Ritüel Olarak Korku Sineması
BirGün yazarı Alkan Avcıoğlu, her yaz sineme salonlarının korku filmleriyle dolmasını kaleme aldı.
Bu toprakların sinema sektöründe yaz aylarının geldiğini gösteren iki şey var. İzleyici sayılarının düşmesi ve sinema salonlarının korku filmleriyle dolup taşması. Her sene olduğu gibi bu yaz da gişe rakamları sezona kıyasla daha aşağı bir seviyede. Bu durum normal. Ama birkaç Hollywood blockbuster’ı dışındaki filmler gişede tepetaklak olurken, korku filmlerinin izleyicileri salona çekmesi de bir hayli ilginç.
Elbette ki vizyona giren her korku filmi gişede başarılı değil. Ancak korku sinemasına bir tür olarak baktığımızda bu filmlerinin toplam izleyici sayısı yaz aylarının gişe rakamlarında önemli bir yer kaplıyor. Pek çok filmin 50 bin izleyici barajını geçemediği bir ortamda daha yazın ortasındayken 3 tane korku filminin 100.000 izleyiciyi geçmesi bu durumun apaçık göstergesi. Bu üç filmin, yani ‘Ruhlar Bölgesi Bölüm 3’ (Insidious: Chapter 3), ‘Siccin 2’, ‘Şeytan-ı Racim 2: İfrit’in yanına geçen hafta vizyona giren ‘Deccal’ de eklenebilir.
Cinlisidir, şeytanlısıdır, karabasanlısıdır derken vizyona her hafta neredeyse iki korku filmi giriyor. Haziran, temmuz ve ağustos aylarında vizyona giren korku filmlerinin sayısına baktığımızda 2013’te 12, 2014’te 13 olan rakamın bu sene 19’a yükseleceğini görüyoruz. Niceliği bir kenara bırakıp niteliğe bakarsak durum içler acısı. Birkaç istisna dışında eleştirmenlere saçlarını başlarını yolduran, prodüksiyon değerleri son derece vasat korku filmlerinden bahsediyoruz. Ama izleyicinin ve sinema salonlarının verdiği mesaj net: Korku filmi izlemek istiyoruz!
Bu durumun bu topraklara özgü olması ise işin enteresan kısmı. Hollywood stüdyolarının yaz aylarında vizyona giren korku filmi sayısı ancak birkaç tane. Ama bizde bunun üstüne adeta seri üretime dönüşmüş yerli korku filmleri, bağımsız yabancılar ve dünyanın çeşitli köşelerinden çıkıp gelen tuhaf korku filmleri ekleniyor. Demek ki bizim pazarımız korkuya doymuyor. İşin daha enteresanı, zaten altın çağını video döneminde yaşamış bir janr olarak korkunun diğer ülkelerde ağırlıkla ev eğlence ortamına, yani DVD pazarına hapsolmuş olması. Diğer ülkelerde evde popcorn eşliğinde ve de bazen arkadaşlarla beraber gülüp eğlenmek için tercih edilen bir tür. Testere serisinin dünyada en çok izleyici elde ettiği bir ülke olarak bizde ise durum tam tersi: DVD pazarında korku, en az satan tür olarak nam salmış durumda. TV kanalları desek -biraz da RTÜK etkisiyle- korku filmlerine pek yüz vermiyor. Korku filmlerinin rağbet gördüğü tek ortam sinema salonları. Karanlık sinema salonları.
BAŞKA BİR DÜNYAYA ARALANAN KAPI
Peki nedir korku filmlerini sinema salonlarında bu kadar cazip kılan faktör? Bu durum bana sinemayı ve sinemaya gitme edimini bir ritüel olarak inceleyen çalışmaları hatırlatıyor. John Lyden, ‘Film as Religion: Myths, Morals, Rituals’ kitabında ritüeller mitlerin dramatize edilmiş halidir diye yazar. Kitaba göre sinema, bu mitleri dramatize ederek veya mitlerde betimlenen dünyanın temsilini yaratarak mitlerdeki dünya ile gündelik dünyanın alanları (realm) arasında bağlantı sağlayan bir ritüel işlevi görmektedir. Bu yaklaşımı bir adım öteye götürerek korku sinemasına daraltabiliriz. Ancak o zaman dini referansları olan ve mitlerden beslenen yerli korku sinemasının izleyici nezdindeki cazibesini anlayabiliriz (yerli korku filmlerinin isimlerine ve tipografilerine bir de bu gözle bakmayı deneyin). Ya da paranormal olaylarla dolu yabancı korku filmlerinin gördüğü rağbeti. Cinli hikayeler, paranormal vakalar, hayaletli evler ve dahası; tüm bunlar başka bir dünyaya aralanan bir kapı gibi. Lyden’e referansla bu başka dünya ile gündelik dünyanın alanları arasında bağlantı sağlıyor sinema. Korku sineması bunun en pür hali diyebiliriz çünkü salt olarak bu dünyayla bir bağlantı vaat ediyor. Evet, kuşkusuz diğer türler de benzer bir işlev görüyor olabilir ama izleyiciyi salonlara çekmek için yüksek prodüksiyon bütçelerine veya yıldız oyunculara ihtiyacı olmayan başka bir tür daha sayabilir misiniz
Korku filmleri izleyiciyi mitlere ait bir hikâye evrenine davet ediyorsa, haliyle bu ritüel de büyüsünü en fazla sinema salonlarında koruyor. Semboller ya da mitlerle örülü başka bir dünyaya geçişin kısa süreli zevkini yaşamak için evden ziyade sinema salonlarını tercih ediyoruz. Perdede gerçek dünyayı görmek istemiyoruz; geçici bir süre de olsa, gündelik hayattan kopup mitlerdeki dünyayla bağlantı kurmak istiyoruz. Belki de memleketin cinnet dolu gündeminden kopmanın ve içinde yaşadığımız dünyadan soyutlanmanın en kolay yollarından biri korku sineması. Çünkü daha birinci dakikadan itibaren bambaşka bir dünya vaat edeceği garanti olan bir tür. Belki de bu dünyadan umudu kesmişizdir?...