ABD'de Halkbank davası dolayısıyla 28 ay hapis yatan Hakan Atilla, Türkiye'ye döndükten sonran Borsa İstanbul Genel Müdürü olmuştu. Atilla görevinden istifa etti. Görevinden istifasının Halkbank’la ilgili seri duruşmaların başlayacağı mayıs ayı öncesine gelmesi, iç ve dış siyasi çevrelerde Ankara’nın Washington yönetimine bir çeşit jesti olarak görülüyor. Ancak bu jestin Türkiye’yi olası yaptırım kıskacından kurtarıp kurtarmayacağı şüphe ve merak dolu yoğun bir sorgulama sürecini de beraberinde getirdi.
DW Türkçe'de yer alan habere göre, Siyaset ve diplomasi çevrelerinde Mayıs’ta Amerika’da başlayacak Halkbank duruşmalarının nasıl sonuçlanacağı merak edilirken, Joe Biden’ın başkanlığı ile birlikte Ankara’nın Halkbank konusunda “ciddi sıkıntılar” yaşayacağına ilişkin değerlendirmeler yeniden gün yüzüne çıktı.
Bu değerlendirmelerin öne çıkmasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’nin eski başkanı Donald Trump ile kurduğu ‘yakın diyalog’ nedeniyle Halkbank dava sürecinde ertelemelerin yaşanmasına dönük iddiaların yeniden hatırlatılması rol oynuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2018’deki görüşmelerinde “Halkbank meselesini çözmesi için” Trump’a baskı yaptığına ilişkin haberler Amerikan basınına yansımıştı. New York Times gazetesi Trump’ın talimatlarıyla davaya bakan savcının engellenmeye çalışıldığını analiz eden bir haber yayınlamıştı.
Oysa şimdi Ankara-Washington hattında Erdoğan-Trump ilişkisinden uluslararası gözlemcilerin deyimiyle “eser yok”. Üstelik ABD Başkanlığı koltuğuna 20 Ocak’ta resmen oturan Joe Biden henüz Erdoğan’la telefon görüşmesi yapmış değil.
Hakan Atilla’nın görevinden istifa etmesi de tam bu yüzden “Ankara; Halkbank davasının olası olumsuz sonuçlarına karşı Washington’a olumlu bir mesaj mı yollamaya çalışıyor” sorusuyla birlikte değerlendiriliyor. Financial Times’ın Atilla’yla ilgili haberinde istifayı ‘jest’ olarak yorumlaması da bu değerlendirmeleri kuvvetlendiriyor.
"Zerre kadar etkilemez”
Peki, gerçekten Atilla’nın istifasının Ankara’yı ABD yaptırımlarından kurtarması mümkün olabilir mi? Bir dönem Washington’da da büyükelçi olarak Türkiye’yi temsil etmiş olan emekli büyükelçi Faruk Loğoğlu bu soru için DW Türkçe’ye “Atilla’nın istifasını Türkiye’nin Washington’la ilişkileri düzeltmek için olumlu bir adım, jest olarak değerlendirenler yanılacaklar. Çünkü bu istifa Biden yönetimini de, Amerikan yargısını da zerre kadar etkilemez” diyor.
Biden yönetiminin yargı üzerinde baskıya “asla geçit vermeyeceğini” öngören Loğoğlu, aslında Biden’ın Erdoğan’ı telefonla aramamasının ardında da Ankara’ya bir mesaj olduğunu söylüyor. Loğoğlu o mesajı, “Trump günleri bitti, Biden dönemi başladı” sözleriyle özetliyor.
Halkbank örneğinin farkı
Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) Başkanı Sinan Ülgen de DW Türkçe’ye Biden döneminin dinamiklerinin çok farklı olduğunu anlatıyor. Ülgen, Amerika'da mahkemenin olumlu ya da olumsuz yönde herhangi bir baskı olmadan karar vereceğini söylüyor.
Ülgen, davadan ceza çıkarsa, cezanın boyutunun ve Türkiye’nin karşılaşabileceği cezaya karşı ne yapacağının önemli olduğuna dikkat çekiyor. Bunun nedenini de şöyle açıklıyor:
“Bugüne kadar İran’a yönelik yaptırımların ihlal edilmesi meselesinde birtakım yabancı bankalara cezalar çıktı. Ama her bir örnek olayda söz konusu banka, Amerikan Hazinesi ile müzakere ederek ceza miktarı konusunda bir anlaşmaya vardı ve o şekilde mesele kapandı yani hiçbirinde mesele aslında mahkemeye intikal etmedi. Şimdi Halkbank örneğinde mahkemeye intikal etmiş bir süreç var. Eğer ceza çıkarsa; cezayı ödemek bir anlamda suçu kabul etmek manasına gelecek ama ödememek hem Halkbank’ın uluslararası finansal sistem içindeki pozisyonunu zora sokabilir hem de Türkiye ile ABD arasında ilave bir gerileme neden olur.”
Ülgen de, Atilla’nın İstanbul Borsası’ndan ayrılmasının Türk hükümeti tarafından Amerika’ya verilmiş bir iyi niyet mesajı niteliğinde bir adım olabileceği ihtimalini dikkate alıyor ancak “Benim kanaatim bunun bir şekilde süreci etkilemeyeceği. Burada asıl mesele mahkemenin vereceği karar ve o da siyasi müdahaleye oldukça kapalı bugünkü Amerika düzeninde” diyor.
Halkbank davası iddianamesinde; “Halkbank’ın İran’ın ABD finans sistemine erişimine yardımcı olduğu” iddia ediliyor. İddianamede Türk ve İranlı hükümet yetkililerine rüşvet suçlaması da yöneltiliyor. Herhangi bir suç işlediği iddiasını reddeden Halkbank, tüm işlemlerinin mevzuata uygun olduğu bilgisini kamuoyuyla paylaştı.
Eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla, Amerika’da 2018’de görülen davada, “ABD Hazine Bakanlığı’nı dolandırmak için kumpas kurma”, “bankacılık sisteminde sahtekarlık yapma, sahtekarlık yapmak için kumpas kurma” ve “kara para aklamak için kumpas kurma” suçlarından suçlu bulunmuştu.
“Kara para aklama” suçlamasından aklanan Atilla, 28 ay tutuklu kaldıktan sonra Türkiye’ye döndü.
En büyük kriz: S-400
Halkbank davasının nasıl sonuçlanacağı bir yana; uzmanlara göre Ankara-Washington hattında ilişkileri gerilimden gerilime sürükleyen en büyük sorun Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma sistemlerinin ne olacağı.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken daha bu görevine resmen başlamadan S-400’ler yüzünden Ankara’yı “sözde stratejik ortak” olarak tanımlayarak Türkiye’ye temkinli yaklaşacaklarının işaretini vermişti. Erdoğan’ın Biden’ı halen aramamasının en önemli nedeninin de bu temkinli yaklaşım olduğuna dair değerlendirmeler artıyor.
Emekli Büyükelçi Faruk Loğoğlu, Türkiye’nin bir türlü S-400’leri ne yapacağı konusunda net mesaj veremediğini söylüyor. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın son olarak "NATO sistemine entegre etmeyeceğiz” dediğini hatırlatan Loğoğlu, “Peki, entegre edilmeyip, ne yapılacak? Ankara; bir an önce net mesaj vermeli. Washington’la müzakere zemini diplomasinin tüm kanalları işletilerek mutlaka bulunmalı” diyor.
Girit modeli mi, değil mi?
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar S-400’ler konusunda Girit modelinin uygulanabileceğini söylemişti. Ancak; İbrahim Kalın bu sözlerin yanlış anlaşıldığını duyurdu. Ankara S-400 geriliminin bitmesi için net bir formül bulmuş değil ancak İbrahim Kalın; ABD ile mutlaka bir çözüme ulaşılacağı mesajı da verdi.
EDAM Başkanı Sinan Ülgen, Girit modelinin Yunanistan’ın elindeki S-300’leri kendi hava savunma sistemine entegre etmeden Girit’te tutarak çok sınırlı koşulda kullanması prensibine dayandığını hatırlatıyor.
Ülgen, “Resmi düzeyde ifade edilmese de ben yine de Girit modeli üzerinden Türkiye ile ABD arasında bir müzakere zemini oluşturulabileceğini düşünüyorum” diyor. Ülgen’e göre böylesi bir müzakere durumunda Türkiye’nin S-400’ü garajda tutacağı ve sadece olağanüstü durumlarda kullanacağı konusunda ABD’ye garanti vermesi ve bu garantinin karşılıklı bir denetim mekanizmasının kontrolünde olmasını kabul etmesi gerekiyor.
Ülgen, “Ankara’nın bu taahhütlerde bulunurken somut beklentileri olacak. Bu beklentiler de Kongre'de, modernize edilen F-16 modeline yeşil ışık yakılması ve F-35 teslimatlarının Türkiye’ye yapılmaya başlanması, üretim zincirine geri dönmesi olacak” öngörüsünde de bulunuyor.