Yılbaşındaki olağanüstü zamdan sonra elektrik yalnızca dar gelirlileri ve küçük esnafı değil, ensesi kalınları, irikıyım işletmeleri ve anlı şanlı sanatçıları da çarpar oldu.
Vatandaş evde ışık yakmamak için karanlıkta oturuyor.
Lokantalar elektrik borcunu pankarta yazarak, camekana yapıştırıyor.
Lüks oteller duvarlarına asıyor.
Birkaç ay önce "Şükredin" diye isyan edenlere akıl veren oyuncu faturasını yayınladı.
Kuşkusuz, en 'ağır' fatura İstanbul'da Garip Dede Cemevi'ne gönderildi.
Yalnızca 30 bin 60 TL borç çıkarılmasından söz etmiyorum.
Alevilerin ibadethanesi olan cemevinin 'tüketici grubu / sınıfı' bakımından ticarethane sayılmasını kastediyorum.
Çağa yakışmayan...
Utanç verici bir ayrımcılık bu.
Eşit yurttaşlık talep eden Aleviler cemevleri ibadethane olarak sayılana dek faturaları ödemeyeceklerini açıkladı. Bir kısmı da cemevlerinin fatura ödemekten muaf tutulmasını karar altına almak için dava açtı.
AK Parti Alevilerin itirazını bastırmak için cemevlerinin tüketici grubunu 'konut' diye değiştirdi. Diğer bütün vakıf ve dernekler bu çerçeveye alındı.
Tam bir siyasi üçkağıtçılık!
Çünkü hem cemevleri için düzenleme yapılmamış oldu.
Hem bu sayede tarikat ve cemaatlerin dernek ve vakıfları da indirimden sebeplendi.
Oysaki Alevileri inciten, elektrik faturasının kabarık olması değildi.
Pekala 30 bin TL'yi ödeyebilirler.
İncitici olan, ibadet merkezlerinin ticarethane sayılması...
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarına rağmen AK Parti, Aleviliği bir inanç ve cemevlerini ibadethane olarak görmemekte direniyor. Anayasasına göre laik olduğu iddia edilen Türkiye'de Aleviler, zorunlu din dersine tabi tutularak, Sünnileştirilmek isteniyor.
Türkiye'de 10-15 milyon Alevi yurttaş yaşamasına rağmen AK Parti'nin 285 milletvekili içerisinde bir Alevi bulunmuyor.
Ortağı MHP'de var mı; bilen beri gelsin.
Alevi bakanı olmadı.
Alevi vali yok.
Kaymakam varsa bile kimliğini gizliyor.
Emniyet müdürlerinin sayısı bir elin parmağını geçmez.
Yani asıl fatura elektriğe değil, Aleviliğe çıkarılıyor.
Cemevlerinin faturaları kapatılır da...
Sözde laik Türkiye Cumhuriyeti'nin öz evlatlarına kestiği 'Alevi olma faturası' nasıl ödenecek?
Eski İstanbul ve Ankara Vali Yardımcısı Mehmet Seyman: Aleviyim diye vali olamadım
Mehmet Seyman'ı 15 yıl önce il sosyal hizmetlerden sorumlu İstanbul vali yardımcısı olarak görev yaparken tanıdım. Sokak çocukları ve madde bağımlılarıyla ilgili bütün öncü kurumlarda imzası vardı. Birden çok çocuk yuvası ve yurt açtı.
Başarılarına rağmen vali olarak atanmadı.
İlkin Antalya'ya...
15 Temmuz'da Ankara'ya gitti.
Adana'dayken, 2019'da vali yardımcılığından emekli oldu.
Seyman, 40 yıl 6 ay kaymakamlık, Habur Sınırı Kapısı Mülki İdare Amirliği, beş kez vali yardımcılığı yaptı. Tarsuslu bir Alevi olmanın faturasını asla valilik koltuğuna oturtulmayarak ödedi.
Kaç yıl bürokraside kaldınız?
40 yıl 6 ay mülki idare amirliği yaptım. 1980'de kaymakamlığa atadım. 12 Eylül'den sonra Pertek'te belediye başkanlığı da yaptım. Bala, Eynesil ve Yeşilhisar'da kaymakamlık; Çanakkale, İstanbul, Antalya, Ankara ve Adana'da vali yardımcılığı yaptım.
Hiç vali olamadınız değil mi?
Hiç atanmadım.
Neden?
Çünkü hükümetlerin siyasi bakışlarının bunda etkili olduğunu ve iktidara yakınlığın değerlendirildiğini düşünüyorum. Bir de Alevi olmam etken oldu.
Alevilik gerekçesi size ifade edildi mi?
Hayır, yetkili makamlarca böyle bir şey söylenmez. Dolaylı olarak "Sen çok başarılısın ama Alevi olman nedeniyle olmadın ve olamazsın' değerlendirmelerini duydum.
Kimden?
Bürokrasi ve siyasetteki birtakım kişilerden.
Görev yaptığınız dönemde SHP ve DSP'nin koalisyon hükümetleri vardı.
Evet, zaman zaman taslak atama kararnamelerine girdim. Baktık ki taslakta var olan Mehmet Seyman, kararnamede yoktu.
Bu, Alevilik kimliğinizin, mesleğinizin önüne geçmesi anlamına geliyor.
Alevi kimliğim ve dünya anlayışımın, benim için eksi puan olarak değerlendirildiğine inanıyorum.
Dünya görüşünüz ne?
Sosyal demokratım. Demokrasiye şaşmaz biçimde bağlı bir insanım. Öyleydim ve hep öyle kaldım.
Hiç fişlendiniz mi?
Hayır, Alevi kimliğime dair takibat olduğunu düşünmedim. Alevilerin yoğun yaşadığı yerlere atandığım oldu. Devletin temel prensiplerine ve Cumhuriyet'in ilkelerine aykırı tutum ve davranışlara sahip olsaydım görevlendirilmezdim. Ama şu bir gerçek: Büyük ilçelerde değerlendirildiğimi söyleyemeyeceğim. Türkiye'nin en büyük illerinde ikinci adam oldum.
Sizi incitmiş olmalı.
Elbette. Kaymakamlığa başlayan bir mülki idare amirinin ideali vali olmaktır. Bu bir gerçek. Ben mülkiyeye aşık bir mülkiyeliyim. Ekonomik ve sosyal şartları daha iyi alanlarda çalışabilirdim. Türkiye'nin ücra yerlerinde görev yaptım. İki buçuk yıl Habur Sınır Kapısı Mülki İdare Amirliği yaptım. Kritik görevlere layık olmasaydım, devlet beni burada değerlendirir miydi?
Bu serüvene rağmen vali olamamak...
İncitici, üzücü. Bir düş kırıklığı. Aşık olduğum, severek yaptığım mesleğimde hedefe ulaşamadan, devlet tarafından değerlendirilmeden emekli olmak elbette ki kırıcı.
Alevi olmaktan kaynaklı başka ayrımcılıklara uğradınız mı?
Bence en büyük ayrımcılık budur. Bunu hissediyorsunuz İsmail Bey, çok acı ama bir gerçek. Hiç ummadığınız ortamlarda, bürokraside ya da sosyal hayatta, söyleyen insanın dünya anlayışına yakıştırmadığınız şekilde, sizi çok inciten bir değerlendirmeyle pat diye karşılaşıyorsunuz. Yüzünüze karşı söyleniyor. Daha sonra bunu anladıklarında nasıl telafi edeceklerini bilmiyorlar.
İnsan ve çocuk haklarıyla ilgili BM'nin, Avrupa Konseyi'nin ve Avrupa Birliği'nin pek çok projesine katıldım. Büyük bir inançla insan, kadın ve çocuk haklarının peşinde koştum. Devlet, eğer başarılı değil idiysem beni saydığım görevlerde niye tuttu ki? 40 yıl mülki idare amirliği yapmış, özel birtakım görevlerde bulunmuş insan olarak neyin nasıl niye öyle değerlendirildiğini bilirsiniz. Bunu dile getirmek gerçekten zor. Acı da. İncitici de.
Bir yerden sonra asla vali olamayacağınızı kabullenmiş olmalısınız.
İstanbul'da sekizinci yılımda benim için kapılar kapanmıştı. Biliyor, görüyor, yaşıyor, öğreniyorsunuz. Aktif görevdeyken bunları söyleyemezsiniz. Dile getirmek bile başınızın ciddi anlamda derde girmesine yol açar.
Sizin döneminizde Alevi vali oldu mu?
Elbette oldu. Şahsen tanıyorum. Biri dönem arkadaşım, bir ağabeyimizle de aynı ilde görev yaptık.
Tanığınız kaç Alevi vali var?
Üç.
40 yıl boyunca yalnızca üç vali mi?
Evet, üç. Hatta birisi mesleğe başladığım zamandaydı. İki vali demek daha doğru.
Emekli olurken Alevi vali var mıydı?
Yoktu.
Kaymakamlar...
Sayıca azdı. Çok fazla değildi.
Herhalde tesadüfi olamaz.
Tesadüfi olduğuna inanmıyorum.
Sadece AK Parti'ye mahsus da değil.
Değil. Bütün iktidarlarda tanık olduğumuz maalesef bu.
Hiç Alevi kimliğinizi sakladınız mı? Saklamak zorunda hissettiniz mi?
Saklamak zorunda kaldığımı söylemek de benim için çok üzücü. Belki devlette bir kıdem seviyesine gelinceye kadar, saklamak değil ama susmuşsunuz. Bu da bir saklamadır.
Sustuğunuz oldu mu?
Tabi ki sustuğumuz oldu. Zaman zaman patladığımız da oldu. Şu da bir gerçek: Yeri geliyor, susuyorsunuz, susmak zorunda kalıyorsunuz. Sonra kendinizle kavga ediyorsunuz. Şu gözardı edilmemeli: Yetişme kültürüm gereği, (Aleviliği) toplumsal ilişkilerde ve iş ilişkilerinde özel kimlik olarak düşünmedik ki. Karşınızdakiler (Aleviliği) aşağılama sebebi saymamış, rencide edici olarak kullanmamışsa, Alevi olmuşsun olmamışsın, önemsemezsiniz ki. Sizin için önemli olan insandır. İnsani değerlere saygı duyulup duyulmamasıdır. Demokrasidir, haktır, hukuktur. Ben böyle baktım. Ama bize hep böyle mi bakıldı? Hayır, böyle bakılmadı. Bunu hissettiniz mi? Evet, hissettim. Az mı hissettiniz? Hayır, çok hissettiğim zamanlar da oldu. Susmadınız mı? Evet, sustum zaman zaman. Ama zaman zaman da patladığım olmuştur.
Konuşsaydınız durum değişir miydi?
Ortama bağlı... Belki çok farklı tartışmalara sebep olurdu. Karşınızdaki insanlar farklı bir duruma yol açmayacak kültürde, birikimde, dünya anlayışında olsalar dile getirirler mi? Biriyle ilgili değerlendirme yaparken, Alevi olup olmadığını gündeme getirirler mi? Bazen böyle bakan, düşünen ve söylem kullanan kişiyle tartışma yapmanın anlamı yok diye düşündüğünüz oluyor.