Barış Soydan
İktidar Don Kişot'luğa devam ettikçe dolar daha da yükselecek
900 bin dolar üzerinde dövizi olan şirketlere yönelik getirilen TL kredi kullanma yasağıyla dolar 16.50’lere doğru geriledi. Keşke daha düşse, Türk Lirası dünyanın en çok değer kazanan parası unvanını başkalarına bıraksa! Ama olmayacak duaya amin demenin anlamı yok, dolar yeniden yükselecek.
Nasıl bu kadar emin konuşabiliyoruz? Çünkü doların yükselmesinin nedeni, Türkiye’deki şirketlerin “ihtiyaç duymadıkları” dövizi alması filan değildi…
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) 900 bin dolardan fazla dövizi olan (Ve elindeki döviz, cirosunun ya da varlıklarının yüzde 10’undan fazla olan) şirketlere kredi yasağı için şu gerekçeyi ileri sürdü: “Bazı şirketlerin, döviz borcu ya da döviz yükümlülüğü olmamasına hatta döviz pozisyon fazlası bulunmasına rağmen, TL kredi kullanarak döviz alımı gerçekleştirdikleri ve döviz pozisyonu tuttukları görülmüştür.”
Ekonomi yönetimi, yaklaşık 10 bin şirketin bu kapsamda bulunduğunu, yani ihtiyaç duymadığı halde spekülatif amaçlarla döviz aldığını düşünüyormuş. Dolardaki yükselişin suçu gerçekten onlarda mı?
“Bir de Londra’daki tefeciler” var diyeceksiniz. İkisi de aynı kapıya çıkar: Yerli, yabancı bir grup şirket, TL’ye karşı spekülasyon yapıyor. Dolar o yüzden yükseliyor. Onların döviz almasını engellersek dolardaki yükselişin önüne geçeriz. Ekonomi yönetiminin düşünme biçimi böyle.
Oysa dolardaki yükselişin çok daha derinde yatan makro ekonomik, finansal ve siyasi nedenleri var.
Her şeyden önce bu ülke dünyanın en yüksek enflasyon oranlarından birine sahip. TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyon yüzde 74’e geldi, yüzde 100’e gidiyor. Üretici fiyatlarındaki artış yüzde 130’un üzerinde.
Enflasyondaki artış, şirketlerin maliyetlerini patlattı. TL’nin enflasyondan arındırılmış değerini gösteren reel efektif kur yükseliyor. Türk şirketleri uluslararası pazarlarda Çinli, Vietnamlı, Faslı, Polonyalı şirketlerle rekabet etmekte zorlanıyorlar. Bu, bir noktadan sonra ihracatın ivme kaybetmesine yol açacak. (Nitekim ihracatın artış hızı -yüzde 15-, ithalatın artış hızının -yüzde 45- üçte birine düşmüş durumda.)
Dolardaki yükselişin sebeplerinden biri bu. Yani en-flas-yon! İhracatçıların enflasyon nedeniyle yitirmeye başladıkları rekabet gücünü yeniden kazanmaları için TL daha da değer yitirmek zorunda.
İkinci neden, cari açıktaki patlama. Türkiye geçen yılı 14 milyar dolarlık cari açıkla kapatmıştı. Şu anda 12 aylık açık 25 milyar dolarda, yıl sonunda 40-50 milyar dolara yükselmesi bekleniyor.
Cari açığın finansmanı için Merkez Bankası’nın rezervlerine ihtiyaç var. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını satın almak için konut yatırımı yapanları saymazsanız yabancı sermaye girişi durdu.
Türkiye’nin yaklaşık 440 milyar dolar dış borcu var. Bunun 182 milyar dolarlık kısmının vadesi önümüzdeki bir yıl içinde doluyor. Toplayalım, 182 milyar dolarlık kısa vadeli döviz borcu + 40-50 milyar dolarlık cari açık. Türkiye önümüzdeki bir yıl içinde 220-230 milyar dolara ihtiyaç duyacak.
“Canım, dış borcun büyük kısmı yenilenecek” diyenler olabilir. Doğru ama dün Bloomberg’den, BDDK’nın son kararı sonrasında yabancı yatırımcıların Türk şirketlerine verdikleri kredilerin bir kısmının ödenmesini isteyeceğini öğrendik. Merkez Bankası’nın kasasında acaba Türkiye’nin döviz ihtiyacını karşılayacak yeterli para var mı?
Net rezervler 7.4 milyar dolara gerilemiş durumda. Swap (Para takası) ile başka bankalardan borç alınan dövizleri çıkardığmızda ise eksi 53.8 milyar dolarda olduğunu görüyoruz. Hadi onlara değil de başka bankaların Merkez Bankası’nda emaneten duran zorunlu karşılıklarını da içeren brüt rezervlere bakalım. O da 102 milyar dolarda. Yani Türkiye’nin bir yıllık döviz ihtiyacının çok altında.
Bütün bunların üstüne FED’in (Amerikan Merkez Bankası) para politikasında gittiği u dönüşü tuz biber ekti. FED’in faiz artırımları nedeniyle Türkiye’nin de aralarında yer aldığı gelişen ülkelerin risk primi bir süredir artıyor. Bu Türkiye’nin işini daha da zorlaştırıyor.
Bunları bir kenara bırakıp, zincir marketlere ceza kesmek dışında enflasyonla mücadeleye yönelik hiçbir somut önlem almayıp bütün suçu “Londa’daki tefecilere” ve içeride “İhtiyaç duymadığı halde” döviz alan şirketlere yüklemek, Don Kişot gibi yel değirmenlerine saldırmak demek.
İktidar Don Kişot’luğa devam ettikçe dolar daha da yükselecek.