İran, Afgan mültecileri kasıtlı bir şekilde, özellikle Türkiye'ye doğru sürüyor

halktv.com.tr, Orta Asya'da üç büyük güç olan Rusya, Çin ve İran'ın Afganistan'da Taliban'ı destekleyerek yürüttükleri stratejiyi, planı ve kurmaya çalıştıkları dengeyi konunun uzmanlarıyla konuşmaya devam ediyor. Bu kapsamda gerçekleştireceğimiz bu üç bölümlük söyleşi dizimizin ikinci konuğu, İran üzerinde çalışmalar yürüten İran Uzmanı Gazeteci/Akademisyen Savash Porgham.

DOĞU TUNÇ

ABD yönetimi, Taliban ile 29 Şubat 2020'de anlaşmaya varmış ve 1 Mayıs 2021'de Afganistan'dan tamamen çekileceği konusunda mutabık kalmıştı. Biden yönetimi, 1 Mayıs'tan başlamak üzere 11 Eylül'e kadar tamamen çekilmiş olacaklarını açıklamıştı. Bu süreçte, ABD'nin hızla çekilmesi, Taliban'ın her gün hakimiyet alanlarını genişletmesi ve son olarak da başkent Kabil'e girmesi Afganistan'da tansiyonu hızla yükseltti. Cumhurbaşkanı Eşref Gani'nin ülkeden kaçması ile Taliban resmi olarak Afganistan'da iktidarı ele geçirdiğini açıkladı. Tüm bu gelişmeler kapsamında, bölgesel üç büyük güç ve ABD'nin ezeli düşmanları olan Rusya, Çin ve İran'ın ne tepki vereceği merak konusu olmuştu. Hepsi hızlı açıklamalarla Taliban ile ilişkileri geliştirmek istediklerini ve tanıyacaklarını açıkladılar. 

-Savash bey merhabalar, öncelikle söyleşi teklifimi kabul ettiğiniz teşekkür ederim. Bize İran İslam Devrimi öncesi İran-Afganistan ilişkilerini çok kısa özetleyerek başlar mısınız?

"Merhaba Doğu bey, rica ederim ben de teklifiniz için teşekkür etmek isterim. Sizin de istediğiniz gibi, İran İslam Devrimi öncesi dönem ile kısa bir tarihsel aktarımla başlamak isterim. İran ve Afganistan arasındaki resmi ilişkilerin başlangıcı 1919 yıllarına dayanıyor. Daha sonraki süreçte 1921 barış antlaşmasıyla İran ve Afganistan arasındaki ilişkiler devam etmiştir. 1935 yılında önemli bir adım olarak iki ülkenin şu an ki mevcut sınırları belirlendi. 1965 yılında Afganistan'da Demokratik Halk Partisi'nin kurulmasının süreci var. Daha sonra 1973'te ki darbe ile monarşiden cumhuriyete geçiş süreci var. 1978-1979 arası Afganistan'da yaşanan darbeler süreci var. İran içerisindeki Pehlevi dönemindeki yönetimin Rıza Şah'tan alınıp, oğlu Muhammet Rıza Şah'a geçmesi var. Bunlar önemli süreçler. Bu minvaldeki politik değişimler her iki ülkede de iç politikanın, dış politikaya yansımasına neden olmuştur. Bunları birbirinden ayılamaz hale gelmiştir. Bu etkenler iki ülke arasında belirleyici olmuştur. İran ve Afganistan arasındaki ilişkiler dönem, dönem ideolojik; dönem, dönem ise pragmatik bir bakış açısıyla devam etmiştir. Ancak din, mezhep ve etnik bazı yakınlıklar iki ülke arasında her zaman önemli etkenler olmuştur."

-İran İslam Devrimi sonrası ABD işgaline kadar olan süreçteki Afganistan ilişkilerinden de bahseder misiniz?

"1979 İran İslam Devrimi ile birlikte, İran'ın daha önceki bölgesel dış politikasından keskin ve radikal değişiklikler ortaya çıktı. Elbette, İran monarşiden İslam Cumhuriyetine geçtiğinde, bunun Afganistan politikasını etkilemesi aslında kaçınılmazdı. İslam Devrimi sonrasında İran'ın Afganistan politikası aslında sabit ve stabil bir çizgide ilerlemedi. Dönem dönem etnik ve mezhebi perspektif ağır bastı. Burada Şii mezhepçiliği ve özellikle etnik bağlamdaki fay hatları belirleyici oldu. Bazen de bölgenin içinde bulunduğu şartlar ve konjonktür gereği daha gerçekçi ve pragmatik politikaların önü açıldı. Sovyetler Birliği'nin özellikle Afganistan işgalinden sonra, yani 1979'dan başlamak üzere; Afganistan Demokratik Cumhuriyeti'nin çöküşü, bu dönem süregelen Afganistan iç savaşının yarattığı koşullar, daha sonra ki 8 yıllık İran-Irak savaşının Afganistan başta olmak üzere bütün bölgeye etki etmesi, 1992 ve 1996 arasındaki Kabil savaşı, İran ve Suudi Arabistan arasındaki bölgesel rekabet ve Afganistan ve hükümet üzerindeki etki ve nüfus mücadelesi önemli dönemlerdir. Mesela İran-Irak savaşına önemle işaret etmek gerekir. Çünkü, İran-Irak savaşında sınıra biriken Afganistanlı mültecilerin, bizzat devrim rehberi İmam Humeyni'nin emriyle İran'a girmeleri izin verildi. Bu dönemde maaş karşılığı, bir takım kültürel ve mezhebi yakınlıklardan dolayı, İran-Irak savaşına Afganistanlıların katılması sağlandı. Resmi olmamakla birlikte, 2000 üzerinde Afganistan vatandaşı bu savaşta hayatını kaybetti. Öte tarafta Sovyetler Birliği'nin Afganistan işgali, İran'ın batı tarafıyla çok büyük bir krizde olduğu döneme denk geliyor. Böylelikle o dönem,

İran Afganistan politikasını, Sovyetler Birliği'ne olan ihtiyacı sebebiyle, Sovyetler Birliği ile ilişkilerin bozulmayacağı şekilde belirlendi. Çünkü batıdan bir destek yoktu ve Sovyetler Birliği'ne olan bağımlılık, Afganistan politikalarını belirliyordu. Ayrıca İran, Afganistan politikasını, Sovyetler Birliği'nden maksimum çıkar elde edebilmek için, bir şantaj aracı olarak kullandı. Sovyetler Birliği'nin Afganistan'dan çekilmesi ile birlikte ise İran'ın Afganistan'da çok etkin ve aksiyonel bir politikası başladı. Hem etnik, hem mezhebi, hem de siyasi nüfusunu arttırma yoluna gitti.

-Sovyetler Birliği'nin işgali sonrası nasıl ilerledi bu süreç?

"1996 yılında Taliban gerçeği ortaya çıktı ve iktidara geldi. Taliban'ın iktidara gelmesiyle İran'ın sınır güvenliği, sınırda harekete geçen mezhebi ve etnik fay hatları, mülteci akını, insan kaçakçılığı ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi çok derin sorunlar ortaya çıkmaya başladı.1998 yılında Taliban, Mezar-ı Şerif kentini ele geçirdiğinde 8 İranlı diplomatı öldürdü. Bununla birlikte, İran ve Taliban ilişkileri çok büyük bir kriz eşiğine geldi ve İran bütün doğu sınırına 200 bin asker sevk etti. Akabinde Taliban, sınır nehrini kapatarak İran'ı çok zor bir durumda bıraktı. 2000 yılına girene kadar da bu kriz devam etti."

-İran'ın, ABD işgali süresindeki Afganistan/Taliban ilişkileri?

"2001 sonrası sürece geldiğimiz zaman işler biraz değişti. 11 Eylül saldırısından sonra, İran bir bağlamda Amerika'nın Afganistan'ı işgal etmesine destek oldu. Çünkü, Taliban İran'ın sınırlarını her nevi kaçakçılık girişiminde güvensizleştirmişti. Öte taraftan, İran'ın güney bölgelerinde etnik ve mezhepsel çatışmalar başlamıştı. Taliban ise özellikle Suudi Arabistan'ın etkisiyle İran'ın içindeki Sünni ve ayrılıkçı gurupları destekliyordu. Özellikle, Afganistan'dan kaynaklı mülteci sorunu İran'ın içerisinde çok olumsuz yansıyordu. İran içerisinde Afganistanlı mülteci karşıtlığı yükseliyordu. Sonrasında Taliban'ın çöküşüyle birlikte, Afganistan'ın yeni yönetimiyle, İran maddi, ekonomik ve ticari ilişkiler kurmaya çalıştı. Bir taraftan da Hazara Şiileri ve Tacik nüfusunu kendilerine yakın görerek, siyasi nüfus yaratma ve etki alanı büyütme peşindeydi. Ancak yine, İran ve ABD arasındaki inişli ve çıkışlı seyir, Afganistan içerisindeki politikalara yansıdı. Özellikle, ABD'nin Afganistan'da kalma süresinin uzaması, İran'ı kaçınılmaz olarak Taliban ile temas kurmaya zorladı. İran'ın, Afganistan politikasında köklü bir değişime sebep oldu. Daha sonra denkleme, radikal örgütler girdi. Özellikle de IŞİD ile birlikte İran, dönemin konjonktürü gereği düşmanı olan Taliban'la bir araya geldi. Aslında 2009 yılından itibaren başlayan bir İran-Taliban teması vardı. Ancak 2013 ve 2014'te bu en üst seviyesine çıktı. Son yıllar üzerinden de özellikle İran Devrim Muhafızları üzerinden, askeri-ekonomik pek çok işbirliği gelişti İran ve Taliban arasında. Böylelikle İran, Taliban'ı Afganistan içerisinde ABD'ye karşı sert bir baskı aracı haline getirdi. Taliban'ı kullanmaya başladı. Taliban, İran etkisiyle Afganistan içerisinde çok sert saldırılar gerçekleştirdi. Bugün, İran Devrim Muhafızları, Kudüs Gücü Komutanı olan General İsmail Gani, o dönem Kasım Süleymani'nin hayatta olduğu dönemde, Kudüs Gücü'nün Afganistan'dan sorumlu komutanıydı. İran adına Afganistan'daki operasyonların en etkin ismiydi."

-İran, Taliban'ı açık bir şekilde mi, yoksa kapalı olarak mı destekledi?

"2009'da dünya basınında Taliban ve İran'ın işbirliği yaptığına yönelik ilk haberler basına yansıdı. Bu ilk önce gizli yürütüldü. Ancak uzun bir süredir, İran ve Afganistan hiçbir şey saklamadan aleni olarak askeri ve ekonomik işbirliği içerisindeler. Gizli olarak başlayıp, aleni olarak çok uzun süredir devam eden bir ilişki söz konusu. Taliban'a destek, İran devletinin bir politikası haline geldi. ABD'nin, İran'a karşı uyguladığı ambargonun bir sebeplerinden biri de Taliban'a destek vermesiydi. 

Son dönem İran yönetimi Afganistan'ın son cumhurbaşkanı olan Eşref Kani'yi ABD'nin bölgede kalmasını istediği için bir kukla olarak görüyordu. Eşref Kani'nin 2014 yılında cumhurbaşkanı seçilmesinden hemen sonra ABD'nin Afganistan'da kalmasını 10 yıl uzatan meşhur stratejik ortaklık antlaşmasını imzaladığı için zaten tepkiliydi. Bundan dolayı da İran'ın Eşref Kani'nin koltuğu bırakıp gitmesinden memnun olduğu konusunda hiçbir şüphe yok. Yani Taliban'ın iktidarı ele geçirmesinde şu an İran'ın bir itirazı yok. İran, Taliban ile zaten masadaydı. Ancak İran ve Taliban ilişkilerinin taktiksel bağlamda geliştiğini incelediğimizde bu ilişkinin çok kırılgan olduğunu gözden kaçırmamamız gerekiyor. Taliban'ın İran'a sınır güvenliği sağlamak, İran'ın içerisindeki etnik ve ayrılıkçı gruplara destek vermemek, sınır geçişlerini kontrol altında tutarak göçmen akınını önlemek, Şii nüfusunun emniyetini Afganistan içerisinde sağlamak gibi bazı taahhütlerde bulunduğu çok açık. İran ve Taliban ilişkilerinin bundan sonraki seyrini de, Taliban'ın bu taahhütleri ne kadar hayata geçireceği ve uygulayacağı belirleyecek."

-Afganistan/Taliban gelişmeleri, İran-Türkiye ilişkilerini nasıl etkiler? Türkiye'nin NATO kapsamında Afganistan'da görev almak istemesini İran nasıl karşılıyor?

"İran ve Türkiye orta doğu da birbirleriyle menfaat çatışmaları yüksek olan ülkelerdir. Özellikle İran'ın, Afganistan kapsamında 12 yıllık bir Taliban yatırımı var. Yani Taliban'a, Türkiye'den çok daha fazla bir süre önce destek vermiş, şimdi de o desteğin meyvelerini toplamak istiyor. Bu noktada Türkiye'nin Kabil'de bir görev gücü olarak kalması ve havalimanını kontrol etmesi İran'ın asla istemeyeceği ve engellemeye çalışacağı bir olgu.

Afganistan içerisindeki güç dengesinde Türkiye'nin güç ve nüfusunun artması, İran'ın güç ve nüfusunun düşmesi anlamı gelir. Aynı şekilde tam tersi de geçerlidir. Yani İran asla güçlü bir Türkiye varlığının Afganistan'ın bundan sonraki geleceğinde söz sahibi olmasını istemeyecektir.

-İran'ın, Afganistanlı göçündeki politikası ve Türkiye ile arasındaki göç problemi ne noktada?


"Özellikle mülteci sorunu İran'ın en önemli başlıklarından biri. Çünkü İran'ın içerisinde çok uzun yıllardır süregelen ciddi bir Afganistanlı mülteci sorunu var. Hatta Sovyetler Birliği işgalinden beridir var. Resmi verilere göre İran'da 3-4 milyon Afganistanlı mülteci bulunduğu söyleniyor. İran da 2017 yılında yapılan nüfus sayımına göre nüfusun %2'si Afganistanlı mültecilerden oluşuyor. Günümüzde bu oranın daha da arttığı kesin. BM raporlarına göre İran'da yaşayan Afganistanlılar ağırlıklı olarak Hazara Şiilerinden oluşuyor, geri kalanı ise Tacik, Özbek ve Peştunlardan oluşuyor. İran göç idaresinin 2018 yılındaki verilerine göre İran'da yaşayan Afganistanlıların %70'i Şiilerden, %30'u Sünnilerden oluşuyor. Afganistanlı mülteciler tüm İran iş piyasasının %10'unda aktif durumdalar. Yani İran'da önemli bir Afganistanlı mülteci meselesi söz konusu. Öte tarafta İran'da temel hak ve özgürlüklere sahip olmayan, ikinci sınıf insan muamelesi gören, ekonomik ve insani olarak çok zor şartlarda olan Afganistanlılarda yeniden göç yollarına düşüyorlar. Yani batıya doğru gelmeyi tercih ediyorlar. Şu an ki konjonktürde, Afganistan'da bulunan Şii Hazaralar, Taliban'ın İran yönetimine verdiği can güveliğine de itibar etmiyorlar. Hazaraların İran'a doğru göçü devam ediyor. İran son bu gelişmelerden sonra Afganistan sınırında olan bölgesinde iki ayda önlemler aldığını geçişleri engelleyeceğini ve sınırları kapatacağını söylüyor. Ancak, İran ve Afganistan arasındaki sınır hattı bölgedeki insanların aşiretler üzerinden bağlarının olması, etnik ve mezhebi bağlarının bulunması, insani boyutu bölgedeki illegal geçişleri kolaylaştırıyor. Bunun dışında,

 İran, Afganistanlıların başka ülkelere gitmelerini istiyor. Bundan dolayı da hedefi Avrupa olan göçmenlerin Türkiye'ye doğru gitmeleri için destek sağlıyor. İran mültecileri özellikle Türkiye'ye doğru kasıtlı bir şekilde sürüyor. Yoksa, mültecilerin İran'ın içerisinde 2500 km yol kat edip, hiç bir güvenlik noktasına takılmadan Türkiye sınırına gelebilmeleri imkansız. İran, Türkiye'nin AB'ye karşı kullandığı mülteci kartını yıllar içerisinde; dönem, dönem Türkiye olan ilişkilerin seyri ve bölgesel menfaatleri bağlamında, her zaman Türkiye'ye karşı kullanmıştır. Türkiye'nin İran ile Afganistan içerisindeki menfaatlerinin çakışması halinde, ilerleyen zamanlarda İran'dan Türkiye'ye, sınırlarına yönelik Afganistanlı mülteci akını daha da artacaktır. Yani İran'ın, Türkiye'nin Afganistan'da ki güç ve nüfus mücadelesini etkileri, o bölgedeki mülteci akınının seyrini etkileyecek. Mülteci sorunu üzerinden aslında İran ve Türkiye ilişkilerinde negatif bağlamda ve anlamda kırılgan bir dönem yaşanma ihtimali şu an çok yüksek.

-ABD yeni dostu Taliban'ı İran'a karşı kullanmak ister mi sizce? Bazı uzmanların 'ABD, Afganistan'dan çıkıp, Taliban'ı dünya nezdinde meşrulaştırıp, Taliban'ı Rusya, Çin ve İran'a bela ederek o bölgeyi istikrarsızlaştırmak istiyor' gibi bir fikir birliği var. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

"Öncelikle Taliban'ın; Rusya, Çin, Hindistan, Pakistan, Türkiye ve İran gibi ülkelerden ve hatta körfez ülkelerinden de destek aldığı bir noktada, ABD'nin bırakıp kaçtığı bir ortamda, ABD ile ne denli bir dostluk kurabileceği başlı başına bir muamma. İran, Taliban'ı yıllarca ABD'ye karşı Afganistan'ı istikrarsızlaştırmak için zaten kullandı. Bugünden bakıldığında ABD'nin Taliban'ı İran'a karşı kullanabilmesi pek mümkün gözükmüyor. Çünkü İran ve Taliban'ın diplomatik askeri ve ekonomik iş birliği söz konusu.

Afganistan içerisindeki bütün ittifak dengeleri çok kırılgan, konjonktürel ve her an değişebilir. Taliban, görünürde Hindistan, Rusya, Çin, İran ve Türkiye gibi ülkelerle bir yakın temas içerisinde. Bir meşruiyet alanı açmaya çalışırken, bu ülkelere taahhütler veriyor. Zaten bu taahhütler yerine gelmezse, ABD'nin istediği olur ve Taliban bu ülkelerin başına bir stratejik bela olarak sarılabilir. Yani bu içi boş bir söylem değil. Bunun bir durumu söz konusu. Eğer İran bağlamından bakarsak, Taliban İran'a verdiği sözleri yerine getirmezse ve İran-Taliban ilişkileri bozulursa, ABD'nin Taliban'ı kullanma gibi yeni ittifakları şekillendirmesi mümkün olabilir.

Taliban ve İran mezhepsel olarak bir birine aykırı noktadalar. İran özellikle problemli fay hatlarının içerdiği güney sınırında radikal bir Sünni radikal devletini asla istemez. 2009'dan bu yana pek çok taktiksel menfaat çerçevesinde Taliban'la işbirliği yaptı. Ortak düşman olan ABD, artık Afganistan'dan çıktı. Bugüne kadar yapılan o taktik ve menfaatler başka bir boyuta evirildi. Artık bazı politikaları gözden geçirmek isteyebilirler. Taliban'ın bölgede nasıl bir politika izleyeceği, diğer kesimleri ne denli yeni yönetim sürecine dahil edeceği, içerideki insani dramı ne denli kontrol edeceği, verdiği taahhütleri ne denli yerine getireceği, İran dahil bölgedeki aktif rol almaya çalışan diğer ülkelerle olan ilişkileri belirleyecek..."

-İran muhalefeti, hükümetin Afganistan/Taliban politikasını nasıl değerlendiriyor? 

"Başta da söylediğim gibi, İran'ın 12 yıldır Taliban'a karşı politik değişiklik içerisinde olduğunu ve destek verdiğini anlattık. İran devlet yetkilileri ve başta yeni seçilen cumhurbaşkanı İbrahim Reisi olmak üzere, Taliban'ın iktidarı ele geçirmesini ABD'ye karşı bir zafer olarak nitelendiriyor. Verdikleri mesajları olumlu olarak karşılıyorlar. Bu durumu kalıcı bir barış için bir fırsat olarak kullanılması gerektiğini söylüyorlar. İran'ın üst düzey komutanları da dahil -ki yıllardır devrim muhafızları üzerinden bir ilişki var- askerler şu an İran askeri bürokrasi teşkilatları ile aynı fikirdeler. Yani İran'ın şu ana ki müesses nizamı Taliban'ın iktidara gelmesinden memnun. Çünkü 12 yıldır Taliban'a yatırım yapıyorlar. İran'ın içerisinde yaşayan Taliban karşıtı Afganistanlıların eylemleri bile sert polis müdahalesiyle karşılaşıyor. Tolere etmiyorlar yani. Bu kadar net bir Taliban desteği var.
Ancak İran muhalefeti dediğimiz zaman, bu muhalefet homojen ve bütünlüklü bir yapı değildir. İran'ın içerisinde ılımlı reformistlerin önemli isimlerinden şimdiye kadar Taliban'ın iktidara gelmesine karşı anlamlı bir itiraz yükselmiş değil. Bazı sol ve sosyalist çevrelerden itirazlar var, ancak bunlar pek etkin ve etkili değiller. Öte taraftan İran muhalefetine bakarken, diasporada olan muhalefet ayağını gözden kaçırmamamız gerekiyor. İran diasporasında genel olarak rejime karşı olan bir çizgi var. İran'ın şu anki dini rejimiyle Taliban'ı aynı kefeye koyup, bölge için büyük bir tehlikenin varlığını seziyorlar. Yani İran'ın diasporadaki muhalefeti Taliban'a net bir şekilde karşı. Özellikle Afganistan'daki kadın ve kız çocuklarının geleceğiyle ilgili çok önemli endişe ve kampanyalar var. Tüm dünyaya duyurmaya çalışıyorlar. Özetle muhalefet bağlamında homojen bir tepki var diyemeyiz."

-İran İslam Devrimi ile Taliban'ın iktidarı ele geçirme süreci ne kadar benzeşiyor? Taliban, İran gibi bir devlet mi kurmak istiyor? Taliban, 'entelektüel' bir devlet kurmak ister mi?

"İran İslam Devrimi ile Taliban'ın iktidarı ele geçirmesinin süreci bir birinden çok farklı süreçler. İran devrim hareketinde sadece İslami hareket yoktu. O dönem solcular, demokratlar, komünistler, sosyalistler ve İran'daki çok geniş bir siyasi hareket devrime destek verdi. Ancak Taliban'ın iktidarı ele geçirmesinde, Afganistan'da böyle geniş bir siyasi destek söz konusu değil, aksine bölünme söz konusu. Ama bir noktada benzerlik söz konusu. İran'da devrimin ilk başlarında, İslamcılar çok ılımlı ve olumlu mesajlarla, özellikle kadınlar başta olmak üzere her kesimin rahatlaması üzerine mesajlar veriyorlardı. Ancak güçlendikten sonra, tüm muhalefeti kendilerine destek verenleri de kanlı bir biçimde bastırdılar. O özgürlük tariflerinin hiç birini yerine getirmediler. 

Bugün Taliban da 20 yıl önceki Taliban değiliz mesajıyla özellikle dünya kamuoyuna yönelik, kadınlara dair daha ılımlı olacağını söylüyor. Ancak burka giymediği için sokakta infaz edilen kadınların bilgileri geliyor. Bu bilgiler güvenilir ve teyitli bilgiler bu arada. Öte taraftan, Taliban'ın kendisi homojen bir yapı değil. Taliban'ın üst düzey yönetim kadrosu, yumuşak bir söylem gerçekleştirse de bunun Taliban'ın o okuma-yazma bilmeyen sahadaki, eli silahlı militanlarında ne kadar karşılık bulacağı önemli. Taliban, içerisinde pek çok kanatları olan, birbirinden farklı, homojen bir yapıyı içermeyen kanatlardan oluşuyor. Afganistan'dan Pakistan'a varıncaya kadar, önce mücahit olgusuyla başlayıp, medrese eğitimleriyle devam eden ve Taliban'a evirilen bu sürecin, gelişim seyri ortada. Şu an Taliban'ın, sadece %42 okuma-yazma oranı olan bir Afganistan'da, entelektüel bir yönetim oluşturma çabası olduğunu düşünmüyorum. Zaten bu Taliban'ın var olmasına aykırı bir durum."

-IŞİD'in 'İslam Devleti Horasan Vilayeti' olarak geçen bölgesel kanadının, Taliban iktidarında büyüyeceği düşünülüyor bazı kaynaklarda, İran bu konuda ne düşünüyor?

"Zaten İran ve Taliban'ın birbirine ilerleyen yıllarda yaklaşmasının en önemli sebebi IŞİD varlığıydı. IŞİD'in Afganistan içerisinden İran topraklarını tehdit etmesiydi. Yani Taliban ve IŞİD, İran etkisiyle karşı karşıya gelmişlerdi. Ancak yeni konjonktür, yeni düzen ve orta çıkan yeni denge, tamamen Taliban'ın bundan sonraki taahhütlerini ne kadar yerine getireceğiyle ilgilidir.

Taliban sözcüsü Zabihullah Mücahid yaptığı ilk basın toplantısında 'Afganistan topraklarının, diğer ülkelere tehdit unsuru oluşturacak örgütlerin yuvası olmayacağını taahhüt ediyoruz' dedi.

Bu ne demek? İran'a bir garanti demek. Bunun ne denli gerçekleştireceğini görmek gerekiyor. Şu an bunu öngörmek mümkün değil. Dediğim gibi bu ilişkiler çok kırılgan."

-Savash bey, verdiğiniz bilgiler, ayırdığınız zaman için teşekkür ederim. İyi çalışmalar dilerim.

Sağ olun Doğu bey, iyi çalışmalar dilerim, görüşmek üzere...

Dünya Haberleri