Hüddam Tiksindirmeden Korkutacak
Son yıllarda popülerleşen Türk korku filmlerine bir yenisi ekleniyor: ‘Hüddam’. Bu hafta gösterime giren filmde, Can, annesi Derya ile sıradan bir hayat sürmekte iken Derya’nın paranormal davranışlar sergileyip hiç bilmediği antik dilleri konuşmaya başlar. Olayların nedenini araştırmaya başlayan Can, işlerin annesinin doğduğu köye kadar dayandığını öğrenir. Ege’nin bir köyünde çekilen film genç oyuncularıyla ve yeni simalarıyla dikkat çekiyor. ‘Hüddam’ın başrol oyuncularından Çağrı Duran’la konuştuk.
Öncelikle Hüddam ne demek?
Antik Mısır’a dayanan ve cinleri kontrol etmeyi amaçlayan bir öğreti. Hz. Süleyman’ın dinleri kontrol ettiğinden dini metinlerde bahsedilir zaten birçok dinde de bu konu geçiyor.
Türkiye’de benzer temalı korku filmlerine son yıllarda ilgi artıyor. Bunu neye bağlıyorsun?
Sanırım dinle ilişkimizle paralel. Ülke, dinle ilişkisini en çok ve kötü yaşadığı dönemin içinde. Mesela Batı’nın vampir konulu filmlerine kıyasla cin meselesi bizi daha çok etkiliyor çünkü cinlerin dinden bir temeli var ve din de hayatların içinde olduğu için insanlar daha çok etkileniyor.
Peki Hüddam’ın diğerlerinden farkı ne?
Mistizmden ziyade insanın doğasıyla daha ilgili bir film. Ayrıca, genelde klasik korku filmlerinde tek din üzerinden bir korku var. Bu filmde birçok dinden beslenen korku öğeleri mevcut. Ayrıca, diğer filmlerden farklı olarak bu film mezbahayı anımsatmıyor. Diğer birçok korku filminde korku hissini tiksintiyle birlikte vermeye çalışıyorlar. Bu filmde öyle bir şey yok.
Mesela?
Sadece Kur’an-ı Kerim üzerinden gitmiyor. Tevrat’taki cinlerle ilgili kısımlardan da yararlandık. Aynı zamanda filmde sadece Türkçe yok. Arapça, İbranice, Latince ve Aramice konuşulan bölümler var. Oyuncular bu dillere çalıştırıldı. Özellikle Aramicenin doğru telaffuzu için provalar 15 gün uzadı. Benim sahnelerim Türkçeydi ama diğer oyuncular doğru telaffuz için epey mesai harcadı.
Kaç yıldır oyunculuk yapıyorsun?
Konservatuara 2008 yılında başladım. Ondan önce Burhaniye Belediyesi Kent Tiyatrosu’nda 5 yıl oyunculuk yaptım. 11 yaşından beri tiyatro sahnesindeyim. Geçtiğimiz sezon Ferdi Merter’in Kuğular Şarkı Söylemez’de Ser karakterini oynadım. Direkler Arası Seyircileri Tiyatro Ödüllerinden iki ödül aldık. Amatör ve profesyonel olarak birçok oyunda görev aldım.
Tiyatrodan sinemaya geçişin nasıl oldu
Öyle bir geçiş kararı vermedim. Ben yine tiyatroyla ilgileneceğim. İlk sırada benim için tiyatro var. Tiyatrodan yaşamını sürdürebilen şanslı insanlardan olmayı planlıyorum. Uygun zamanlarda sinema teklifi gelirse de oynarım.
Hüddam senin ilk uzun metraj filmin. Teklif nasıl geldi?
Evet ilk uzun metraj filmim. Ardından da Yaz Kokusu adlı romantik komedi türündeki filmde oynadım. Filmin yönetmeni olan Utku Uçar’la bir ortak arkadaşımız aracılığıyla tanışmıştık, sonra film geldi zaten.
Filmi nerede çektiniz?
Edremit’e bağlı Hacıhasanlar Köyü ve Burhaniye Ören’de çektik. Filmin senaristi bu bölgeden. Filmde bir köy ortamı gerekiyordu.
Sen de Burhaniye gibi küçük bir yerde oyunculuk yapıyorsun. İstanbul’dan farkı ne?
Burhaniye tiyatro anlamındaki arayışlarımı karşılıyor. Burada özgürce siyasi baskı olmaksızın oyun oynayabiliyoruz. Büyük şehirlerde biraz bu durum sıkıntılı hale gelmeye başladı. İstanbul’da yaşadığım 1 yıl içinde oynamak istemediğim oyunlarda rol almak zorunda kaldım.
Büyük şehirlerde tiyatro kötü ellere düştü. Dönüp baktığım zaman pişman olacağım işler yapmak istemiyorum. Muhalif ve alternatif tiyatrolar da var ancak oralarda oyunculuk yapmak ev kiranı ödemeye yetmiyor.
Burhaniye’de oyuncular para kazanabiliyor mu?
Özel tiyatro sistemini daha yeni oturtmaya çalışıyoruz. Burada giderlerimiz daha az olduğundan şu anki durumumuzu karşılayabiliyoruz. Burhaniye’de aldığım para da yetiyor. Hayat standardım İstanbul’a göre daha yüksek diyebilirim çünkü İstanbul’daki masrafları burada yapmak zorunda kalmıyorum.
Mesela Levent Üzümcü örneği gibi mi?
Son dönemlerde hepimizin yaşadığı gerçeklik komik ve absürt bir trajedi haline geldi. Ülkedeki sanatçılar hedef tahtasına koyulup, kaçmak zorunda bırakılıyor. Ciddi bir baskı döneminden geçiyoruz. Bu süreç atlatıldığında sosyal hafıza bunları unutmayacaktır.
Sanatçıların hepsinin durması gereken yer Mehmet Ali Alabora ve Levent Üzümcü’nün durduğu yerlerdir. Ben de bunu büyük kentlerden kaçarak yapıyorum. Hepimizin kendi yel değirmenleri mevcut. Gerçi son dönemlerde burada da tiyatroya baskı başladı. Henüz büyük şehirler kadar olmasa da Ege sahillerindeki oyunlara da müdahale edilebiliyor.
Baskı süreci dediğin şey bitince kariyerin için büyük kentlere gelme planın var mı?
Evet var. Bütün bu toz duman geçtikten sonra İstanbul’a dönebilirim.
Dizi sektöründe rol almak istemez misin?
Umarım paraya o kadar çok muhtaç olduğum zamanlar yaşamam. Bence dizi sadece para için yapılabilecek bir iş. Dizide bir aksesuardan farkın yok. Keyif alınan bir iş olarak görmüyorum. Çalışma saatleri insani olmayan bir yaşam getiriyor.
Hürriyet