Mehmet FARAÇ - Zamana sığınır acı, bahar yakındır elbet!..

Mehmet FARAÇ - Zamana sığınır acı, bahar yakındır elbet!..
Yıldızları kıskanırken sevdasını arayan bulutların çaresizliğini görünce, gökyüzünün puslu teninde, bana uzak duran özlemlerimi de anımsadım...Gökten boncuk gibi yuvarlanan kar taneleri minicik harflere dönüştü ve sonra...

Yıldızları kıskanırken sevdasını arayan bulutların çaresizliğini görünce, gökyüzünün puslu teninde, bana uzak duran özlemlerimi de anımsadım...

Gökten boncuk gibi yuvarlanan kar taneleri minicik harflere dönüştü ve sonra da adı sanki “hasret” konulmuş bir yalnız kardan adama... Sözcükler eriyip gidercesine süzülüp aktı dilimden;

Zaman tüm acısıyla kalakalsa düşümde...

Rüyalar yalan artık, özlemler var peşimde...

Eziyete dönüşen koca bir yıl, pılıyı pırtıyı toplayıp çöpe gitmeye hazırlanırken, peşinden savrulan mısralar neden böyle hazana döner ki?..

Bir ben, bir de yüreğim bilir sebebini... Ancak hüznü öteledim merak etme yar...

Madem yeni yılın ilk tadına varacağız, denizlerin dibinden firar etmeye çalışan canlılar gibi hep yukarı bakmaya çalıştım tüm gece boyu...

Geriye, arkaya, hüzne, acıya, kahra ve çaresizliğe değil, hep yukarıya!..

İçinde bulunduğu mavi hapisliğin yüzeyine çıkmak istercesine çırpınan bir minik balık gibi, ben de adeta denizin dibinden yukarıya bakar gibiydim...

İşte sise bulanmış bulutlar içinde, acemi ya da kim bilir muzip bir yıldızı da aradım gökyüzüne bakarken...

Ne ilginç ki; çatıların köhnelerinde, yaşamın çetrefilli güzergahlarından yoksun güvercinlerin habersizliğinde buldum kendimi...

SEVDAYA TUTUNAN ZAMAN!..

Oysa eskiden çok önemsemezdik yeni yılı... Hele çocukken zamanla yarışmak vardı ya?.. Tam aksine, “geç geliyor” diye isyan ederdik yeni yıllara!..

Büyümek, bir an önce kocaman olmaktı çocukken hedefimiz... Sonra hepimiz tüm masumiyetlerimizi geri iterek hızla büyüdük yar...

Arap atlarının bir viraneye dörtnala gidişini bile kıskandırırcasına koştuk, özlemlerimizin tarih kokan patikalarında... Ve de zamanın hem yelkovan hem de akreple yarışan deviniminde, kimi günler bir hiç uğruna heba da ettik kendimizi...

Ne doğru düzgün aşkı öğrendik bu arada, ne de sevdaya tutunurcasına sevebilmeyi...

Ne yaşamdan asıl beklentilerimize ulaştık... Ne de hep dik ve onurlu dururken kötülüğe bulaştık!..

PENCEREDE BİR SARMAŞIK!..

İşte bak yar, zaman bizi de artık daha hızlı öğütmeye başladı... Bizim saçlarımız da karıştı, ömrü çavdar gibi çiğneyen değirmenlerin una bulanmış beyaz tenine!...

Olsun; tarihe geri dönmeye çalışan yılın son anlarında, geleceğe kucak açan yeni bir pencere açılmışçasına önümde, yine de heyecanlıydım...

Eskiyi tüm güzelliği ve ıstırabıyla geyiklerin çektiği bir arabaya yükleyerek; zamanın sayfaları sararmış sonsuzluğuna bırakmak istedim... Ne miydi peki beklentilerim yar?.. Yaşamın içinde, bardaktaki suyu andıran, nereden baksan aynı görünen bir canlı gibi, griye isyan ederek dünyanın siyah ve beyaz uçlarında yaşamak uğruna!..

Şanssızlık alıp başını gider, benliğim buhranından soyunur ve kıymet bilen insanlıkla buluşurum belki diye zihnime yazdım şu satırları;

- Yaşamın yeni penceresine bir sarmaşık gibi tutundum!..

- Bizi ezmeye çalışsa da geçmiş, sanma ki içinde unutuldum!..

YÜREĞİ YARALI İSYAN!..

İşte böyle yar; tüm cefasıyla bir yılı daha tarihin öncesine terk etmeye kararlıyken, yeni yılın merhabasına efkarla değil, sevdayla bırakayım dedim kendimi...

Tıpkı zulmü andıran inatlara isyan edercesine... Kalp kıran öfkelere sırt dönercesine... Ve yaşamı kısır döngüye çevirenlere “yeter artık” dercesine... Kararlıydım, beni ben yapan antika hikayelerimle... Beni benle yarıştıran özlemlerimle... Ve beni kendimden aşırıp çok ama çok uzaklara götüren, yepyeni hedeflerimle girecektim yeni yıla!..

AKREBE DİRENEN MASUMİYET!..

Yeni yıla dakikalar kalmışken, dalında son demini yaşayan gül yapraklarının yaşama tutunması gibi kalktım ayağa...

Rüzgarda kırılmamak için direnircesine, toprağına irade bulaşmış köklerime sarılırcasına cam kenarındaydım;

Bahçede süslenmiş ağaçlar, üşüyen şaşkın yapraklar, kuytulara saklanmış masum kediler, toprağa buse konduran kar taneleri...

Havayı üşüten rüzgar, yeni bir yaşamı haber veren sessizlik ve adeta eski defteri buhranla kapatan bir garip zaman viraneleri!..

Anlamışsındır yar... Yalnızca 2014’e değil, çoğu son zamanlarda kötülükte yarışan eski yıllara da vardı isyanım...

Evet; zamanın içindeki insafsızlıklar zulmetse de insana... Yaşamın kötü sürprizlerinin adeta akrep gibi masumun yakasına yapışmasına boyun eğecek zaman artık geride kalacaktı...

TAKVİMDE ESKİ BİR HÜZÜN!..

Sonunda; kimilerine cefa çektiren, kimilerine de sefa bahşeden koca bir yıl daha, örselenmiş teniyle, hırpalanmış zamanıyla sırtını döndü geleceğe...

Kiminde mücadele, kiminde özlem ve kiminde de isyan barındıran takvim yaprakları, üzerlerine düşülmüş nefret ve isyan notlarıyla geride kalmalıydı artık... Öyle yaptım yar;

Umudu bir yeni yıl hediyesinin muskası gibi boynuma astım...

Ve “bırak zaman utansın” diyerek eskiyi tarihin sarnıcına fırlattım...

Gökyüzünün buhranlı pususu havai fişeklerle dağılırken ve yeni bir yılda şans umarken dedim ki kendi kendime;

Yaşamın teninden dökülecek baharlar yakındır elbet...

Geride kaldı, sabra tutunan tespihi dağıtan gaflet...

Yeniye sığın takvimde, eskiyi bir kağıt gibi yak, yok et!..

Zamana sığınır acı, dünya elbet güzel, özlemle sabret...