Telefonun ucundaki Yargıtay üyesinin sesi kırgın geliyor.
Yer yer öfkeleniyor.
FETÖ'nün yargı ve bürokrasideki yerini iki tarikatın doldurduğunu iddia ediyor.
Biri, Nakşibendiliğin İskenderpaşa Camisi kolu tarafından kurulan Hak-Yol Vakfı'nın yurtlarından yetişenler.
Diğeri, Menzil'ciler.
Ardından 'Okuyucu' ve 'Yazıcı' diye bilinen Nurcu cemaatler geliyor.
Yargıtay üyesine göre Hak-Yol yargıda egemenliğini ilan etti.
HSK ve Danıştay'ı kontrol ediyor.
Adalet Bakanlığı ve Yargıtay'da hayli etkin.
Üye sayılarının bin civarında olduğu tahmin ediliyor.
Cemaatler 'Bize dokunamazsınız' diyor
Yargıtay üyesi 17-25 Aralık'tan önce Hak-Yol'un bu kadar bilinmediğini vurgulayarak FETÖ'cülerin içlerine karıştığını savunuyor.
Şöyle diyor:
"17-25 Aralık'a kadar Hak-Yol'u duymazdık. 17-25 Aralık'tan sonra FETÖ operasyon yemeye başlayınca dibine kadar bu örgütle hareket edenler 'Bizler Hak-Yol yurtlarında kalmıştık' demeye başladı. Ne kadar delil olursa olsun bir cemaatin adamıysa dokunamıyorsunuz. Senin FETÖ'cün, benim FETÖ'cüm olamaz."
Yargıtay üyesi, üç yıl önce FETÖ'cü avukatlara yönelik soruşturmada Emniyet'te bir şube müdürünün "Alınanlardan biri Menzil'ci, sıkıntı yaşarsınız" diye haber gönderdiğini söylüyor. Gerçekten de Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, HSK ve Adalet Bakanlığı'ndan "Tanırız, Menzil'cidir" diye arandıklarını ileri sürüyor.
"Tarikattan referans getiremeyen yanıyor'" diyorum.
"Öyle. Bu da bizi vicdanen rahatsız ediyor" diye karşılık veriyor.
Atamalara müdahale
Yargıtay üyesine göre yargıdaki her tarikat ve cemaatin kendi WhatsApp grupları var.
Gruplar haremlik selamlık toplantı yapılıyor.
Atamalara müdahale ediliyor.
"Devlete değil, kendi çıkarları için çalışıyorlar" diyor.
Cumhurbaşkanlığı ve Adalet Bakanlığı'na vaziyeti aktardığını kaydediyor.
Sonuç?
Hiç!
Hakim savcı adayları: Hangi gruba katılalım?
Dört hakim savcı adayının kendisine gelerek, "Bize hangi gruba katılmamızı önerirsiniz?" dediğini üzülerek anlatıyor.
Şöyle devam ediyor:
"Çok üzüldüğüm günlerden biriydi. Bana şunu sordular: 'Hangisine girelim? Gruplar var, cemaatler var, bize ne öneriyorsunuz?' Dedim ki: 'Devlete bağlı çalışın. Şimdi Hak-Yol güçlü olabilir. Daha önce de FETÖ güçlüydü. 30 yıl hakim savcılık yapacaksınız.' Bunu soracak kadar çaresizler. Çünkü bir grubun içindeyseniz, yanlış da yapsanız, hepsi sizi savunuyor. Gruptan değilseniz, isterseniz 24 saat çalışın, yaranamazsınız."
'Artık bir milli güvenlik sorunu'
Yargıtay üyesi telefonu kapatırken, "Bazı arkadaşlar bunlara 'Hak-Fet' yakıştırmasını yapıyor" diyor.
"O nedir?" diye sordum.
"Hak-Yol ile FETÖ'nün birleşmesi" diye ekliyor gülerek.
Ardından uyarıyor:
"Bu ülke bunu hak etmiyor. Liyakate geçilmeli. Teamüllere uyulmalı. Her şey altüst oldu. Cemaatler asli fonksiyonlarından, samimi Müslüman olmaktan çıkıp çıkar grubuna, iş takibine, bürokrasiye adam yerleştirmeye dönüştü. Milli güvenlik sorunu olmaya başladılar. Yabancı istihbaratların kontrolüne açık bunlar. Onlar daha çoğunlukta ve örgütlü oldukları için sonuç alınamıyor."
Bataklık'ta 1.5 milyon dolar istendi mi?
Dün HSK üyesi Hamit Kocabey'in istifasının iç yüzünü anlattığım köşe yazım büyük yankı yarattı.
Gün boyu telefonum susmadı.
Dönemin Ankara Başsavcısı Yüksel Kocaman'a yakın olan yargı çevreleri HSK üyesi Hamit Kocabey'in avukat oğlu Nizamettin Kocabey'i Bataklık Operasyonu'nda şüpheli Uğur Şener ile ilgili yakalama kararının kaldırılması için soruşturmaya müdahil olmakla suçluyor.
Şöyle diyorlar:
"Batıda bir HSK üyesinin oğlu uyuşturucu kaçakçısının dosyasını takip etseydi bu istifa nedeni olurdu. Kaldı ki vekaleti yok. Haricen takip ediyor. Yalnızca bu kadar değil. Hakim savcı sınavına girecek olanlar Nizamettin Kocabey'in bürosunda kuyruk oluşturuyordu. Hamit Bey'in oğluna giden ya hakim savcı olur ya tahliye oluyordu."
Aynı çevre, Kocabey'in Menzil'ci bilindiğini iddia ediyor.
Kocabey'in yakın çevresi Menzil'cilik ve atamalara müdahil olma iddialarının yalan olduğunu savunuyor. Birinci Daire'nin altı üyeden oluştuğunu, Kocabey'in bu gücünün bulunmadığını ifade ediyor. Avukat Nizamettin Kocabey ile ilgili suçlamanın da asılsız olduğunu öne sürüyor.
Öte yandan...
Kocabey'in yakın çevresinin iddiasına göre Uğur Şener ile ilgili yargısal işlemler para koparma kuşkusunu akla getiriyor.
Şöyle ki: Bataklık Operasyonu'nu yürüten Ankara Başsavcılığı, 4 Temmuz 2020'de 53 şüpheliyi tutuklanmaları istemiyle mahkemeye gönderdi.
Biri de Uğur Şener'di.
Şener'e suçtan kaynaklı malvarlığı değerlerini aklama suçlaması yöneltildi:
"Örgüt lideri Nejat Daş ile irtibatlı olarak şirketi aracılığıyla şüpheli gemi alım satım işlemlerinin bulunduğu, Off-Shore hesaplar kullanılarak sattığı gemide 23 Eylül 2016'da İspanya'da 20 ton Fas haşhaşı ele geçirildiği, yakalanan geminin Türkiye'ye döner dönmez isminin 'Sibel D' olarak değiştirildiği ve Daş'ın şirketi olan CHS Group'a devrinin yapıldığı anlaşılmıştır."
Dosya Ankara 8. Sulh Ceza Hakimi E.Ş.'nin önüne geldi.
Şener, ifadesinde, armatör olduğunu, 'Arıkan Dadaylı' adlı gemisini satışa çıkardığını, 1.050.000 dolara anlaştıklarını söyledi. Firma yeni kurulduğu için parayı elden aldığını anlattı. "Gemiyle irtibatım kesilmiştir" dedi.
34 kişi tutuklandı.
19 kişi 'mevcut delil durumu' gerekçesiyle bırakıldı.
Ankara Başsavcılığı, Şener'in de aralarında olduğu beş kişi için itiraz etti.
Hakim E.Ş., 6 Temmuz 2020'de Şener ve iki şüpheli hakkında yakalama çıkardı.
İddiaya göre Avukat Nizamettin Kocabey, karar üzerine Hakim E.Ş.'ye gidip kararın kaldırılmasını istedi. Hakim E.Ş., bu isteği reddetti.
Şener, 16 Temmuz 2020'de Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliği'nce serbest bırakıldı.
Kocabey'in çevresi, birinci kez serbest bırakılması üzerine C.H. adlı avukatın Şener ile görüştüğünü, "Hakim bizim adamımız" dediğini ve yakalamanın kaldırılması karşılığında 1.5 milyon dolar istediğini iddia ediyor. Bu para verilmediği için yakalama çıkarıldığını, Avukat Kocabey'in buna itiraz ettiğini savunuyor.
Hakim E.Ş.'nin çevresi de "Savcı gerekçelerle itiraz ettiği için itirazın kabulüne karar verilmiştir" diyor. Avukat C.H.'yi tanımadığını ileri sürerek, bu iddiayı tümüyle yalanlıyor.