Satın alma gücündeki erime ve yüksek enflasyonun yarattığı derin yoksullaşma, artık devlet okullarında okuyan çocukların beslenmelerine de yansıyor. Türk-İş son olarak 4 kişilik aile için yoksulluk sınırını 24 bin lira olarak açıklarken, artık gelirleriyle aile bütçesini denkleştiremeyen anneler çocuklarının beslenmesine koyacak yiyecek bulamaz hale geldi. CHP, İYİ Parti, TİP ve HDP’nin “okulda ücretsiz yemek” uygulamasının TBMM gündemine alınması talepleri geri çevrilirken, verilen 9 soru önergesi de yanıtsız kaldı.
Ekmek ve Gül’ün eylül ayında hazırladığı “Okullarda bir gün ücretsiz yemek haktır” başlıklı raporda velilerin anlattıkları yenilir yutulur cinsten değil. Ekmek ve Gül Koordinatörü Sevda Karaca, raporu TBMM’deki bütün milletvekillerine gönderdiklerini söyledi. Ekmek ve Gül’ün görüştüğü velilerden İstanbullu Sedef’in 2 çocuğu var. Eşi güvenlik görevlisi olan Sedef, çocuklardan dolayı çalışamıyor. Hep geçim derdi çektiklerini ama pandemiyle birlikte geçim derdinden başka bir şey düşünemediklerini dile getiren Sedef, “Öğlen eve de gelemiyor çocuk. Harçlık vermeye kalksak, kantinleri çok pahalı. Her gün en az 10 lira verebilecek bir bütçem yok. Üstelik benim çocuğum kalp hastası. Düzgün beslenmesi lazım ama yapamıyoruz. Ben de o gün evde ne varsa onu koyabiliyorum” diyor. Küçük bir şişenin içine çorba koyduğunu anlatan Sedef, “Onunla gidiyor okula çoğu zaman. Akşam gelince arkadaşlarının beslenme çantalarını anlatıyor bana. Üzülüyoruz ama bir şey diyemiyoruz” diyor.
‘Peynir, zeytin koyunca mutlu oluyorum’
Yine İstanbul’dan 4 çocuk annesi Ayşe’nin 3 çocuğu okula gidiyor. Çocuklarına tek başına bakan Ayşe’ye "Çocukların beslenme çantalarına ne koyuyorsun?" diye sorduğumuzda “Hiçbir şey koyamıyorum” yanıtını alıyoruz. “Çocuklarımın beslenmesine peynir, zeytin koyabildiğim zaman mutlu oluyorum” diye konuşan Ayşe “Genelde bunları bile koyamıyorum. Bir kuru ekmekle okula gidiyorlar” diyor. Her anne gibi çocuklarının beslenme çantasına güzel şeyler koyabilme şansı olmadığını anlatan Ayşe “Çocuklarım bazen okuldan gelince arkadaşlarının beslenme çantasında getirdiği güzel şeylerden bahsediyorlar. Bana ‘Anne keşke ben de götürebilsem’ diyorlar, ben kahroluyorum. Söyleyecek hiçbir şeyim olmuyor” diyerek anlatıyor yaşadığı zorluğu.
‘Çocukların çoğu her gün aynı yemeği yiyor’
Kocaeli’den Seval de şunları söylüyor: “Okulda öğretmen ödev vermiş, bir hafta boyunca yediğiniz şeyleri yazın diye. Sınıftaki çocukların neredeyse tamamı üç gün üst üste akşam aynı yemeği yediğini yazmış. Pilav, kuru fasulye... Bir tane et yemeği yazan yok. Sadece okulda değil evde de tencere kaynamıyor. Kanı da düşük olur, bodur da kalır bu çocuklar…”
‘Çocuklarım ekmek arası ekmek yiyor’
İstanbul’dan Gizem anlatıyor: “Çocuklarımın beslenmesine hiçbir şey koyamıyorum, yeterince beslenemiyorlar. Her gün ekmek arası bir şeyler yapıyorum, ekmek arası ekmek yiyorlar. Çünkü ekmek arasına koyduğum gıdaları o kadar az koymak zorundayım ki, hem yarına artırabileyim hem de diğer çocuğun beslenmesine de kalsın. Artık dışarıdan bir şey almak çok zor, önceden en azından süt veya meyve suyunu alabiliyordum, şimdi onu bile her gün alamıyorum. Markete girsem çocuklarla, gözleri hep başka şeylerde kalıyor. Onların istediğini alamayınca daha çok zoruma gidiyor. Çocuklarımıza dışarıdan hazır su alamıyoruz, suyunu evden dolduruyoruz. Evdeki su damacanası bitince değiştiremiyoruz, yeri geldi mi suluklarına çeşmeden akan suyu dolduruyoruz. Hayatımız hep bir şeylerden kısmakla geçti, artık çocuklarımızın beslenmesinden de, okulundan da kısmak zorunda kalıyoruz. Çünkü açlık sınırının altında yaşıyoruz. Elimize geçen parayla çocuklarımızı okutmaya çalışıyoruz. Bizim çocuklarımızın da hakkı sağlıklı beslenmek...”
‘Dersleri bölen teneffüs zili olmalı, çocukların karın gurultusu değil’
Bir öğretmen de anlatıyor: “Kim aç, kim tok, kim açlığını giderebilir, kim eve aç döner, bilirim. Çoğu zaman söylemezler ama bazen dayanamaz utanarak ‘Öğretmenim ben açım’ derler. İşte o an yerin dibine girmek istersin. Üzerine şartları, adaleti sorgularsın. Oradasın yaparsın elinden geleni ama ya diğerleri. Görülüyorlar mı, duyuluyorlar mı? Eşitlik ve adaleti sağlamakla görevli olanlar duysun görsün istiyoruz. En azından okullarda bir öğün devlet tarafından karşılanmalı diyoruz. Fiziksel, sosyoekonomik eşitsizliklerle zaten mücadele ederken öğrenciler en azından açlıklarını düşünmesinler. Derslerini bölen tek şey teneffüs zili olmalı, çocukların karınlarının gurultusu değil.”
‘Fabrikada kalan yemekleri eve götürüp beslenmeye koyuyoruz’
Kocaelili bir kadın işçi de şunları söylüyor: “Okullarda kantin fiyatları uçmuş durumda ve sağlıksız, ancak evde yapmak da çok masraflı. Yine biz işyerinde haftada bir iki et yiyoruz ama evde çoğu zaman bu bile olmuyor. Fabrikada bazı arkadaşlarımız yemekhanede çıkan süt, ayran, meyve gibi besinleri eve götürüp çocuklarının beslenmesine koyuyor. Hatta paketli çikolata, helva, bal, tereyağı gibi şeyleri biriktirip evde çocuklara yediren, beslenmesine koyan, hamur işleri için kullanan da var. Devlet çocukların okuldaki bir öğünlerini karşılamalı. Bunu sağlamak için hep beraber hareket etmeliyiz. Bu birimizin değil hepimizin sorunu.”
İnsanlık bu cümlenin altında kaldı: Bana yiyecek ver, tokam senin olsun