Orhan Kemal, vefatının 51. yılında anılıyor
Eserlerinde toplumsal gerçekleri birey-toplum ilişkileri çerçevesinde ele alıp gözlemlere dayanarak sade yalın bir anlatımla dile getiren Orhan Kemal 51. yılında anılıyor.
"Ekmek Kavgası", "Hanımın Çiftliği", "Murtaza", "72. Koğuş" ve "Gurbet Kuşları"nın da aralarında olduğu çok sayıda unutulmaz esere imza atan, roman, şiir ve oyun yazarı Orhan Kemal, 15 Eylül 1914'te Adana'nın Ceyhan ilçesinde dünyaya geldi.
Gerçek adı Mehmet Raşit Öğütçü olan usta edebiyatçı, çocukluğunun ilk yıllarını Adana'da geçirdi. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Adana'nın Fransız işgaline uğraması üzerine avukat babası Abdülkadir Kemali Bey ve ilkokul öğretmeni annesi Azime Hanım'la Adana'dan ayrıldı.
Ailesiyle önce Niğde, sonra Konya, babasının Kastamonu milletvekili olarak 1. Meclis'e girmesinin ardından Ankara'da yaşamaya başlayan Kemal, babasının 1930'da Ahali Cumhuriyet Fırkası'nı kurmasının ardından gelişen olaylar sonucu ailesinin Suriye'ye zorunlu göçüyle ortaokul son sınıfta öğrenimini bıraktı.
Orhan Kemal, daha sonra Adana'ya geri dönerek tarım fabrikalarında işçilik, dokumacılık, ambar memurluğu ve katiplik gibi işlerde çalışırken, Milli Mensucat Fabrikası'nda işçi olan Nuriye Hanım ile 5 Mayıs 1937'de evlendi ve biri kız 4 çocuğu dünyaya geldi.
İlk şiirlerini 1939'da askerdeyken yazdı
Yazı hayatına şiirle başlayan ve ilk şiirini 1939 yılında Reşat Kemal takma adıyla yayımlanan yazar, hikaye ve romanlarında Orhan Kemal adını kullandı ve bu isimle ünlendi.
Panait Istrati ile Maksim Gorki öykülerinden etkilenen, öyküleri 1941-1943'te "Yürüyüş" ve "İkdam" gazeteleriyle "Yurt ve Dünya" dergisinde yayımlanan Kemal, 1951'de İstanbul'a gelerek tefrika öyküler kaleme aldı.
Orhan Kemal'in 1949'da yayınlanan ilk hikaye kitabı "Ekmek Kavgası" sanat çevresinden olumlu eleştiriler aldı. Edebiyat eleştirmeni Asım Bezirci, esere dair şunları kaydetmişti:
"Bu hikayeci (Orhan Kemal) ile muhakkak ki edebiyatımızda memleketin şimdiye kadar görülmemiş taraflarına bir pencere açılmıştır. Evvela kendine has bir ifadesi var. Şaşılacak derecede canlı ve sürükleyici bir ifade. Şimdiye kadar edebiyatın alışmadığı halk lehçesi ve kaba sözlerden kaçınmayan bir samimiyetle bize halkın aşağı tabakalarında kıvıl kıvıl kaynaşan hayattan enstantaneler veriyor. Tiplerin hayal mahsulü olmadığını ilk bakışta fark ediyorsunuz. Derhal anlıyoruz ki bu insanlar o acıları, dertleri, sevinçleri ve özlemleriyle yaşamışlar."
Yazar Salim Şengil de Orhan Kemal'i, "Kim ne derse desin. Orhan Kemal'in sanatında sonsuz bir memleket sevgisinden, insanlara karşı derin şefkatten başka bir şey görmüyoruz. Gerçeklere bağlılığı onu zaman zaman ve çeşitli saldırılara uğratsa da, realist bir sanat anlayışı için yaptığı mücadelenin memleket yararına olduğu muhakkaktır." ifadeleriyle değerlendirmişti.
Askerlik görevi esnasında, ceza kanununun 94. maddesine aykırı davranıştan 5 yıl hapse mahkum olarak Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yatan yazar, Bursa Cezaevi'ndeyken Nazım Hikmet'le arkadaş oldu ve ünlü şairin roman denemelerini beğenmesi üzerine şiiri bırakarak roman yazmaya başladı.
Orhan Kemal, Nazım Hikmet ile Bursa Cezaevi'nde geçirdiği tutukluluk yılları anılarını "Nazım Hikmet'le 3,5 Yıl" adlı kitabında topladı. Hikmet'in vefatından iki yıl sonra 1965'te yayınlanmış olan eser, bir anı kitabı olmanın ötesinde hem Nazım Hikmet'in hem de Orhan Kemal'in sanat anlayışıyla ilgili bilgiler içeriyor.
Uzun yıllar hikaye yazarak kendini geliştiren Kemal, 1940'ların sonunda roman yazmaya yönelmesini şu sözlerle de ifade etmişti:
"Niçin roman yazıyorum? Bu ihtiyaç nereden geliyor? Yeteneğimden. İyi şair olamadığım için hikayeci oldum. İyi şair olamazdım, önümde dağ gibi Nazım vardı. İyi şair olmam için önce onu aşmam gerekirdi. Nazım aşılması zor ve olanaksız sarp bir dağdır. Nazım, sonsuz mavi bir denizdir. Nazım, şiir püskürten bir yanardağdır."
Eserleriyle, toplumsal yaşamın değişim dönemlerini birey-toplum ilişkileri çerçevesinde gerçekçi bir biçimde dile getiren, tarla ırgatlarından fabrika işçilerine uzanan, kimi zaman çalışanları kimi zaman işsiz insanları konu edinen, ekmek kavgası veren yoksul kesimin yaşamını anlatan Orhan Kemal, çağdaş Türk edebiyatında her zaman özgün bir yer edindi.
Yazılarında Raşit Kemali'nin yanı sıra Reşat Kemal ve Orhan Raşit isimlerini de çokça kullanan yazar, şiir, roman, öykü, oyun ve senaryo olmak üzere beş farklı alanda eserler verdi.
"72. Koğuş" ile "En İyi Oyun Yazarı" ödülünü aldı
Orhan Kemal, 1950'lerde film hikayeleri, diyalog ve senaryolar yazarak Türk sinemasına katkıda bulunmaya başladı. Usta edebiyatçının roman ve hikayeleri de 1960'lı yıllardan başlayarak Türk sinemasında izleyiciyle buluştu.
Anılarında senaryo yazmaya başladığı dönemi Kemal, "Bir gün arkadaş (Macit Cevat Doğudan) bana 'Neden senaryo yazmıyorsun?' dedi. Senaryonun çevrilecek filmlerin hikayesi olduğunu biliyordum. Ama o güne kadar ne uğraşmıştım ne de bir senaryonun nasıl yazıldığı üzerinde bir fikrim vardı. Yazılmış bir senaryo bile görmemiştim." sözleriyle anlatmıştı.
İlk Orhan Kemal uyarlaması 1960'da Atıf Yılmaz tarafından çekilen "Suçlu" filmi oldu. Usta edebiyatçı o dönemden sonra eserleriyle her dönemde Türk sinemasına kaynaklık etti.
Edebiyatçıların genellikle ilgi göstermediği sinema alanıyla oldukça ilgilenen Kemal, 1963'te "Senaryo Tekniği" adlı kitabında senaryoyla ilgili teknik terimlere yer verdi ve Metin Erksan'ın "Gecelerin Ötesi" adlı filminin senaryosunu örnek senaryo olarak ele aldı.
Orhan Kemal'in sinema ve edebiyat üzerine yazdıklarına dair şu değerlendirmede bulunmuştu:
"Değerli bir romancı, usta bir hikayeci ya da büyük bir şair olmak senaristlik için yetmeyebilir. Senaryo roman ve hikayeden nasıl ki ayrıdır, senarist de romancı ve hikayeciden ayrı olacaktır. İyi bir senarist... Her şeyi sinema için düşünür. Olay ve manzaralara kamera denilen sinema makinesinin gözüyle bakar. Hareket ve orijinal olaylar sinema olarak düşünülmeli, sinema olarak görülmeli ve tasarlanmalıdır."
Birçok ödüle değer görüldü
Kemal, "Kardeş Payı" öyküsüyle 1958'de "Sait Faik Hikaye Armağanı"nı, "Önce Ekmek" ile 1969'da "Sait Faik Hikaye Armağanı" ile Türk Dil Kurumu tarafından verilen "Öykü Ödülü"nü aldı.
Konusunu ve kişilerini 1958'de yayımlanan "Devlet Kuşu" romanından aldığı 3 perdelik "İspinozlar" oyununu 1964'te kaleme alan yazarın bu ilk oyunu, 1964 - 1965 tiyatro sezonunda İstanbul Şehir Tiyatroları tarafından sahnelendi.
Orhan Kemal, farklı yıllarda kaleme aldığı "72. Koğuş", "Murtaza", "Eskici Dükkanı", "Kardeş Payı" adlı eserlerini de oyunlaştırırken, "72. Koğuş"la 1967'de Ankara Sanat Severler Derneği'nce "En İyi Oyun Yazarı" seçildi.
Usta edebiyatçının 1963'te "Sokakların Çocuğu", "Kanlı Topraklar", "Mahalle Kavgası" ve "Dünyada Harp Vardı" kitapları aynı anda raflarda yerini aldı. Yurt dışında da okunan Kemal'in kitapları, özellikle Sovyetler Birliği'nde yayınlandı.
Babaannesinin soyunun bulunduğu yerleri gezip not almak ve "93'ten Bu Yana" adıyla ailesinin hikayesini yazmak amacıyla 1970'te Bulgar Yazarlar Birliğinin çağrısı üzerine Sofya'ya giden yazar, burada kalp krizi geçirdi ve hastaneye kaldırıldı.
Yazar Orhan Kemal, tedavi gördüğü hastanede 2 Haziran 1970'te 56 yaşındayken hayatını kaybetti ve cenazesi Türkiye'ye getirilerek 5 Haziran'da Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.
Zorlu yaşamına rağmen hayat dolu olan Orhan Kemal'in vefatından 2 yıl sonra başlatılan "Orhan Kemal Roman Armağanı", hala verilmeye devam ediyor.
Açılışı 15 Eylül 2000'de yapılan Orhan Kemal Müzesi'nde ise usta yazarın fotoğrafları, kitaplarının ilk baskıları, çalışma masası, mektupları, gözlüğü ve kıyafetleri gibi pek çok hatırasının yanı sıra Abdülkadir Kemali Bey'in eşyaları da sergileniyor.
"Sanatımın amacı... İnsanlığın, insanlık tarafından, insanlık için yönetilme çabası adına sanat." sözünün sahibi Orhan Kemal’in 27 romanı, 12 öykü kitabı, 5 oyunu, çeşitli dergilerde basılmış şiirlerinin yanı sıra, 9'u filme alınmış 10 senaryosu ve 3 film öyküsü bulunuyor.