bakışımız çok net. Biz yıllardır, Orta Doğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı şeklinde girişiminin başlaması gerektiğini söyleyegeldik, bunu dile getiriyoruz. Bu aslında bir girişim olarak başlayıp, zaman içinde bir teşkilata doğru evrilebilir. Bizim dile getirdiğimiz şey, Türkiye, Suriye, Irak, İran’ın dört komşu ülkenin ve bölgenin sorunlarından en ziyade etkilenen dört ülkenin bir platform oluşturmaları ve sorunlara ortak bir şekilde çare aramalarının gereğidir. Biz bunun altını çiziyoruz. Nedir bölgenin sorunları? Uluslararası terör, uluslararası terör ile bağlantılı şekilde yaratılan göç ve sığınmacı sorunu. Suriye kaynak ülkedir, Irak kaynak ülkedir. Türkiye hem hedef, hem transit ülkedir. Biz iktidar olduğumuz zaman, Millet İttifakı olarak Orta Doğu ülkelerinde gerçek barış ve huzurun sağlanması için gerekli adımları atacağımızı şimdiden açıklıyoruz.”
Van Valisi: Sınırdaki kaçak geçişleri minimize ettik
Suriyelilere 'bayram izni yok' demişti: Savaş Ünlü, Göç İdaresi Başkanlığı'na atandı